Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Mimar Sinan ve kişisel gelişim dedikleri(5)

Mimar Sinan ve kişisel gelişim dedikleri(5)
 

Ey Minare! Bir çocuğun yüreğine "yüreklice" eğildin de, ses verdin ya! Gören göze ibret gerek!...


IV.GÜNÜN HAKİKATİ (2)

Aslında itiraf etmeliyim ki, kültürlü geçinen bu küçük grup için, o büyük şahsiyet hakkında bildiklerimiz sınırlı idi. ( Bu düşünce, kızlarım bir şeyleri bilmenin neşesi ile cıvıl cıvıl konuşurlarken aklımdan jet hızıyla geçiyor.) Sonra hep birlikte aklımıza “eğri minare” geliyor: Hani, Mimar Sinan tam şaheserini bitirmişken, bu muhteşem eseri seyretmeye gelen küçük bir çocuk “Minare eğri, minare eğri!.” diye bağırır da, o koca mimar “Bağlayın halatları minareye, düzeltin eğriliği!” diye çalışanlarına buyurur. Çocuktan da “minare düzelince haber vermesini” ister. Çocuk “düzeldi” deyinceye kadar minareyi çektirir. Çocuk minarenin düzeldiğine kanaat getirince bu çekiş işi de biter. Hem çocuk, hem mimar hem de seyreden halk artık rahatlamışlardır. O anı gözümüzde canlandırdık içimizi kaplayan huzurla…

Sonra, bu büyük mimar hakkında bölük pörçük başka bilgileri hatırladık: Mimarın yaptığı cami kubbelerinin desteksiz ve yekpare bir plana sahip olduğunu, Sinan’ın Ayasofya kilisesini camiye çevirirken binaya dört minare yaptığını ve bu minareleri ana binaya desteklediğini, O’nun eserlerinin muhteşem ses düzenine (akustik= Bu söz konuşmalarda yok, şimdi eklendi.) sahip olduğunu, Selimiye Camii’nin dört minaresine, farklı cephelerden ve belli bir mesafeden bakınca, hep sadece iki minaresinin göründüğünü…

Sanki, o muhteşem insan hakkında bildiklerimiz tükenmek üzereydi. İşte, tam o sıralarda kardeşim, çocuklara dönerek;” Bakın, büyük Mimar, yıllar sonra yapacağı köprüleri çocukluğu ve gençliği boyunca hayal etmiş, Görüyor musunuz, kuvvetli hayaller bir gün mutlaka gerçeğe dönüşüyor. Bu anlattıklarınızdan ben bu sonucu çıkardım.” dedi. Sonra hep birlikte anlattıklarımızdan başka sonuçlar, kişisel dersler çıkarmaya başladık. Bu ders çıkarmayı bir oyun haline getirdik.

“O ana kadar denenmeyen –hatta bugün bile çözülmeyen bir formülle dengesi hesaplanan- tek parça kubbeyi denemiş ve başarmış; demek ki cesur, risk almaktan korkmuyor.”

”Evet, anne! Ayasofya’yı camiye çevirirken düşündüğü de mükemmel. Minareler yıkılacak olsa ana bina da yıkılır herhalde?”

“Kızlarımdan biri ikiz kardeşine: ”Demek ki, Mimar Sinan çok akıllı biri.”

Ben durur muyum? Hemen atıldım: ”Asıl ilginç olanı unutuyoruz. Pekiyi çocuklar, hiç eğri minare halatlarla çekilerek düzelir mi? Ya da koskoca Mimar eğri minare yapar mı? Buna ne diyeceksiniz?” Sessizlik…

Teyze yine söze giriyor: ”İşte, annenizin Edebiyatçılığı tuttu yine. Abla abla, kızların daha dördüncü sınıfta. Sen onlara lise iki Edebiyat dersi yorumu soruyorsun.”

Duygusal Edebiyatçı cevap veriyor: ”Tamam, tamam bunu ben yorumlayayım: Bence Koca Sinan, yaptığı eserin kusursuzluğundan emindir. Ama burada başka bir şey var, hatta galiba iki şey… Birincisi, Sinan toplum psikolojisini, yani ( dördüncü sınıftaki ikiz küçük kızlara basit anlatım yolu) toplumda yanlış izlenim bırakmamak gerektiğini biliyor. Minare halatla düzelmez ama insanların kafasına yerleşen yanlış düşünceyi düzeltmek gerekir. İkincisi ve daha da önemlisi ise; Mimar büyüklenmeyerek, küçük bir çocuğun fikirlerine değer veriyor. Yaptıklarından gururlanmayarak, bir çocuk da olsa, insana saygı duyduğunu gösteriyor. O, insana, çoluk çocuk demeden zaman ayırıyor.”

Kardeşim, her zamanki gibi, bana reva görülen yarı alaylı ve çok bilmiş gülümseme ile tekrar söze giriyor: ” Edebiyatçı, kendini derste zannettin galiba?”

Susuyorum… Hayır, sadece ağzım kapanıyor ve dışarıya ses vermiyorum. Ama içim, çoğu zaman olduğu gibi susmuyor. Beynimin kıvrımlarında ve yüreğimin derinliklerinde yeni yeni düşünceler, yeni yeni duygular tüm sıcaklığı ile volkan gibi kaynıyor. Kızlarım, seyrettikleri bir Mimar Sinan çizgi filminde gördüklerini anlattılar. Biz büyükler, bu konuda bildiklerimizi (bilgi kırıntılarımızı) ortaya koyduk. Ve hep birlikte Koca Sinan’ın yaptıklarından sonuçlar, dersler çıkarmaya başladık. Hayır, hayır içim hâlâ susmuyor, düşüncelerimi tutamıyorum. Geldiğim noktayı ailemle paylaşmalıyım…

( Kardeşime):”Biliyor musun sayın öğretmenim, aklıma ne geldi? Son iki yıldır kişisel gelişim kitaplarında onca şey okudum. Şu arabada yirmi dakikadır konuştuğumuz Mimar Sinan’ın hayatının kesitlerinde kişisel gelişimin “altın kuralları” ne kadar güzel saklanmış, bunu fark ettim: Hayal kurun, bir gün gerçek olur; risk alın; cesaretli olun; kafanızda olumlu düşünce oluşturun; yüzlerce kez denemekten bıkmayın; proje yapın; insanları büyük küçük demeden sevin ve sayın; kendi düşüncelerinize olduğu kadar başkalarının düşüncelerine de değer verin…”

Aileme söylediğim son sözler arabada bitmiş miydi; yoksa söyleyeceklerim şu anda bile devam etmekte mi, bilmiyorum. Ama şundan eminim ki, evin kapısına gelip de yolculuğumuz bittiğinde benim yazımın yolculuğu yeni başlamıştı. Kişisel gelişim yöntemleri mi öğrenmek niyetindesiniz? Kişisel gelişim kitaplarındaki geçici etkileri olan reçeteleri bir iki doz kullanmak yerine, muhteşem şahsiyetlerimizin hayatlarını; saatlerce, günlerce, aylarca, yıllarca terleyerek, okumalısınız. (Evet, Mimar Sinan’ın bana verdiği en büyük ders bu oldu. Bu sonucu ailemle paylaşsam mı? Ne dersiniz?) Ecdadımızın tarihini, yaptıklarını ve eserlerini okuduktan sonra diğer kültürlerin yazdığı kişisel gelişim kitaplarını kendinizden emin, eleştirel gözle okuyabilirsiniz.

Dört nala geçmişinize, bugününüze ve geleceğinize koşun. Rastladığınız her kayanın altında Mimar Sinan gibi, “bizim” olan ve “bizi, kendimiz yapacak”, binlerce hazinenin sizi beklediğini göreceksiniz. Tek yapmamız gereken şey, ata yâdigârı hafızamıza, yüreğimize, benliğimize, şahsiyetimize ve tüm değerlerimize dünyanın neresinde olursa olsun sahip çıkmak…

Bunun için, çok uzağa da gitmeye gerek yok: Şöyle yanı başınızdaki tozlu raflara, sararmış kağıtlara bir el atıverin, tüm şahsiyetinizle. Ya da, kafalardaki eğri minareleri düzeltebilen, içinizdeki çocuğun güçlü yüreğine bir cevap verin, cesaretinizle…

.................................

( Not: Resimdeki Eğri minare; Sinan'a ait değildir. Fakat, Mimar'a ait, bir "minare eğri" hadisesi anlatılır. Yine de, sürç-i lisân etmişsek, affola.. Çocukluğumuza verirsiniz...) YEGÂH ELİF MİRZÂDE

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..