Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '09

 
Kategori
Blog
 

MİM / Neden blog yazıyoruz?

MİM / Neden blog yazıyoruz?
 

Çizim: Ardahan Akad


Çok Obama gördüm kendimi!

Nedenini az sonra anlatacağım.

Önce Sevgili Vakayinüvis’in radyo programından söz etmek istiyorum. “Neden blog yazıyoruz?” konulu söyleşiye katılmam için davet aldığımda “İyi düşündünüz mü, doğru kişiye geldiğinizden emin misiniz?” dedim ama “Tabi ki eminim, sohbet edeceğiz, ne kadar zor olabilir ki?” dediği için oturup konuyla ilgili düşüncelerimi toparladım.

Ben neden blog yazıyorum;

Lisede günlük tutarak başladım yazmaya. Bir daha da bırakmadım. Zaman içinde tarzım oturmaya ve yaptığım iş günlük tutmaktan çıkmaya başladı. Bazen öykü bazen de şiir yazar oldum. Yazdıklarımı hep kendimde tuttum. Özellikle şiirlerimi kimseyle paylaşmadım.

Geçtiğimiz yıllarda ara sıra gittiğim bir park vardı. Bir gün banklardan birinde yalnız başına oturan bir adam dikkatimi çekti. Belli etmeden izleyip ortalama 60 yıllık yaşamına neler sığdırmış olabileceğini düşündüm. O gece oturup parktaki o adama yakıştırdığım hayat hikayesini yazdım.

Ertesi gün yine aynı parka gittim ve hikayemin kahramanını beklemeye başladım. Bir süre sonra geldi ve bir banka oturdu. Ufak bir tereddütten sonra kararımı verdim ve oturduğum yerden kalkıp yanına gittim.

“Ben sizin hayat hikayenizi yazdım, okumak ister misiniz?” dedim.

Oturduğu yerden kalkmadan hafifçe yana kaydı ve eliyle bankın boşalan kısmına oturmamı işaret ederek kağıtları elimden alıp okumaya başladı.

Bitirdiğinde başını kağıtlardan kaldırıp yüzüme baktı ve “Tanışıyor muyuz?” dedi.

“Hayır” dedim.

“Hakkımda birilerinden bilgi mi aldın?” dedi.

“Hayır” dedim.

Sonra o anlattı, ben dinledim.

Yaşı aşağı yukarı benim yazdığım kadardı. Mesleği, çocukluğu, evi ve yaşadığı daha doğrusu yaşayamadığı büyük aşkı… Hepsi ama hepsi birebir benim yazdığım gibiydi.

Sonraki günlerde bir kaç kez daha karşılaştık ve bir iki öykümü daha okudu.

“Yazdıklarını başkaları da okumalı” dedi bana. İşte yazdıklarımı yayınlama fikri ilk o günlerde düştü aklıma.

Bir web sitesi açtım ve o güne kadar yazdıklarımdan bazılarını yayınladım.

Sonra bir gün…

Değerli gazeteci Ömer Sebahattin Çetin “blog” diye bir güzellikle tanıştırdı beni. Önceleri sadece yazıları okuyup yorum yazdım. Yorumlarıma cevaplar aldım. Yavaş yavaş blog yazarlarını tanımaya, yazılarına alışmaya başladım. Ve sonunda dayanamayıp bir sayfa da ben açtım. Bir yıldır buradayım ve içimden geldikçe yazıyorum. Bana göre Milliyet blogda yazmanın farklı yanı okuyanların yorumlarla yazıya katılması ve yazanla okuyan arasında iletişimin olması.

Buraya kadar anlattıklarım benim neden blog yazdığımı açıklıyor sanıyorum.

Şimdi gelelim “Obama” konusuna;

Yeni başkan Obama, yemin töreninde kürsüye geldi ve elini kaldırıp yeminine başladı. Karşısında, yemini cümle cümle dikte ettiren biri vardı. Buna rağmen ikinci cümlede takıldı ve söyleyeceklerini unuttu. Başıyla belli belirsiz bir işaret yaptı ve karşısındaki kişi aynı cümleyi tekrar edince kaldığı yerden devam etti.

Heyecandan alt tarafı üç cümlelik yemini edemeyen Obamaya çok gülmüştüm o gün.

Ve ben dün;

Sevgili Gülname’nin radyo programında yukarda anlattığım blog yazma serüvenimin başından bir cümle, ortasından bir cümle ve sonundan bir cümle alıp olayı toparladım ve üç cümlelik “Tutuk Obama” çizgisinde bitirdim hadiseyi.

Ama ben değerli yapımcımıza söylemiş ve “Çok konuşkan biri sayılmam, isterseniz bir daha düşünün” demiştim. Nezaketinden olsa gerek “Yaptık bir teklif, sonucuna da katlanacağız” diyemedi.

Bunun yanı sıra çok iyi dinleyiciyimdir. Sevgili yazarlarımız Mehmet Sağlam, Ömer Sebahattin Çetin, Ali Gülcü, Sabiha Rana ve Gülgün Karaoğlu’nu büyük bir keyifle dinledim.

Son söz sevgili Vakayinüvis’e;

Kestirme cümlelerim ve ben bu eğlenceli, heyecanlı ve eşsiz deneyim için teşekkür ediyoruz.

Şimdi sıra MİM’lemekte;

Haluk Seki

Mesut Selek

Yağmur zamanı

Siz de neden blog yazdığınızı anlatmak ister miydiniz?


Not 1: Sevgili Bahtlı Juliet, başlattığınız yazı dizisi için teşekkürler.


Not 2: Radyodaki söyleşiyi dinleyen bir blog yazarı konuyla ilgili yazdığı yazıda benim için “Heyecanlı olduğu sesinden anlaşılıyordu” diye yazmış. Heyecan mı? Ben ölüyordum arkadaşım ne heyecanı…

Not 3: Ve sevgili MuDo, görüyorum ki sağda solda "Nilgün Akad neden kısa konuştu? Yoksa konuşmak yazmaya benzemiyor mu?" şeklinde yorumlarınız dolaşmakta. Gözümden kaçmıyor. Ben de son zamanlarda sizin hiç yazmadığınıza bakarak diyorum ki; "Yoksa, yazmak konuşmaya benzemiyor mu?" :)) Hadi bakalım :))

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..