Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '16

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog Yönetmeni, durgun akan bir " Volga Nehridir."

Milliyet Blog Yönetmeni, durgun akan bir " Volga Nehridir."
 

Biz yönetmenimizin yüzünü görmedik. Ama böyle tahayyül ediyoruz.


Başlarken, önce  bir alaydık  / Daha sonra tugayları aştık Şimdilerde kolorduya dayandık  / Sonra sonra rütbeler aldık Ama yerimizde saydık  / Sınıflarda çaktık, /Fırsat bu fırsat dedik  / Sayfamız editörü olmak istedik  / Şimdiye kadar, cepten yedik  / Boğaz tokluğuna çalıştık  / Yıllar yılı, zam bile istemedik  / Yıllık izinlere çıkmadık / Pankart bile açmadık

Neydi o yaşanan yastık kavgaları / Blog yüzü ile yastık yüzü ayrımını / Birbirinden ayıramadık. / “La minör tondan” istemezükler çektik  /  Yeniçerilileri bile geçtik.  /  Kız Kulesinin külahını bile, tersyüz ettik.  / Ağrıdı dişim, nanay /  Çok içmişim nanay / Nanay yavrum nanay

Ana konu üretmek / Mehter Marşı ile yürümek  / Bir ileri, iki geriye gitmek / Az gitmek, uz gitmek  / Tıktık’ları istiflemek. / Blog aleminde tabur bozanlar. / Laylay lom’a prim verenler / Ah neler yaşadık neler / Ah naneler naneler / İşin özü, “yazmak” iken  / Lüks değil miydi laylay lom demek? / Laylay lomcu’ ya prim vermek... /

         İşimiz  yazmak. Editörlerinkisi ise onaylamak. Haftada bir  yazılarımız,  bültenlerle  öne çıkarılır. Kitap yazmışsak kutlarlar,  blog toplantılarına da başarılar dilerler.  Hepsi o kadar.

        Herkes bu bloglarda editörleri merak eder. Ketumdurlar. Dışarı su sızdırmazlar. Kolları kırılsa, “yen’lerinin içinde “ kalır.

         Ama hassaslardır da. Bir defasında onlara hitap ederken “Baylar” demişiz. Anında cevabı geldi. “ Hoop dedik, arada bayanlar da var” diye ses yükseldi karşı taraftan. Hımmm. Anladık ki bayanlar da varmış.

         Herkes  editörleri anlamaya çalışır, ama çözemez. Bilirler ki onların bıyıklarını balta kesmez. Bıyığı olmayanların da, güzelliklerinden dolayı, yanından geçilmez.

        Blog camiasında Türkiye’nin en büyük sitesine mensubuyuz. Onların editörleri de seçkin ve seçilidir.. Öyle olması lazımdır.. Eee, hiç birini tanımıyor  ve herkesler gibi de merak ediyoruz.

         Blogculukta, editörün, her birimize emeği olduğu halde, onlar hakkında bir tek fikrimiz bile yok. Ama onlar bizi, biliyorlar. Bu ne iş?   Bırakın şunu bunu, "rüyalarımızda bile" bizlere gözükmüyorlar.

        Bizim kariyerimiz belli, yazıp çizdiklerimiz, duygularımız, aksiyonlarımız hudutlu. Ya editörler? Onlar, bizden beter. Haklarında hiçbir şey bilmiyoruz.

        Milliyetin editörlerini araştırdım. Şimdiki yönetmenimizin   verdiği röportaja, bir yerde  rastladım. Bir sevindim ki, deme gitsin.

                                                                    &&&

                                                                       &

         Yıl 2007…Blog ahalisi 2 bin 360 kişi henüz. " 60 bin blog yazılmış. Bunun 40 binini uygun bulduk. Yazarlar için seçicilikte hassasız. 11 binden  ancak beşte birini kabul ettik.  (Ama şimdi 100 bin kişiyiz.). diyor yönetmenimiz . Ve devam ediyor:  “8 kişilik yayın kurulumuz var. Yazım kurallarını taşımayanlar yayın dışında bırakılıyor. Ve röportaj devam ediyor  “Giriş, gelişme ve sonuçları olan ve bilgi veren öğretici yazılar, favorimizdir. Yazının bir fikri olmalıdır. Bilim kategorisine rağbet yok. Milliyet markası altında yazı yazmak, onlar için gurur verici. Üyelerimiz, burayı prestişli buluyor. Kendilerini Milliyet yazarı olarak görüyorlar. Bloglar sanki onların köşeleri gibi.” Diyor

         Temiztaş  son olarak da sorulan bir soru üzerine de: “Hanımlar gün içinde toplandıklarında, o gün hepsi birden blog yazarlığına üye olduklarını biliyorum “ diyor. Hımmmm! Demek ki, kendisi, “Durgun akan Volga” Deşeleseniz, daha ne bilgiler çıkacak, kimbilir.

         Ya işte böyle işte. Başak hanıma ait, yeryüzünde, bu bahsettiklerimden  fazla bir bilgi bulamazsınız. O’nun fotoğrafı bile yok ortalıklarda. Kaşı nasıldır, gözü, saçı nasıldır. Gamzeli midir bilmek, görmek isterdik doğrusu. Bir sesini tanıyoruz telefonlarda. O da bana “terapi” gibi geliyor. O seste bir dinginlik var. Bir dostluk, bir gökyüzü sessizliği var. Eee, bir de fotoğrafını görseydik, olmaz mıydı. Kafasında dolaştırdığı, kuyruklarını birbirine değdirmediği tilkiler onun olsun.

         Bu röportajı okumak iyi geldi. İdare sır olmaktan çıkmalı, yazarına dönük, yumuşak detaylarını çeşitli vesilelerle gösterebilmeli. Kaynaşma olmalı.

         Ve biz hala düşünürüz ki, editörlerin  kitapları var mı? Kariyerleri nedir ? İçlerinde yakışıklı ve güzel olanları var mı? Yatak yorganları blog kumanda odasında mı? O kadar blog okuyan insan, üstelik gazete de, roman da okuyabilir mi? Di  mi ama, merak ediyor insan.

         İzinliyken  blog okuyorlar mı? Rüyalarında blogcu görüyorlar mı? İçimizden beğendikleri var mı? “Şu milliyetçi, şu romantik, şu aksi, şu süt kuzusu, şu ak kaşık, şu ılımlı, şu çok bilmiş, şu aman ha! “ gibi saplantıları mevcut mu?

        Bilemiyoruz. Hepsi Ali Baba’nın sır küpleri mubarek.

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..