Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '16

 
Kategori
Kitap
 

Minika ile tanışma…

Minika ile tanışma…
 

Yağmur'dan sonra Deniz


Deniz hırçındı o gece. Belli ki yalnız kalanlar için geceye kızmıştı. Yalnızlıklar en çok gece vurur ya insanı, yıldıza da kızar, yakamoza da deniz, bilirim. Sesi kapalı camlarımdan içeri kadar geldiğine göre, güneşe rağmen, serin bir gün olacağını hissettirmişti.

Gecenin ağır sessiz gürültüsünden güneşin göz kırpmalarıyla kurtulduk. “Toprak ana emanetleri için görev mahalline gitmek üzere yola koyulmalı” dedim ve mis kokuların arasında kayboldum yeniden.

Ortancalar, hanımeli, begonviller, küpe çiçeklerim hepsini kıskandıran güllerim, çanta çiçekleri, minik bostan, hepinize günaydın demezsem gün başlamazdı sanki.

Çok yorulurum diye hala bir dost edinmeye izin yok cadı kızımdan. Oysa şu muazzam tabloyu tamamlayacak, uyandığımda ayağımın dibinde bana huzur veren sıcacık bir köpeğim olsa, bana arkadaşlık etse, olmaz mıydı?

“Oh” demek ne kadar anlamlıydı bazen. Anlamsız gibi görünse de ne kadar çok anlamı barındırır içinde.

Yeni biçilmiş çimlerin kokusu, elimdeki fincandan etrafa yayılan kahveninkiyle birleşirken, ıslak ayaklarım birden sert bir şey hissetmişti. Eğildim. Rüzgâr, saçlarımla oynamayı hep sevmiştir ama ben o an buna izin veremeyecek durumdaydım.

images (3)Minicik bir kaplumbağa, belli ki yolunu kaybetmişti. Çıplak ayakla yürüdüğüm için çok şanslı olduğunu söyleyip avucuma aldım. Ellerimin arasında yüzüme bakabileceği mesafede olmasına rağmen korkup kendini korumaya aldı. Birlikte etrafı dolaştık ama ailesinden bir iz bulamadık.

-Simdi yüzüme bakmaya mecbursun küçük dostum. Benden başka kimsen yok.

Hafifçe kımıldarken, kocaman bir gülümseme yapıştırdım yüzüme. Yalnızlığımın iliklerime kadar işlediğini hissettiğim bir sabahı yaşıyordum. Tanrı tarafından bana bahşedilen hediyesi ile tanışacaktım birazdan.

En az benim kadar korkuyordu yeni biri ile tanışmaktan, bağlanmaktan, sevilmekten belli ama yine en az benim kadar cesurdu. Tereddütsüz çıkarttı kafasını sığınağından.

Yüzüme doğru avucumun içerisinde hareketlendi. Diğer elimi üzerine kapattım. Avucumun içerisinde tedirgin atan kalbini iyileştirmekti niyetim. Sakinleşti, artık titremiyordu.

-Ne yapmalı seninle, ne bilirim ki ben. Börtü böcekten uzak tutardı annem bizi mikrop kaparız diye. Elimde olman bile büyük aşama minika. Heyy dur sana isim buldum. Minika olsun senin adın. Hayatıma hoş geldin Minika.

Kaplumbağaların cinsiyeti nereden anlaşılırdı, doğal ortam dışında ne yer ne içerler kısa bir araştırmanın ardından, panik yapmaya gerek yoktu. Her şeyi öğrenmiştim. Kurtuluş yoktu. Yeni çocuğuma bakacaktım artık. Tam kızımın dişine uygun bir dostum olmuştu. Sakinliği ve yavaşlığı ile ünlü bir hayvanın bakımı benim için mükemmel bir uğraş olacaktı. En yavaş hayvan olması münasebetiyle beni yorma ihtimali yoktu.

Kabuğundaki yoğun deseni, çiftleşirken tutma amacı ile kullanacağı uzun tırnakları, kırmızı irisine göre Minikam küçük bir erkekti.

-Tanrım ben âşık olmak için gerçek, insani bir erkek istemiştim. Yanlış anlaşılmadı değil mi? Öpersem prens mi olacak ne?

Dimitri, ben Minika’ nın kabuğunu her öptüğümde kahkahayı bastıkça, ben de iş yoğunluğunda keyif olsun diye bunu bize eğlence yapmıştım.

-Yağmur, Dimitri bu akşam erken kaçar haberin olsun. Rüya ile Fikret sana yardım eder.

-Hımmm. Nereye bakalım erkenci?

-Geçenlerde bir kaplumbağa öpmüştüm prenses oldu da yeniden dönüşmesin diye gidip bir öpeyim dedim.

-Şimşir kaşıkla dayak yedin mi sen hiç? Zevzek uza hadi.

 

“Yağmur’dan sonra Deniz” adlı romanımdan küçük bir sabah hediyesi…

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..