Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '13

     
    Kategori
    Tarih
     

    Milliyetçilik-Ulus-Devlet ve İslam Dünyası

    Milliyetçilik-Ulus-Devlet ve İslam Dünyası
     

    İslam devletleri, ulus anlayışıyla karşılaştıklarında geleneksel olarak İslam kardeşliği ve ümmeti anlayışına sahiptiler. İslam toplulukları, krala, şaha, imparatora, sultana, hana sadakat duyuyorlar ama asıl sadakatin Allah'a olduğu bir anlayışın temsilcileriydiler.

    İslam devletlerinde Avrupa’daki örnekleri gibi Krallar, Papalığın birer temsilcisi (tanrının yeryüzündeki tek temsilcisi olan Papa’nın siyasal temsilcileri) anlayışından biraz farklı olarak İslam dünyası kralları direkt tanrının yönetsel temsilcileriydi. İslam dünyası Avrupa’daki Papa anlayışının bir karşılığı olarak algılanabilecek Halifeye sahip olmasına rağmen, Halife tüm Müslümanların lideri olarak lanse edilse de Peygamberimiz Hz. Muhammet’in ölümünden sonra işbaşına gelen dört halifenin ardından halifeler kendi devletlerinin ve siyasal oluşumlarının lideri olmaktan pek fazla öteye gidememişlerdir.

    İslam dininin belirli bir zümrenin dini olmaması ve tüm insanlığın son dini olması nedeni ile çok etnikli ve toplumlu bir dindir. Özellikle kitleler halinde Halife Ömer zamanında Araplar dışında diğer halklarında İslam dinine girmesi ile İslam tek milletlilikten çok milletli bir din olmuştur. Onuncu yüzyıldan itibaren İslam üç büyük medeniyetin Araplar, İranlılar (Farslar) ve Türkler arasında tamamen hakim din olmuş ve devletlerinin dini inançları haline gelmiştir. Bu dönemler farklı siyasal birimlere bölünen İslam, Emeviler döneminden itibaren başlayan İslam’ın üstün toplumu tartışmaları çeşitli şekillerde kendini göstermiştir. Arapların Emevi anlayışındaki Arap üstünlüğü yaklaşımı İranlıların Firdevsi’nin Şehname’si ile tarihi büyük medeniyet ve devlet merkezi olma anlayışına, Türklerin özellikle Kaşgarlı Mahmut’un Divan-Lugati Türk adlı eserindeki yaklaşımıyla Türklerin ve Türkçe'nin Arapça ve Farsça'dan geri olmadığı tartışmaları ile devam etmiştir. Ancak bu tartışmalar siyasal liderler ve bazı aydınlar arasında olurken toplumsal bir etki yaratmamış zaten dönemin anlayışı gereği de yaratması beklenmemiştir. Bu tartışmaların amacı günümüz milliyetçilik anlayışından çok uzak ve İslam dünyasındaki siyasal otoritelerin kendi meşruiyetini sağlamak/kanıtlamak için bazen başvurdukları bir yol olarak belirmiştir. Bu tartışmalar Müslüman devletlerinin çok kültürlü ve etnikli imparatorluklara dönüştüklerinde de önemini kaybetmiştir.

    İslam dünyasında milliyetçilik ve İslam arasındaki ilişki veya çelişki özellikle yirminci ve yirmi birinci yüzyılda tartışma konusu olmuştur. Avrupa’daki ulusçuluk ve ulus-devlet anlayışının ilk önce Osmanlı Devleti’nde etkisini göstermiştir. 1900’lü yıllardan itibaren Osmanlının Arap ve Türk tebaasında milliyetçilik tartışmalarının başlaması ile İslam dünyası ulus/millet kavramıyla tanışmış uluslaşma veya ulus-devlet kurma aşamasında İslam ve milliyetçilik anlayışının çelişip çelişmediği tartışmaları hız kazanmıştır.( Yenisey, 2008. ss. 75-79.)

    Osmanlı Devleti’ndeki milliyetçilik tartışmaları Genç Türkler Hareketi ve özellikle İttihat Terakki Partisi ve Enver Paşa ile özdeşleşen Pan-Türkist politikalar, 1908’den daha önce başlayan Arap milliyetçiliği tartışmalarına hız kazandırdığı gibi çeşitli yansımaları İran’da da görülmüştür. İslam ve Milliyetçilik tartışmalarının şiddetli bir şekilde yayıldığı bu dönemde Cemalettin Afgani’nin görüşleri, İslam’da reform anlayışı tartışmaları, (Uyar, 2008, ss.117-130.)  Allame İkbal Lahuri, İslam dünyasında Ulus-devletlerin varlığının hilafetten birleşik İslam devletinden daha hayırlı olacağı görüşü, (Ahmedi, 2009, s. 27.) Suriyeli âlim Reşit Rıza’nın Arap milliyetçiliğine (Ahmedi, s.28.) dair fetvaları gibi birçok İslam âlimin görüşleri etkili oldu. İslam dünyasında milliyetçiliğin özellikle büyük güçlerin (İngiltere, Rusya ve Fransa) Ortadoğu’ya girmesiyle hız kazandı. Osmanlı Devletindeki milliyetçi politikalar ve görüşlerde İslam dünyasındaki İslam-milliyetçilik tartışmalarını hızlandırmış nitekim Türk milliyetçisi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile İslam dünyasında ulus-devlet modeli Ortadoğu’nun Arap ülkeleri ve İran’ı derinden etkilemiştir. İran’da bu dönemde özellikle Şah’ın (Rıza Pehlevi) Türkiye ziyareti ve Atatürk ile görüşmesinden sonra ulus inşası faaliyetleri hız kazanmış ve çekirdek ulus olarak Fars etnik kökeni ve tarihi devleti olarak Pers imparatorluğunu temel alarak Fars (Pers) milliyetçiliğini ülkede hâkim kılmaya çalışmıştır.

    İslam dünyasındaki milliyetçilik tartışmaları modernleşme ile birlikte anılmış modernleşmenin bir gereği olarak daha doğru ifadeyle modernleşmenin (Batılılaşmak) temel ön koşulu olarak görülmüştür. Özellikle Türkiye ve İran’da ulus inşaları modernleşme anlayışı ile veya birlikte ele alınmış Batılı yaşam tarzı ulus inşasının bir boyutunu oluşturmuştur. İki ülkede de uluslaşma tepeden (yönetici sınıf) başlayarak halka yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde uluslaşma ile İslam’ın çatışması veya karşılaştırılması daha çok geleneksel din adamları ile yönetici sınıf arasında ortaya çıkan bir tartışma olarak yükselmiştir. Türkiye’de Osmanlıdan itibaren yüzyıllardır din devlet kontrolünde olduğu için devlet dini kontrol etmede ve din adamlarını devletin memuru olarak kontrol altına almasından dolayı bu tartışma etkili şekilde olamamış daha çok kırsal kesimde ortaya çıkan geleneksel âlimlerin yerel fikir beyanlarından öteye gidememiştir. Türkiye’de imam-öğretmen çatışması aslında her ikisinin de devlet memuru olması nedeniyle yavan ve suni kalmıştır. Ancak İran’da Türkiye’den farklı olarak İmam anlayışı devlet kontrolünün dışında daha çok halkın beslediği ve yerel liderler olarak ortaya çıkan daha çok cemaat liderleri veya medrese/dergâh liderleri ve ayrı toplumsal yapılanmaya sahip cami imamları olarak faaliyet göstermekteydi. Aynı zamanda İran Şia mezhebi Türkiye’deki Sünni İslam mezhebinden farklı olarak imamlık çok daha fazla toplumsal ve dini öneme sahip olması bakımından farklılık arz etmekteydi. Bu nedenle İslam ve Milliyetçilik tartışmaları Sünni İslam dünyasından daha çok İran’da tartışılmıştır. İran yönetici sınıfı ve milliyetçi aydınlar Türkiye’deki örneklerinden farklı olarak laik bir devlet anlayışından ziyade milliyetçiliğin İslam’la barışık olduğu tezini işlemeye ve temel dayanak olarak da Kuranı Kerim’in Hucurat Süresinin on üçüncü ayeti (Hucurat süresi on üçüncü ayeti, Diyanet Vakfı yayınları Türkçe meali),  “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”) örnek gösterilerek Allahın insanları kavimlere ayırdığı bu nedenle kavimciliğin dolayısıyla milliyetçiliğin İslam’a aykırı olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Ayrıca İslam peygamberi Hz Muhammed’in son Veda Hac’ında Müslümanlara verdiği vaazda “Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük Allah katında takvadadır.” Sözü de (Hadis) İslam’ın ırkçılığı yasakladığı insanların birbirlerine üstünlüğünü savunmayan milliyetçilik yaklaşımlarını kabul ettiği belirtilmektedir.

    İslam dünyasında milliyetçilik fikirleri yani İslam ile milliyetçilik anlayışı çeşitli evrelerden geçmiştir. Bu evreler milliyetçiliğin doğuya doğru yayılımı ile paralel şekilde tartışmaları alevlendirmiştir. Milliyetçilik ilk önce Osmanlı coğrafyasında Balkanlarda ortaya çıkan ayrılıkçılık hareketleri ile başlamış sonra Arap dünyasında milliyetçi uyanış ve ayrılıkçılıkla devam etmiştir. İran’da ise milliyetçiliğin Osmanlı Devletinin Pan-Türkist politikalar izlemesine denk düşen 1900’lü yılların başlarında itibaren başlayan ancak aynı yıllar İran’ın Rus ve İngiliz çatışma alanına dönmesine de denk düşen tarihlerde yükselişe geçmiştir. Ancak İran’da milliyetçi hükümetlerin iktidara gelişi 1950’li yıllara denk gelmektedir. İran’da milliyetçilik fikirleri temelde egemenlik mücadelesinin veya iktidar mücadelesinin bir yansıması olarak çoğu zaman ortaya çıkmıştır. (Ahmedi, s.48.) İslam dünyasında İslam âlimlerinin milliyetçilik ile ilgili olumsuz fetvaları da iktidar mücadelesinde dışarıda kaldıklarında şiddetlenmiş iktidar ile işbirliği içerisinde olunduğunda olumlu görüşler beyan edilmiştir. 1970’li yıllarda Pakistan’da sistem dışına itilen Cemaat-i İslami liderleri ümmet vurgusunu yaparak milliyetçiliği kötülerken Ziyaulhak’ın Pakistan’ın İslamlaşmasını sağlamak adına bu cemaate görev verince hükümet ve milliyetçilik hakkındaki olumsuz görüşleri son bulmuştur. (Ahmedi, s.30.) Yine aynı şekilde bütün İslam âleminde bu örnek ziyadesiyle tekrar etmiştir.

    Sonuç olarak 19. ve 20. yüzyılda dünyayı kasıp kavuran milliyetçilik İslam dünyasında da etkisini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan süreçte ulus-devlet anlayışı ve ulus inşası özde aynı ancak çeşitli farklılıklarla zaman sürecinde günümüze kadar İslam anlayışına sahip siyasal birimleri, toplumları etkilemiş etkilemeye de devam etmektedir. Ancak milliyetçilik akımının İslam dünyasını etkilemesinin üzerinden neredeyse yüz elli yıl geçmesine rağmen İslam inancına göre kıyamete kadar değişmeyecek ve tüm sosyal sorunlara cevap olacak Kuran’ın ve İslam anlayışının milliyetçiliği dair ortak bir görüşü ortaya koyulamamıştır.  Tabi bunda asla ve asla Kuran ve İslam’ın suçu yoktur. İslam’da içtihat yolunun kapatılması ve yeni fetvalara açık olmaması daha doğrusu hala Müslümanların İslam ve milliyetçilik ilişkisini sağlıklı bir şekilde açıklayıp ortaya koyamaması her ne kadar uzun yıllar geçse de İslam dünyasında milliyetçilik konuları tazeliğini korumuştur. Bugün de İslam devletlerinde milliyetçilik tartışmaları yanı sıra ulus inşaları devam etmekte aynı zamanda Orta Çağ siyasal anlayışları ile yönetilen devletlerde varlığını sürdürmektedir.

    Yalçın Köksal DEMİR

    Kaynakça

    Gülara Yenisey, “ İran’da Etnopolitik Hareketler”, Ötüken yayınları, İstanbul, 2008.

    Hamid Ahmedi, “İran Ulusal Kimlik İnşası” Küre Yayınları, İstanbul, 2009.

    Mazlum Uyar, “İran’da Modernleşme ve Din adamları”, Emre yayınları, İstanbul, 2008.

     

     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 712
    Kayıt tarihi
    : 07.03.07
     
     

    Akademisyenim. ..