Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '08

 
Kategori
Mimarlık
 

Mimarlık ve savaş

Mimarlık ve savaş
 

İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmeleri için, yani yaşayabilmek için, yaşam alanlarına ihtiyaç duyarlar. Bunların tasarımını yapmak, tabi ki mimarın işidir. İnsanların barınak ihtiyaçları tasarlanırken tabii ki birçok kriter göz önünde bulundurularak yapılır, örneğin, ekonomik şartlar, mekanda kullanacağınız malzemeler, mekanın içinde bulunduğu ortama ve doğa şartlarına uyum sağlaması, iklim şartları ve bunun gibi hususlar. Çoğu mimarın kendi stili vardır ve bu stil o mimarın yaptığı tasarımlarda kendi kimliğini ortaya koymasını sağlar. Bazılarının ise herhangi bir tarzı yoktur ve genelde her türden tasarım yapabilmektedirler. Önemli olan, gerçekten bir tasarıma baktığınız zaman, işte bu bizim Adamın, tasarımı diyebilmektir. Örneğin, bir mimar her tasarımında, kare pencereler kullanmış ve o yaşadığı kentte, onun tarafından yapılan binalar herkes tarafından bilinmekte, kısaca mimari kimlik ya da mimarın tasarım üzerindeki imzası.

Dünyaca ünlü mimar, Frank Lyod Right’in, şelale(waterfall) evi, Right’in kendi tarzını ortaya koyan mükemmel tasarımlarından biridir. Adından da anlaşılacağı gibi, bir şelale üzerine inşa edilmesinden dolayı bu isim kullanılmıştır. Şelale evi 1934 tarihinde, inşasına başlanan, beton, taş ve ahşap malzemeleri kullanılarak, bir ailenin yaşaması için tasarlanmış bir evdir. Pennsylvania’da yapılmış olan bu yapının, tasarımın mükemmelliğinin dışında, doğa ile olan uyumu da mükemmeldir. Fakat bir mimar için en önemlisi, kendisi ölse dahi tasarımlarının ölmemesidir. Ancak tasarımları öldüğü zaman bir mimar gerçek anlamda ölmüş demektir. Right, tasarımları var olduğu sürece yaşayacaktır.

Dünyamızda, bunun gibi birçok binalar yapılmaktadır, Kiliseler, Camiler, Kütüphaneler ve bunun gibi, birçok amaca hizmet eden yapılar ve birçoğunun tasarımları oldukça güzel. Bu tür yapılar gelecekte parmakla gösterilebilecek mi acaba? Geçmişten gelen ve mimari değeri büyük olan mimarlarımızın yaptığı yapıları ne kadar koruyabiliyoruz? Geçmişten günümüze ne kadar yapı kaldı, tarihi bize anlatan! Evet, mimari bir bakıma tarih köprüsüdür, gelecek nesiller için ve tarihi anlamamıza yardımcı olur. Ben şu anki tarihten gelen yapılara baktığım zaman, ilk aklıma gelen, tarihte yapılmış birçok savaşlar olduğu ve birçok yapının bu savaşlar yüzünden tahrip olduğudur, ikincisi ise bu yapılara gereken özen gösterilmemesidir, özelliklede bizim ülkemizde. Örneğin, bir müteahhit tarihi niteliği olan bir evi alıyor, geçen bir senenin ardından bilinmeyen nedenlerden dolayı, ev yanıyor ve külleri kalıyor, akabinde müteahhit istediği tasarımı bu alana inşa ediyor. Son tasarımını da kaybeden mimar Alexin, dudaklarında küçük bir mırıldama ‘ İşte ben şimdi öldüm’. Bu küçük savaşların dışında birde büyük olanları var, örneğin birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşları sırasında tahrip olan yapılar. Saraylar, kiliseler ve mimari binaların, birçoğu restore edilmiştir, ya restore edilemeyecek durumda olanlar! Onlar ise tamamen tarih sayfasından silinmişlerdir.

Cinayet işlemek için birini öldürmenize gerek yok. Mimari niteliği olan tarihi yapıları, tahrip etmeniz yeterlidir. İşte o zaman, o yapıyı tahrip ettiğiniz gibi mimarını da, öldürmüş olabilirsiniz.

Üçüncü dünya savaşı yakın mı, uzak mı bilemeyiz, fakat şu anki mimari eserleri korumak bizim elimizde.Savaşların hiçbirzaman çıkmamasını dilerim. Saygılarımla…

 
Toplam blog
: 15
: 2438
Kayıt tarihi
: 22.11.06
 
 

Deniz Adamı ..