Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '17

 
Kategori
Sosyoloji
 

Milliyetçiliği Türklere bir Kürt, Kürtlere de bir Türk sosyolog anlatmış...

Milliyetçiliği Türklere bir Kürt, Kürtlere de bir Türk sosyolog anlatmış...
 

Milliyetçilik kavramı insanlık gündemine Fransız İhtilaliyle girmiştir.

Kavram, soylular sınıfıyla burjuvalar  sınıfı arasındaki iktidar savaşında, (sanayileşmenin ortaya çıkardığı ve gitgide güçlenen yeni sınıf olan) burjuvazinin, soyluların geleneksel iktidarlarına ortak olma ve hatta el koyma mücadelesinde ortaya attıkları bir tezdi.

Güçlenen burjuvazinin öncülük ettiği ayaklanmalar, önce salt krallıkları yetkileri sınırlandırılmış monarşiye dönüştürüyor ve ardından yıkıyordu.

Egemenliğin merkezi krallıklardan alınıp “burjuvalar” yerine “halk”a verilmesi fikrine karşı burjuvalar “halk egemenliği” tezine karşı “ulus egemenliği” fikrini ortaya attılar.

Halk Egemenliği doktrinine göre kraldan alınan egemenlik hakkı ekonomik ve sosyal durumuna bakılmaksızın halka bırakılmalıydı.

Salt krallıkları öncülük ettikleri halk ayaklanmalarıyla yıkan burjuvazi egemenliğin kendilerine değil halka verilmesini öneren bu doktrine karşı çıktılar doğal olarak ve “halk egemenliği” fikrine karşı “ulus egemenliği” fikrini ortaya attılar.

Buna göre “ulus kavramı halk kavramından daha yüksek ve kutsaldır. Halk kelimesi belli bir anda yaşamakta olan insanlar için kullanılır. Oysa bunların üstünde ezeli, ebedi, şanlı, şerefli, soyut, yüce ve kutsal bir varlık olarak “ulus” bulunur. Kraldan alınan egemenlik rastgele insanlara, sokaklardaki kalabalıklara, yani halka değil, malları, mülkleriyle, vergileriyle ulusa bağlılık borçlarını ödeyenlere verilmeliydi…[1]

Burjuvazi o dönem yaşama geçirdikleri bu tezle kendi egemenliğini kurdu.

Halk egemenliği ve burjuva egemenliği doktrinlerine karşı ezilen sınıfların öncüsü proletaryanın egemenliği fikrini ortaya atan Marksizmin temel belgelerinden olan “Komünist Manifesto”da “işçilerin vatanı yoktur” tezi dahi “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı” önermesi karşısında etkisiz kalmıştır.

Ortaya çıkış öyküsü bu şekilde özetlenebilecek “milliyetçilik” o günden bu yana pek çok yeni yaklaşım ve yorumla türlü çeşitli şekillere girerek on milyonlarca ve belki yüz milyonlarca insanın yaşamlarına mal olmuş pek çok savaş için bir temel saik haline geldi.

Kavram, emperyalizme karşı dünya tarihinde birincisini verip kazandığımız ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadelelerinin temel ideolojisi olmaktan tutun, sosyalist blokun çökmesinin ardından ABD emperyalizminin “böl-parçala-yut” politikalarında uyguladığı mikro milliyetçilik ayrıştırmalarına ve BOP projelerine kadar pek çok vak’aya düşünsel temel oluşturmuştur.

Bizler bugün Meclisinin duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan,  Fransız İhtilalini dünyada en iyi kavramış olan Mustafa Kemal’in kurucusu olduğu bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıyız. Dolayısıyla özetlemeye çalıştığımız “milliyetçilik” ve daha özel haliyle Türk Milliyetçiliği kavramı bugünkü vatanımızın ve ulusumuzun yani yaşamımızın temel kaynağıdır.

Atatürk’ün kurduğu ulus devletimizin ideolojik temelini oluşturan Türk Milliyetçiliğinin fikir babasının Ziya Gökalp olduğu kabul edilir.  

“Cumhuriyet döneminin de iktidardaki asker ve sivil bürokratların ideolojik dağarcığını dolduran kişi genellikle Gökalp’tir. Ve bu açıdan bakılınca da Gökalp derin ve geniş etkiler yapmış bir ideolog olarak karşımıza çıkar.”[2] Gökalp’in milliyetçilik anlayışı “ırka dayanmamayı” gerektirir.[3]

Orhan Karaveli, Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak adlı kitabında şöyle anlatıyor.  “Bir çok etnik gruplar gibi Kürtlerin yaşadığı bölgede doğan Ziya Gökalp’in annesi Zeliha hanım (1856-1923) Diyarbakır’ün Kürt kökenli ailelerinden “Pirinççizade”lerden Salih Ağa’nın kızıdır”[4]

Demek oluyor ki, Türk Milliyetçiliği kavramının fikir babası kabul edilen Ziya Gökalp bir “Kürt”tür.

Ulus devletimizin temel ideolojisini oluşturan Türk Milliyetçiliği’nin fikir babasının  Kürt kökenli  “sosyolog” Ziya Gökalp olmasının dikkat çekiciliği kadar,  yükseltilen(!) Kürt milliyetçiliği ideolojisinin fikir babalarından “sosyolog” İsmail Beşikçi de kaderin cilvesine bakın ki, “Türk” kökenlidir.

1939 Çorum-İskilip doğumlu İsmail Beşikçi Türk’tür. Beşikci’nin Kürd toplumu ile ilk karşılaşması 1961 yılındadır. O tarihte fakültede üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçmiştir. Staj için kendi isteğiyle Elazığ’a gider. Vali ve kaymakamların yanında staj yapar. Bu süreçte gittiği köy ve kasabalarda Kürtçe konuşan insanlarla karşılaşır. Bu okullarda öğrettikleri “Herkes Türk’tür, Kürtçe diye bir dil yoktur. Kürtçe anlaşılmaz bir dildir” söylemi ile çelişen bir durumdur tespitine varır.[5]

Ve İsmail Beşikçi bu andan itibaren kaleme aldığı pek çok eseriyle Kürt Milliyetçiliğinin yaşayan en ünlü ideologlarından biri haline gelmiştir.

Ziya Gökalp’in Türk Devletinin kuruluş ideolojisini de oluşturan milliyetçilik anlayışında “ırk” bir ayırt edici unsur değildir. Türk Ulusu kavramının içinde Cumhuriyeti birlikte kurmuş olan Türk, Kürt… ve diğer etnik ve inanç grupları vardır.

Bir ulus devlet olarak Kürtler ve Türkler tarafından birlikte inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti’ni “bölme-yıkma” amacıyla emperyalist güçler tarafından teşvik edilen ve kabartılan “Kürt” milliyetçiliği ise hiçbir itiraza yer bırakmayacak açıklıkta “ırk” temellidir.

İsmail Beşikçi’nin betimlemeye çalıştığı “Kürt Milleti” kavramı da “ırk” temellidir.

Bu “sakat” milliyetçilik anlayışın yaygınlaşmasında kuşkusuz Kürt dilini ve kültürünü görmezden gelen  Cumhuriyet dönemine ait hatalı uygulamaların rolü de yok değildir. Ancak günümüzde Kürtlerin haklarını önceleyen siyaset kurumlarından tutun, devlet eliyle kurulan Kürtçe televizyonlara, okullara, üniversite kürsülerine ve bu alanda faaliyet yürütebilecek her türlü sivil toplum kuruluşlarına kadar pek çok alanda her iki toplumu birbirine yaklaştırmaya ve eşitlemeye dönük olarak atılmış pek çok adım birlik duygusunu daha da pekiştirme yönünde rol oynamaya başlamış ve ayrılıkçı terör gitgide etkisizleşmeye yüz tutmuştur.

Ayrılıkçı PKK başta olmak üzere “Kürt Ulusu” kavramı peşinde koşan tüm çevrelerin tarif ettiği “ulus” sadece ve sadece “Kürt” ırkına mensup insanlar topluluğunu işaret etmektedir.

Kürt Milliyetçiliği tanımının içinde, ırkı, inancı ve mensubiyeti ne olursa olsun, ister Türk, ister Kürt ve isterse bir başka etnik kökenden gelsin, “ben kürdüm” diyen herkesi Kürt kabul etme anlayışına yer yoktur.

Bir Türk kökenli sosyologumuz olan İsmail Beşikçi tarafından sınırları belirtilmeye çalışılan Kürt Milliyetçiliği kavramı “ırk” esaslı olması itibariyle, Kürt kökenli bir başka sosyologumuz Ziya Gökalp tarafından “esasları” ortaya konmaya çalışılmış olan Türk Milliyetçiliği kavramından farklılaşmaktadır.

Türkleri ve Kürtleri hiçbir ayrıma tabi tutmadan tek bir ulus kabul eden Ziya Gökalp Milliyetçiliği doğaldır ki “ırkçı” Kürt Milliyetçiliği kavramına kıyasla insancıllığı ve tek vatanda birleştiriciliği itibariyle bir Kürt kökenli yurttaş olarak tarafımızdan da benimsenen anlayıştır.

Açıklamaya çalıştığımız tüm bu hususlar geniş ve kapsamlı tartışmalara elbette açıktır. Ancak şu yazıyı kaleme alırken dikkat çekmeye çalışma gayesi güttüğümüz bir husus var ki, biz Türklerin ve Kürtlerin etle tırnak gibi yekvücut olduğumuzun, bölünemeyeceğimizin, ayrışamayacağımızın tunçtan kanıtı gibidir.

Bakar mısınız, biz Türkler ve Kürtler ne kadar birbirimiz için yaratılmışız ki, bir Kürt sosyologumuz Ziya Gökalp’imiz oturuyor, “Türkçülüğün Esasları”nı ortaya koyuyor, bir Türk sosyologumuz İsmail Beşikçi’miz de buna mukabil tutuyor Kürtlerin ideologluğu iddiasını tarihe not ediyor.

Biz Türklerin ve Kürtlerin birlikte kurduğumuz Cumhuriyetimizde, vatanımız Anadolu’da sonsuza kadar birlikte ve kardeşçe yaşamamız dileğimle…

Kenan IŞIK
 


[1] Anayasaya Giriş. Mümtaz Soysal-İmge Kitabevi 3. Baskı s. 76

[2] Selahattin Hilav - Türkiye Tarihi-4 Çağdaş Türkiye Cem Yayınevi s. 373…

[3] Age. S. 374

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..