Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Milyonlarca ne? yiz biz

Milyonlarca ne? yiz biz
 

Eskiden bize saçma gelen her şey ‘interesting’ ve asla yapılmamalı dediğimiz her şey gayet yapılabilitesi yüksek hale geldi; işte budur bu çağın farkı.

Ne yalan dolan, ne hesap kitap, ne his, ne ruh… Hiçbir şey yok hayatlarımızda; sadece efekt… Alkışlar, kahkahalar, makineler… Bankamatikten elimize sayılan paranın, egzozu patlamış bir arabanın, flaşların ve yüzlerce aynı anda basılan deklanşörün sesi uğulduyor gece bu şehrin sokaklarında. ‘Seni seviyorum’lar, ‘aşkım’lar, ‘hayatım’lar, ‘canım’lar, ‘cicim’ler dev bir kolondan yankılatılıyor kulaklarımıza; araya sahte gülüşler ve sevişmeler ekleniyor…

Süper kahramanların dünyayı kurtarışları kadar ciddi yapıyoruz işimizi; elimizde ışın kılıçları, bilgisayar işlemcileri kadar mantıklıyız, 58 yıldızlı bir süper market tezgâhında parası yeteni bekleyen avokado kadar açığız ve bir o kadar namusluyuz ama porno yıldızları gibi sevişiyoruz artık hepimiz. Eskiden açık arttırmalarda sattığımız duygularımızı, şimdi kredi kartına 98 taksitle veriyoruz; işte budur bu çağın farkı… Portakalların bitkisel olanları 89 milyon, havanın tüpte ve renkli olanı 88 ve suyun üstünde sağlıklı kadın resmi olan ambalajda olanı 87… Lüks bir hayatın içinde gece konmuş aşklar yaşıyoruz; temeli toprağın üstünde, çatısı straforla örtülmüş, iki göz odasında yüzlerce göz taşıyan… Buzul mavisi, lacoste yeşili ve neskafe gold kahverengisi gözlerimiz var artık; işte budur bu çağın farkı.

Tenimiz solaryum bronzu, Nicole Kidman beyazı yahut havuç kızılı. Neyin eksikliğinde oluştuğu belirsiz takılar var artık isimlerimizin sonunda; Bekircan ve Mübeccelsu gibi. Mizah duygumuz bel altından başlayıp, sanal âleme yükseliyor ahenkle. En gelişmiş tarafımız ironi. Metalik gri acılarımıza leopar desenli maskeler yapmakla başlayıp, soğuktan donan kaba etimize en müstehcen yerinden yırtılmış pantolonlar giyişimizle bitiyor. Aşk mektuplarımız ‘slm’ diye başlayıp ‘cnm’ diye bitiyor ve LCD ekrandan okunuyor. Hasretlerimiz ‘webcam’ler de giderilip, ileti geçmişimiz belleğe kaydediliyor. Özgeçmişimiz, vücut ölçülerimiz ve beyaz atlı prensimizden umduğumuz her türlü özellik, dünyayı saran bir sanal ağda dolaşıyor. Medeni hallerimiz muallâkta. Sağlık durumumuz jogging, anti aging ve liposaction evrelerinden kaç kere geçtiğimize göre belirleniyor.

Ölüm sebeplerimiz daha da enteresan; delirmiş danalar, grip olmuş kuşlar, kontrol dışı genler ve sarsıcı politik oyunlar tarafından katlediliyoruz. Evlerimiz keşmekeş içinde; yere kilim sersek otantik, ayaksız, desensiz masada çay içsek minimalist, el oymalı koltukta otursak antik oluyoruz ve işin kötüsü dönüp duruyor modası bu üç şeyin; bir gece minimalist masamızda yediğimiz yemekle ‘in’ bir sonraki sabah oymalı koltuğumuzda uyanışımızla ‘out’ oluyoruz. En zor tarafı bu belki de çağın; yani moda. Sokakta yürürken beş kez şık, yedi kez rüküş sayılıyoruz. Puanlanıyoruz sürekli! Kadınların puanlanış sistemine göre; göz kırpışına 45, detone sesle gülüşüne 22, Shakira tarzı kalça hareketine 98, ‘ye beni’ bakışına 175 puan. Erkeklerinki ise şöyle; son moda bir maçoyum yürüyüşüne 56, tam bir playboyum diyen bakışına 89, bir üst model arabam servisten çıktı demesine 196 puan… Geçerli beden ölçülerimiz yokluktan çalıntı, sıfır bedende yaşıyoruz ve güzelliğimizi tescilleyecek jüriler bulup onlarla suşi yiyoruz. Eskiden bize saçma gelen her şey ‘interesting’ ve asla yapılmamalı dediğimiz her şey gayet yapılabilitesi yüksek hale geldi; işte budur bu çağın farkı.

Ne dürüstüz, ne yalancı. Duygusal mı? Iyk!!! Eski moda mı? Yuh!!! Mekanik mi? Alkışşşş!!! Sadece efekt, sadece ışık, sadece kamera, sadece fotoğraf ve sadece parlak. Ne ruh ne his, ne korku ne cesaret, ne geçmiş ne gelecek… Bir sürü ‘Ne’yiz(!) artık biz. İşte budur bu çağın farkı…

 
Toplam blog
: 7
: 928
Kayıt tarihi
: 03.03.07
 
 

İki adet yayınlanmış şiir kitabım, bir senelik editörlük deneyimim var. 14 senedir tiyatro ile pr..