Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Minik Duygucan'ın hayali

Minik Duygucan'ın hayali
 

Yere çömelip, babasının elinde bir yukarı bir aşağı hareket eden boya rulosunun bu gidiş gelişlerini kıpırtısız izliyor, kapının açık kahverengi tonlarının gittikçe kapalı beyaz bir renge dönüşmesine dikkat kesiliyordu. Bugün, evin dış kapısı boyanacaktı. Ki sürekli ötelenen zamanın ardından nihayet planlanan bu eylem pratiğe geçmişti.

‘ Az ötede dur Duygucan.’ diye seslendi babası. ‘Üzerine boya sıçramasın.’

Küçük kız yerinden kalkıp, birkaç adım öteye geçti, fakat bu defa oturmayıp, ayakta babasını izlemeye devam etti… Omuzlarına kadar gelen parlak siyah saçları vardı. Gözleri kömür karası ve ışıl ışıldı. Yanakları gülünce hafiften pembeleşiyor, yüzünde hoş bir tebessüm meydana getiriyordu. Henüz altı yaşındaydı ve aklı çoktan bazı şeylere ermeye başlamıştı bile. Bakışlarını bir ara bahçenin küçük arazisinde gezdirdi. Uzun kulaklarını dikerek, bahçe duvarının kenarına ilişmiş köpeğini fark etti sonra. Hayvancağız yere yapışıp, gözlerini sonuna kadar açarak sahibine bakıyordu. Sanki acıkmış gibi bir hali vardı.

‘Arkadaş’ın karnı aç galiba baba.’ diye seslendi küçük kız.( Bu arada iki yaşındaki bu kahverengi tüylü kırma köpeğin isim hakkı bizzat bu kızcağıza aitti.)

‘Nerden anladın?’ diye karşılık verdi adam başını işinden kaldırmayarak.

‘Gözlerinden anladım.’

‘Gözlerinden mi? Nasıl?’

‘İşte böyle baba.’

Adam gayri ihtiyari kızına bakma gereği duyup, başını çevirdiğinde küçük kızın köpeği taklit eden sevimliliğine gülmeden edemedi;

‘Gözlerini öyle kocaman açma. Gözlerini bozarsın.’

‘Ama sadece göstermek istemiştim baba.’

‘Arkadaş biraz beklesin. İşim daha bitmedi. Biter bitmez Arkadaş’ın karnını birlikte doyururuz, olur mu Duygucan?’

‘Olur babacım.’ deyip, sevgili köpeğine bakındı. ‘Biraz bekle Arkadaş. Babam işini bitirsin, hemen karnını doyuracağız.’

Köpek bundan pek memnun olmuşa benzemiyordu. Gözlerini yere indirip, çenesini toprağa dayadı ve mırıldanmaya başladı.

Küçük kız babasının yanına seğirdi ve boyanan kapıya bakındı. Kendisini bildi bileli kapının rengi hep ceviz rengindeydi. Aradan geçen zaman boyunca yıpranıp, aşınmaya başlamıştı.

‘Neden kapıyı beyaz renge boyuyoruz baba?’ diye sordu küçük kız.

‘Bilmem kızım, annen öyle istedi.’ diye omuz silkti adam. ‘Bana kalsa laciverde ya da koyu kahverengine boyardım. Ama neyse, ananın gönlü razı olsun da. Sonra başımızın etini yer alimallah!’

Küçük kız gülümseyip, babasına biraz daha yaklaştı;

‘Ben de boyayabilir miyim baba?’

Adam şaşkınlıkla küçük kızına bakıp, ‘sen mi?’ diye sordu.

Küçük kız alınmış gibi yaptı. Ya da gerçekten alınmıştı:

‘Ben tabi. Yapamaz mıyım yani?’

Adamı gülme tutmuş, ama kızının bu küçük ricasını da geri çevirmek istememişti. İnce parmak rulonun sapını küçük kızın minik ellerine verdi ve onun kontrollü yönlendirmesi ile kapının boyanmamış kısımlarını boyattı.

‘ A baba! Ne güzel boyanıyor. Ne kadar güzel baba. Tamamen beyaz oldu.’

‘Çok mu sevdin bu işi Duygucan?’

‘Evet baba. Çok sevdim. Çok eğlenceli.’

Adam, ruloyu kızından alıp, kenardaki boya kutusuna bıraktı. Küçük kızının minik burnuna sıçramış boya lekelerini silip, sağ yanağından iki kez öptü.

‘Aferin benim güzel kızıma. Elinden her iş geliyor. Söyle bakalım, büyünce ne olacaksın?’

Küçük Duygucan düşünmeden hemen atılıverdi;

‘Tabi ki boyacı olacağım. Senin gibi böyle kapıları boyayacağım.’

Adam gülümseyerek, kızının saçlarını okşadı. Yerinden kalkıp, kızına baktı:

‘Haydi, Duygucan! İçeri girelim de Arkadaş için yiyecek bir şeyler hazırlayalım. Zavallıcık daha fazla aç durmasın.’

Küçük kızcağız hemen Arkadaş’ın yanına koştu ve ona müjdeyi yetiştiriverdi:

‘Şimdi yemeğin geliyor Arkadaş. Bekle bizi.’

Yemek lafı, uyuşuk köpeği birden canlandırmıştı. Kuyruğunu havaya dikip, dilini ağzından sarkıtarak heyecanla solumaya başladı.

Küçük Duygucan kendisini bekleyen babasının yanına ilişti ve eseri olan kapının boyanmış tarafına baktı. Bu işi pek beğenmişti. Evet, evet, ileride büyüyecek ve tıpkı babası gibi usta bir boyacı olup, tüm nesneleri renklendirecekti. Bir gökkuşağı misali tüm renkleri ile yaşayacaktı yaşanmamış ömrünü. Hatta bunun için kendisine söz bile vermişti. Bu, bir bakıma onun biricik hayali olmuştu artık… Evet, biricik, saf ve masum hayali…

4 Ağustos 2016
İstanbul

 
Toplam blog
: 27
: 732
Kayıt tarihi
: 21.06.10
 
 

Edebiyat, edebiyat, edebiyat....  ..