Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '12

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog tartışma kültürünün neresinde?

Milliyet Blog tartışma kültürünün neresinde?
 

Blog kategorisinde azda olsa zaman zaman yazarım. Ama oldukça uzun zamandır yazmıyorum ve özellikle şu ara aklımda bu kategoride yazmak yoktu.

Blog yazarlarımızdan sevgili Asabi Kedi’nin ricası üzerine bu blogu yazıyor ve aynı zamanda da 2012’nin son yapraklarını koparırken yeni yıla merhaba demeden kendi penceremden blogun değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Aman sakın yanlış anlaşılmasın ahkâm kesmek değil niyetim. Sadece tartışma kültürü ve düşünce özgürlüğü üzerine birkaç kelam etmek ve yeni yıla girmeden bazı şeyleri geride bırakabilir miyiz acaba demek.

Buna geçmeden önce buraya nasıl geldik kısaca değinmek istiyorum. Engellilerin çalıştırılmaması üzerine bir blog yazıldı ve tüm gelişmeler bu blogdan sonra oldu. Ve sevgili Asabi Kedi'de bu blogun üzerine tartışma kültürünü ele alan bir blog yazdı. Yerinde tespitleri vardı bana göre ama küçük bir not engellik meselesi tartışma kültürü zeminine oturabilecek bir mesele değildir.

Genel anlamda tartışma kültürü üzerine düşüncelerime geçmeden engellik ve engelliye bakışın neden tartışma kültürü zeminine oturtulamayacağını açıklayayım.

Engellilik meselesinde yıllardır hasıl olan iki düşünce hakim birinci düşünce ortaçağ mantığı “yakın kazanda” ikinci düşünce de her birey bir engelli adayıdır söyleminin arkasında ki gizli düşünce. “Yaşlılıkla aynı bakılması-acıma”.

Ve engelliler bu iki düşünceden de yoruldu. Her birey gibi var olduğunun kabul edilmesini istiyor, bedensel eksiklikleriyle değil ya da bu eksikliklerinin bir gün diğerinin de başına gelme acıma duygusuyla ya da ardına konan yaşlılıkla aynı kefede değerlendirilmesiyle değil. Yaşlılık bir doğa sürecidir herkes yaşayabilir, yaşlılıkta üretkenlik biter ama engellik yaşlılıkla bir tutulamaz ve herkes engelli olmayacaktır sadece ihtimali vardır.

Engelliler; "Ben Ahmet’im, Mehmet’im, Ayşe’yim sadece bir kimliğim. Topalım, körüm, sakatım, sağırım belki ama onlar durumum engelim değil beni engelleyen sizlerin yarattığı engeller. Onları kaldırdığınız an sizlerden farkımız yok" diyor.

İşte bu iki düşünce sistemiyle savaş verirken yıllardır, yeniden karşısına bu düşünceyle çıkılması, bu düşüncenin yeniden hortlaması ister istemez isyan etmesine neden olmaktadır. Onca emeğin savaşın direnişin boşa bir çaba mı sorgusuna giriyor. Çünkü bu savaş öyle bildiğiniz gibi 10-15 yıllık bir savaş değildir Ortaçağ batı Avrupa’sına hatta daha öncesine dayanmaktadır. Cin, cadı gibi görülüp cadı kazanlarında yakıldığı döneme kadar gidiyor.

O arkadaşın yazdığı blog tamda bu düşüncelerin yeniden diriliyor mu sorusunu akla getirirken ardından sıcak sıcak gelen Milletvekili Şafak Pavey’e AKP’li bir yönetici tarafından atılan bu “Allah bir bacağını almış, hala küfürden uyanmazsın, nedir bu inatçılık!” tweeti haklı korkularımızı perçinlemiştir. ( İlgili habere tıklayarak ulaşabilirsiniz ) Yani bu tweetin ta kendisidir o blog.

Engellik savaşında en çok açılan davalar ayrımcılığa yönelik davalardır.

İş sahasında çalıştırılmak istenmemesi bunlardan biridir.

Örneğin Türkiye’nin önde gelen bankalarından biri sırf “görüntü kirliği” oluşturuyor gerekçesiyle engelli çalıştırmıyor. Devletin belirlediği cezayı ödemeyi göze alıyor.

Örneğin tekerlekli sandalye kullanan bir öğretmen çocukların psikolojisini bozar gerekçesiyle öğretmenlik mesleğini yapamıyor bu ülkede. Daha bir yığın örnek verebilirim.

Bunları biliyor muydunuz? Hayır, birçoğunuzun belgeli ispatlı bu bilgilerden haberiniz bile yoktur.

Yani sandığınız gibi engellendiği tek alan mimari engeller değildir.

Sanıldığı gibi Engellik öyle empati kurulabilecek bir mesele değildir. “Bir engelliye 24 saat sağlam olsaydın neler sığdırırdın bu saatlere” dendiğinde size sağlam olma duygusu ile ilgili yüzlerce hayalini anlatır. Ama aynı soru ters çevrilip bir sağlama sorulduğunda engellik üzerine yazabileceği tek bir sözcük bile olamaz.

Bu yüzden hedef gösterilen o bloga yazılan yorumlarda empati geliştirilerek yapılmış yorumlar değil, konunun ana özü anlaşılmadan anlık verilen tepkilerdir. Kuyucak hariç.

Buna rağmen Sevgili Kuyucak’ın o bloga istinaden yazdığı haykırışı anlasam da haklı bulmuyorum olaya yaklaşım böyle olmamalıydı o blog samimi bir şekilde toplumun büyük bir kemsinde hasıl olan düşünceyi dile getirmiş kendince de temellendirmiştir. Onun bu düşüncesini değiştirme yollarına gitmeyi tercih ederdim ben. Ama her engelli gitmez, gidemez. Kırılgan, yorgun doğaları gereği isyan eder.

Yani burada bazı Kuyucak’ın tepkisine karşıt yorumların altını çizdiği gibi duygu sömürüsüne indirgenecek bir mesele değildir bu tehlikeli düşünceler.

Duygu sömürüne indirgeyen zihniyette en az bu düşünce kadar tehlikeli ve aynı düşüncenin tarafıdır.

Tüm bu gelişmeler sonrasında sevgili Asabi Kedi tartışma kültürü ve düşünce özgürlüğü üzerine bir blog yazmış o arkadaşın hedef tahtası olarak gösterilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.

Keşke kendisi bağımsız bir blog yazsaydı. Başta da dediğim gibi engellik meselesi tüm bu söylediğim sebeplerden dolayı tartışma kültürü içinde değerlendirilebilecek bir mesele değildir.

Evet, o arkadaş hedef tahtası seçilmemeliydi, evet o arkadaşa bu kadar yüklenilmeseydi, evet o arkadaşın düşüncelerini samimi buluyorum tamda toplumun baktığı yerden bakıyor. Ama tarz ne kadar yanlış olsa da engellik meselesinde verilen yolda bu ve bu gibi düşüncelerden duyulan rahatsızlıkta bu kadar şiddetli ve yasaklayıcı boyutta tepkileri getirmektedir. Bunu göz ardı ederek bu meseleye yaklaşarak blogda tartışma kültürü ve düşünce özgürlüğü olmalıdır meselesini bu her iki blog üzerinden yaparsak maalesef ki yol alamayız.

Sevgili Asabi Kedi çıkış noktasında haklı olsa da bu konu üzerinden gittiği için anlaşılmamıştır yeterince. Ve aynı şekilde bir kesim tarafından da sevgili Kuyucak’ın çıkışı. Yine bir kesimce engelliye toplumun bakışını anlatan arkadaşın yazdıkları anlaşılmamıştır.

Bu yüzden engellik meselesi tartışma kültürü içerinde değerlendirilince her şey arap saçına döndü.:)

Konunun bu kısmına nokta koyarak tartışma kültürü ve düşünce özgürlüğü meselesine gelirsek!..

Asabi Kedi’nin ilgili blogunda yaptığım yorumda da söylediğim gibi;

Açıkçası ben toplum olarak tartışma kültürüne sahip bir toplum olduğumuzu düşünmüyorum. Bunun birçok nedeni var. Ben sadece bir tanesini söylemek istiyorum. Bilgi toplumu olmadan fikir toplumu olduk. Bu yüzdende her alanda kendi ispatımızın telaşındayız. Ve dinlemeyi bilmeyen bir toplumuz. Dinlemeyi bilmediğimiz gibi okumayı da bilmiyoruz. Birbirini duymayan birbirlerine seslerini yüksek sesle duyurmaya çalışan bir toplumun yansıması da blogda mevcut. Aynı dinlemeyi bilmediğimiz gibi okumayı da bilmiyoruz. Bu yüzden okuduğumuzu anlamadan yarım anlayarak yorum yapıyoruz. Dinlemiyoruz, görmüyoruz, okumuyoruz. Ve bilgi olmadan fikir sahibiyiz.

Eleştiri ve tartışma kültüründen yoksunuz. O zaman geriye kalan kendi eksiklerimizi kapatmak için bel altı savaşmak. Karşıyı eksikleriyle vurmak, saldırmak, aşağılamak kalıyor. Ve maalesef ki biz bunu çokça yapıyoruz. Israrla kendi fikrimizi dikte edene kadar bunu tamponluyoruz. Gerektiğinde de şiddete başvuruyoruz. Burada olanda bu. Yazı diliyle bu sefer bunu yapıyoruz. Tek tip insan, tek tip düşünce yaratmak adına çabalıyoruz. Çabalarken aslında kaybettiğimizin farkına da varmıyoruz. Bir düşünceyi kabul etmemekle bir insanı kabul etmemeyi aynı şey olarak görüyoruz. Bize ters gelen bir düşünceye hemen yargısını veriyoruz. O insan kötüdür. Asalım. Birde bunu yapanlar çokça aydınlıktan dem vuranlardır. Eşitlik, özgürlük, demokrasi, ayrımcılık söylemleri de ağızlarından düşmez. Yaptığı hareketle en büyük ayrımcılığı kendisi uygular oysaki. Farkında olarak ya da olmayarak. Alacakaranlık aydınlarının alacakaranlık izdüşümleri.

İşte bu yüzden eleştiri kültürüne sahip olmayan bir toplumdan ben fazla bir şey beklemiyorum. Tek renk insan yaratılmak istenen bir blog ortamında rengârenk gibi dursak da gurupların hâkimiyeti ve istekleri çarşaf çarşaf ortalara saçılmaktadır. Ne zamanki biz duymayı, görmeyi, okumayı öğrenirsek o gün tartışma kültürüne giden adımları atmış oluruz. Ne yazık ki o gün bugün değil.:)

Asabi Kedi ile birçok noktada paralel düşünsem de onun kadar iyimser değilim. Sağduyu ya da biraz da solduyu gelişirse belki azıcık bu kültüre yaklaşırız. O da dediğim gibi şuan çok uzak bize.

2012’yi kapatırken 2013’ün dünyaya iyi şeyler kazandırmasını temenni ediyorum. Beylik istekleri tek tek sıralamak yerine. İyi olan ne varsa yağmur gibi yağsın üzerimize.

oyatekin@gmail.com

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35

OYA TEKİN / MEDYABEY.COM

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..