Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '12

 
Kategori
Anılar
 

Milliyet Çocuk Kardeşliği'nden Fallaout'a giden yol

Milliyet Çocuk Kardeşliği'nden Fallaout'a giden yol
 

Alıntı'dır


Marathon Trilogy (Gezegen-Koloni ve Savaş) , Counter Strike (Anti-terörizmve silah) , Smackdown (Kanlı Boks ya da Dövüş) , Half Life (Asker-Saldırı ve Savaş) , WarRock (Taktik Aksiyon) , Omerta (Gangster ve Mafya) , Bitefight (Vampirler ve Kurt Adamlar) , Palantis (Irklar Savaşı)

Bunları bir çoğunuzun hiç duymadığını düşünüyorum. Mümkündür. Ben de, ergen oğlum ve arkadaşları, hatta bunlardan etkilenen 6 yaşındaki küçük oğlum (daha doğrusu bebeğim-ki hala bebek sayılır) sayesınde duydum.

-”Ne bunlar? ” dedim.

-”Oyuunn!” dediler.

Aklımda tutmak mümkün değil. Onlar söyledi ben yazdım. İnternetten araştırdığımda, yanlarına yazdığım içerikleri ile bire bir eşleşen oyunlar çıktı karşıma.

Asıl konu, iki erkek cocuğumun da bu oyunlara merak sarması ve internetten uzak kalmalarını rica ettiğimde, internet kullanmama cezası verdiğimde, bu oyunları aralarında aksiyon haline getirmeleri;

-Hadi sen…..şu ol, ben de ….’ymuşum. Sen bana saldırıyorsun, ben de seni silahla öldürüyorum.

-Hayır ben….olmam, sen ol.

Sonra bir bağırma;

-”Annee! Yastıkları alabilir miyiz?”

-Ne yapacaksınız yastıklarla?

-Savaş oyunu oynuyoruz, kalkan yapacağız.

-Hayır kesinlikle! Yastıklara da, bu oyunu oynamanıza da izin vermiyorum.

Bir silah sesi taklidi…”dıkşın, dıkşın! ”

-Aneeeee, kaç kere vurdum seni ölsene!!! (bu da küçük oğlum)

İnanılır gibi değil. Virüs gibi, bulaşıcı ve geçmeyici…Tedavisi  imkansız gibi. Ne kadar uzak tutarsanız tutun, ne kadar yasaklarsanız yasaklayın , ne kadar ceza verirseniz verin , ne yaptıklarınızın ne de izlediğiniz en harika yolun bile yaptırımı yok . Yastıklardan, akşam yemeklerindeki çatal bıçağa uzanan , banyo ve denizdeki su savaşlarına sirayet eden bir virüs adeta. Kendi çocuklarınızdan uzak tuttunuz neyse! Ya komşu cocukları? Ya sınıf arkadaşları? Bu konuda çocuklarını yönlendiremeyen bilinçsiz aileler, hatta ne yaptıklarıyla ilgilenmeyen anne, babalar yüzünden, çaresiz kalıyor çabalar. Sonrası;

-…..’nın annesi bir şey demiyor ama,……’in babası kızmıyor ama’lar.

Ben kızıyorum, izin vermiyorum, vermeyeceğim de. Bu beni başkalarının annelerinden daha ” kötü bir anne” yapıyor ama aldırmıyorum. Hatta benim tüm bunalımlara girmeme rağmen , evde yemek masasının tepesinden , kanepenin üzerine uzanan, sanaldan evin içine-tüm odalara taşınan Yıldız Savaşları, GTA City , Smackdown !

Biz ebeveynler doğruyu seçerken ; doğrular plan, planlar strateji , stratejiler eylem , eylemler gerçek , gerçekler hayale dönüşüyor . Olmuyor kısacası. Özgürlüklerini kısıtlamadan engel olunamıyor. Yerine neyi koyarsanız koyun , dönüp dolaşıp geldikleri yer o en bildikleri kürkçü dükkanı ; Oyunlar.

Dünya da bu sektörü popüler kıldıran yaratıcılar, piyasa sürücüleri, yayım(yayan)cılar, parayı tokatlayanlar, ”benim payıma ne düştü ? ”cüler, toplamında  “hadi bir daha yapalım dünyayı sallayım” cılar derken , ”organize İşler ”…

Sizlerle “ne yapmalıyız?" , ” buna nasıl dur demeliyiz ? ” hakkındaki fikirlerimi paylaşmayacağım. Bambaşka bir yere götürmek istiyorum zihninizi…80 ‘li yıllarda çocuk olanlar bilir, annelerimiz babalarımız da. Bilişim ve teknoloji çağında olmamamız en büyük kazancımızdı dedirtiyor insana. İnsan zekasının giderek artması ve kötüye kullanımın (varlığının) dayanılmaz hafifliği henüz ortaya çıkmamıştı . Ekmeğimizin üzerine yoğurtla kırmızı biberi sürdük mü doğru sokağa. Dersler bittikten sonra tabi ki.  Eh bir de yaz tailiyse! Öğle uykusuna yatıp kalkmadan sokağa çıkılmazdı. Elimizde tahtadan bir topaç , dokuz kırık parçadan kiremit , stop yerine “istop” diyebildiğimiz ve aynı zamanda “yakan”  topumuz vardı. Akşam ezanı okunana kadar, hatta hava kararıp televizyonda esmer bir adam haberleri anlatmaya başlayana kadar, sokakta kalma korkumuz yoktu . Annelerimiz ya da amcalar, teyzeler organ mafyası tarafından kaçırılabileceğimizi söylemedi hiç. Kaybolurduk mahallenin bir sokağında, elimizden tutan bir amca, abi evimizi ararken (-kuytu bir sokak veya depo değil, evimizi ararken) bir çocuk fırlar önümüze;

- “Amca ben bu çocuğu tanıyorum , arka mahalledeki beyaz evde oturuyorlar, köşede” derdi. Sağsalim annelerimizin terlik altına teslim ederdi bizi, ertesi gün de sokağa çıkmak yasaklanırdı; Çıkmazdık!

Akşam olur, yemek yenilince  “Uykudan Önce”  başlardı Adile Naşit ile.Yerine kimi koyardınız bir düşünün şimdi? Eğer program yenilenseydi, yeni bir formatla tekrar tv ekranlarına taşınsaydı: Yonca Evcimik? (fazla süslü), İnci Türkay? (çok zayıf) v.s…v.s

Yok! Ben bulamadım. ”Hanimiş benim kuzucuklarım ? diye başlayan...Ayşe…Fatma…Ömer… diyerek ekrandan el sallayan ve bizim de el sallayarak karşılık verdiğimiz bir nesli , ekrana bu şekilde bağlayan bir güç , Adı: Sevgi.

Bir zaman sonra Millyet Çocuk Kardeş’liği girdi hayatımıza. Mektuplar yazdık, şiirler gönderdik dergiye. Olmazsa olmazımızdı, illaki alınacaktı. Cd yoktu biz çocuktuk. Bilgisayar yoktu biz çocuktuk.Televizyon  "Uykudan Önce" den sonra biterdi , herkese iyi geceler der, yatağa yatmadan dişlerini fırçalanırdı, yine çocuktuk. Saatinde eve gelir, babamız kaşını bir kaldırsa anlardık ne dediğini, yine çocuktuk. Dolu dolu, doyasıya yaşanan çokukluk yıllarımız!

Şimdi kendi çocuklarıma anlatırken çocukluk hikayelerimi, ben tatlı tatlı gülümserken büyük oğlum geçiyor dalgasını, anlamış gibi küçük oğlum da kikirdiyor;

-Anne ne biçim çocukluk bu böyle, hiç sıkılmıyor muydunuz ? 

 
Toplam blog
: 76
: 634
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Yemek seçmem, kızartmayla köfteyi tokken bile yerim. Çaysız ölürüm; migrenim tutar. Ya çoktur bir..