Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog yazarları Trt Radyo1 de globalleşen dünya hakkında söyleştiler.

Milliyet Blog yazarları Trt Radyo1 de globalleşen dünya hakkında söyleştiler.
 

Trt Radyo1 Gecenin içinden ( Bu program kaçmaz )


Haberi olmayanlara iletilir!

Evvelsi gün, yani 03.01.2008 tarihinde, dünyalı MB yazarları TRT Radyo 1 programında yayınlanan “ Gecenin içinden “ programında söyleştiler. Konu: "Globalleşen dünya..." Konuklar: GS Lisesinden Sosyolog Ali Ergur ( Yorumcu ) Yurt dışında yaşayan MB yazarları: ABD' li Oğuz Karay (New Yorker), Alev Meisel, Hollanda'dan Pınar Taciroğlu ( Sekerpınarı ), Japonya dan Nursen Hanım, Almanya'dan ben. Sunucu: Metin Bey. Programın prodüktörü: Vakayinüvis, yani benim deyimimle Roza kendi ismiyle Gülname Kurtgöz. Hayranım şu isme ya. Hem Gülname hemde Kurtgöz.:)) Neyse dönelim konumuza.

Çarşamba günü aklımdaydı söyleşi akşam üstü MSN’ ime baktım Gülname Hanım’dan söyleşiyle alakalı mail var mı diye. Yoktu! Herhalde yarın, yani söyleşinin yapılacağı gün atar maili diye düşündüm.
Şimdi benim Perşembe günlerim çok yoğun geçtiği için, genelde eve hem yorgun, hemde geç gelirim. Dinlenmek için de güzel bir film koyarım DVD denilen cihaza, girerim battaniyenin içine, elimde meyve çayı, yan koltukta hanım. Deymeyin keyfime. Hele soğuk kış akşamlarında çok zevkli olur bu muhabbet. İşte aynen böyle bir ortam hazırlamıştık kendimize.

Al Pacino’nun “ 88 Dakika “ isimli son gerilim filminin en heyecanlı yerinde ( tam ben tırnaklarımı yemeye koyulmuşken ) acı acı telefon çaldı. Display’ e baktım 0090212... Numaranın devamı tanıdık değil. Kim bu acaba diyerek açtım telefonu.

“ Aloo ” ( Hangi münasebetsiz rahatsız ediyor acaba? )

“ Merhabaa ben Gülname. Nasılsın?

“ Aaa, merhaba ben iyiyim ya sen? ( Cevap vermesine fırsat vermeden ) Söyleşi bugündü değil mi?”
( Eyvah, hazırlanmadım da konuyu bile doğru dürüst bilmiyorum. Neydi ki konu ya, ben nasıl kıvıracağım şimdi? Allah kahretmesin tüm Dünya bu söyleşiyi dinleyecek ve ben acayip rezil olacağım )

“ Evet, sana mail attım gelmedi mi? Senin bir yazın vardı konuyla alakalı onu bana gönderirsen radyoda spiker arkadaş okuyacak demiştim! “

“ Valla bakmadım, ama hemen bakarım. ( Ulan ne hıyarsın! Hani bugün bakacaktın? ) Sıra ne zaman bende? Ne kadar vaktim var? ( Ayvayı yedik! KONU NEYDİ YAAA??) Hemen yollayayım yazıyı. Beş dakika sürmez.
( Ne güzel yazımda okunacaktı, hemde hafif müzik eşliğinde. Ne vardı sanki, bir maili açıp bakamadın. Al işte kaldın mı ortada! )

“ Acele etme, daha yarım saatin var! Sen yolla yazını, program başladı, açabiliyorsan dinle programı. Şu anda New Yorker konuşuyor.

“ Nereden açacağım radyoyu? ( Cahil! Bir radyo bile açmasını bilmiyorsun! )

“ Ben şimdi öğrenip haber veriririm. Birazdan ararım seni.”

“ Tamam, hadi görüşürüz. ( İnşallah unutur beni, aramaz.. Allahım piyango tutmadı bu tutsun bari! )

Neyse bir ihtimal unutmaz beni düşüncesiyle hemen evde ki bilgisayar uzmanına yüklendim tabii ( Hanım ).

- Yeter çabuk gel! Benim şu " Bayram gelmiş neyime" yazımı Gülname' ye gönder! Sonra da trt.net.tr adresini açmaya çalış! Bizim bloggerler söyleşiyor. Belki Ümit Abi de katılır ( Culduz ) Şu anda New Yorker konuşuyormuş.

- Nerden açacakmışım? Tamam kalk şurdan önce yazını göndereyim. Üff panik yapma yaa!! Benimde elimi ayağıma dolaştırıyorsun.

Hemen kalktım ve eşime yer verdim. Beni şu anda istediği kadar fırçalayabilirdi, yeterki yazıyı göndersin ve şu lanet olası radyoyu açsın.

Bu ara da Gülname Hanım'ın beni aramasını beklemedim. Ben onu aradım.

“ Aloo ben Okan “ ( Ya başkası çıkarsa? Ya unuttuysa beni ?!? )

“ Ha merhaba Okan. Dur şu programı yayına atayım hemen geliyorum. Telefonda kal sen."

Bu ara birilerine radyoyu nasıl açacağımızı soruyor ve söylediği gibi birşeyleri yayına atıyor... Yarım asır bekledikten sonra, yeniden telefona döndü ve zar zor açabildik radyoyu.

Daha sonra telefonu kapattık. Sıra sana gelince arayacağım dedi. Ve benim kafamda yankılanmaya başladı Gülname’nin sesi: “ Sıra sana gelince arayacağım... Sıra sana gelince arayacağım... Sıra sana gelince arayacağım...”

Bu sırada Alev Meisel ile söyleşiliyordu... Ne yazık ki, kafamda ki yankı sesleriyle birlikte sadece yarısını dinleyebildim. “ Petrol ocağı, Elektrik ocağı! Az kaldı sıra bana geliyooor. Eyvah konu neydi? Ne diyeceğim ben şimdi? Globalleşen dünyada Türklerin yeri miydi? Yurtdışında yaşayan Türklerin kuşaklara göre psikolojisi miydi? Entegrasyon mu? Allahım beynim asimile oluyor. Sıra sana gelince arayacağım seni...?!? Bu sırada Alev Hanım dan sonra araya şarkı girdi. Dünyanın en kısa şarkısını koymuşlar yaaa :(

Ve telefon çaldı.

Hiç böyle yüreğime hançer gibi saplanmamıştı bu telefonun sesi. Her çalışında bir darbe.

Bütün cesaretimi topladım ve hiç de titrek olmayan bir sesle

“A- Al- oo “ diyebildim

“ Evet Okan sıra sende! Hazır mısın bağlayacağım seni şimdi “ ( Nınınınııııııın nınınınııııııın )

“ Ya hiçde öyle hazır sayılmam. Benden önce başkasını alamaz mısın? “
( İnanın o anda Gülname’nin hayâl kırıklığını hissettim. Hatta içinden bana korkak, korkak diye söyleniyordu )

“ N'oldu ki ?”

“ Ya ben senin mailini okumadım, hiç hazırlıklı değilim. Daha önce ki konuşmacıları ve soruları dinliyemedim onun için. Bir metin bile hazırlamadım.”

“ Metne falan gerek yok Okan! Bizim Metin sana sorular soracak sen cevaplayacaksın. Öyle ön hazırlıklı olunca çok yapay oluyor.

“ Anladım. Tamam soru cevap şeklindeyse mesele yok ! ( Yokmuş! Bal gibi var. Altıma kaçıracaktım neredeyse ). Tamam bağla o halde.”

Neyse. Metinsiz bir şekilde bağlandık Metin Bey'le. Televizyonlarda görüyordum, böyle telefon bağlantılarında televizyonu kapattırırdı spikerler. Yankı yapmasın diye. İşte Metin Bey bana uzun uzun ilk sorusunu sorarken bende radyoyu kısmaya çalışıyordum.

“ Evet Okan Bey sizin fikriniz ne bu konuda? “

“ Eeee şey ben radyoyu kıstım da, sizin sesiniz de çok kısık geldi telefondan, dolayısıyla soruyu birdaha alabilir miyim?”

“ Tabii “ dedi ve soruyu yeniden sordu. Bende cevapladım. Cevapladıkça açıldım. Birde muhteşem bir tonlamayla benim yazımın bir bölümünü okuyunca kendimi bir dev aynasında görmeye başladım. Ohooo! Birden bire aklıma söyleyecek o kadar şey gelmeye başladı ki anlatamam. Açılmıştım artık! Söylemek istediklerimi sorsa da söylesem diye düşünüyordum. O sormazsa ben sorayım diye düşünmeye başladım.Sordum da üstelik. Dahası da olacaktı. “Siz öyle düşünmüyor musunuz Metin Bey?" Yada " Konuyla alakalı sizin düşüncelerinizi alabilir miyim Metin Bey?” İşte böyle planlara başlamıştım bile. Ama gür sesli, güzel diksiyonlu, usta spiker Metin Bey yer mi? Globalleşmekle alakalı sizden şöyle uzun uzun bir yorum alalım deyince indi benim yelkenler. Çuvalladım yani. Saçma sapan birşeyler zırvaladıktan sonra, Metin Bey: “ Ne iyi ettiniz de katıldınız, umarım sizinle yeniden söyleşiriz! “ diye bir cila çekti. Vedalaştık.

Büyük keyif aldım doğrusu. Çok zevkli, çok heyecanlı geçti.

Yanlız yorumcu Ali Ergur Bey’in globalleşen dünyada, melankolik olmayan, sanal alemde arkadaş biriktiren, yanlız insanlar söylemini anlayamadım. Zira ben New Yorker, Alev Hanım, Nursen Hanım ve diğer arkadaşlarımı bu sanal alemden tanıdım ve bizim dünkü ortamımız hiç de öyle melankolik olmayan sanal alemde arkadaş biriktiren globallere benzemiyordu.

Ne dersin sevgili Gülname? Sen de sanal alemde arkadaş biriktiren yanlız globallerden misin?


Blognot: ( Parantez ve kalın harfle yazılanlar benim konuşma esnasındaki düşüncelerimdir )

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..