Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '12

 
Kategori
Yolculuk
 

Minik gezgin Ada'nın maceraları

Minik gezgin Ada'nın maceraları
 

Şeytan Sofrasında gün batımı


Minik Gezgin Ada - Kuzey Ege turunda

Yine düştük yollara ve yepyeni bir maceraya hazırız ikimizde, oğlum ve ben…

Yola çıkmadan bir gece öncesinde Ada sevinçle ve büyük bir heyecanla hazırlıyor kendi “uçak sandviçini”. Bu tabir tamamen ona ozgü ve orijinal. Çeyrek ekmeğin şeklini benzettiği için böyle adlandirdiği sandviçine kac tane turşu koyduğunu sayamıyorum bile !!! Rahat kiyafetlerimiz ve spor ayakkabilarımız, sırt çantamızda Ada’nın “benzin”i – yani kuru kayısı ve kuru incir, biz gezmeyi çok seviyoruz.

 

Hafif yağmurlu bir Cumartesi sabahı, Arnika Tur’un aracına ilk adım attığı andan, turun bittiği Pazartesi gecesine dek 3 gün boyunca herkesin maskotu ve gözbebeği oluveriyor neşe böceğim Ada. Hangi ara turdaki tüm kızlara papatyalar toplayıp verdiğini fark edemiyorum bile !!

 

Ilk mola yerimiz Mudanya’ya ulaştığımızda yağmur hızlanıyor. Yine de moralimizi bozmuyoruz. Eski tren garı şimdiki Montana Oteli büyüleyici. Tarihi öyle güzel muhafaza ederek binayı renove etmişler ki, hayran kalıyoruz bu yuksek tavanlı ve girişinde tren raylari olan binaya. Mütareke müzesini geziyor, meydandaki barış sembolu zeytindalı taşıyan güvercin heykeli önünde hatıra fotografı çekiyoruz. Islak Mudanya sokaklarında küçük yaramazımı daha fazla zaptetmeyi denemiyorum, dilediğince koşup zıplıyor. Çantamızda yedek giysilerimiz var nasılsa !!! Ada beyin ıslak çoraplari ve pantalonu araç söförümüzün hafif tebessümü ile ön konsola seriliyor ve yola devam…

 

Sahil yolunu kullanarak Trilye’ye doğru ilerlerken güzelim Marmara Denizinin nasıl kirlendiğini üzülerek farkediyoruz. Solda zeytin ağaçları sağda dalgalı deniz ve yol boyu geçilen köylerin ardından nihayet enfes tarihi dokusu, eski taş evleri ile Trilye – yeni adıyla Zeytinbağı. Tur rehberimizle daracık sokaklari dolaşıyoruz. Sit alanı olan beldede arkeolojil kazı yapılmamış ama her köşede tarihi bir eser , bir çeşme çıkıveriyor karşımıza. Ada bu kez rehber abisini sorguluyor: “çeşmelerdeki musluklardan niye su akmıyor acaba ?” Tarih içerisinde bu bölgede cok sayıda kilise, manastır ve ayazma inşaa edilmiş , ancak günümüze sadece cok bakımsız haldeki 3 tane kilise ve bir manastır kalıntısı ulaşmış. 1980lere kadar Papaz okulu olarak hizmet veren Taş Mektep de çok görkemli ama bir hayli bakımsız durumda Tüm tabiat şartları karşısında yalnız bir şövalye misali kaderine terkedilmiş.

 

Yeni istikametimiz, Ulubat Gölü (eski adı ile Apolyont Gölü) kıyısındaki Gölyazı’ya ulaştığımızda, yavaş yavaş güneş açmaya başlıyor. Göçmen kuşların uğrak yeri olan göl içerisindeki tarihi mekanlarla dolu ada, anakaraya kısa bir köprü ile bağlanmış. Önce “ağlayan çınar” gölgesinde dinleniyor ve ardından daracık sokakların arasında dolaşmaya çıkıyoruz. Saklanbaç oynayan çocukları görünce Ada ile birlikte bizde oyuna dahil oluyoruz, tur grubumuzu çınar altında yakalarız…

 

Gün sona ererken 2 gece konaklayacağımız Sarımsaklı’daki otele ulaşıyoruz.

 

Pazar sabahına uykumuzu almış, dinlenmiş ve enerji dolu olarak uyanıyor, sıkı bir kahvaltı ardından Ayvalık merkezine iniyor ve sokakları, güzel taş evleri keşfetmeye koyuluyoruz. Istanbul’a götürmek için sakızlı kurabiye almayı da ihmal etmiyoruz. Öğlen yemeği için Cunda Adasına geçiyoruz, burada bizi leziz ege otlari, deniz börülcesi, iç baklalı zeytinyağlı enginar , neredeyse tadını unuttuğumuz taze –dondurulmamış- deniz ürünleri bekliyor. Cunda adasının dar sokaklarında, birbirinden güzel taş evleri ve tarihi eserleri içimize sindire sindire geziyoruz. Rehber abisinden çok eskiden buralarda korsanlarin gizlendiğini öğrenen Ada, korsan şapkasını yanında getirmediği için çok üzülüyor.

 

Çarşı turu alışverişimizi zeytinyağı, sabun, zeytin gibi buraya özgü ürünlerle tamamlıyor ve yürüyerek Patricia manastırına (Ayışığı Manastırı) gitmek isteyen tur arkadaşlarımızın peşine takılıyoruz. İki gündür tüm yürüyüş parkurlarını başarıyla tamamlayan minik gezginim, biz yetişkinlerin adımlarına ayak uyduramıyor. Anne-oğul vazgeçiyor ve deniz kıyısına yöneliyoruz. Ilık esen rüzgarla gelen tuzlu deniz kokusunu doya doya içimize çekerek sahilde oturuyoruz, gruptakilerin gelmesini beklerken oğluma korsan hikayeleri anlatiyorum.

 

Cunda Adası’nın sahil kesiminde, ilkbaharı tüm canlılığı, tüm renkleri ve tüm güzellikleriyle bakmaya doyamadığımız, ayrılmak istemediğimiz bir gelincik & papartya tarlası buluyor, burada bol bol fotograf çekiyoruz.

 

Güneşin Ege adaları arasında kaybolurken gökyüzünün renkten renge girmesi ve tam karşıdaki ihtişamlı Kazdağlarının eşsiz görüntüsü hafizamizda ve kameramızda Şeytan Sofrası’nda ölümsüzleşiyor ve kalbimiz Kuzey Ege sahilinde kalıyor.

 

Turumuzun son gününde, ilk durağımız Kazdağı – eski adıyla Ida dağı- eteklerindeki Tahtakuşlar köyündeki Etnografya müzesi. Bizi Alibey Kudar karşılıyor ve bölgenin tarihcesi, Sarıkız efsanesi hakkında bilgilendiriyor. Müzedeki dev deniz kaplumbağası Ada’nin çok ilgisini cekiyor, bol bol fotograf çekiyoruz. Adatepe köyü yolunda ilerlerken rehberimiz bize Kazdağı ile ilgili mitolojik efsaneleri anlatıyor. Önce Zeus Altarı’nın bulunduğu tepeye çıkıyor ve bu kez Edremit körfezinin öbür yakasının zevkine varıyoruz. Ardından köy meydanında gözleme molası veriyoruz.

 

İstanbula dönüş yoluna koyulmadan önceki son durağımız, Küçükkuyu’daki Adatepe Zeytinyağı Müzesi. Maketlerin yardımıyla zeytinin toplanması, zeytin hamuru haline getirilmesi, altın sarısı yağa dönüşme aşamalarını ve devasal kazanlarda sabun yapımı aşamalarını öğreniyoruz. Ada her maketin önündeki açıklamaları büyük bir ilgiyle dinliyor ve canlandırmalar yapıyor.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde İstanbula ulaştığımızda biliyorum ki, tertemiz havası, pırıl pırıl denizi, tabiatın büyüleyici mavi & yeşil ahengiyle EGE bizi bir kez daha çağıracak.

 

Bu kısa gezimize Ada, yaşının verdiği içtenlikle son noktayı koyuyor: “annecim, bu hayatımdaki en güzel geziydi, yine gelelim ama daha uzun kalalım ve denize de girelim olur mu? ”

 

Meltem Berk

Nisan 2012


 

 
Toplam blog
: 43
: 340
Kayıt tarihi
: 24.04.12
 
 

Notre Dame de Sion Lisesi ve İstanbul İktisat Fakültesi İktisat Bölümü mezunu, hayatla mücadelesi..