Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Minyatür insanlar

Minyatür insanlar
 

Sanmayın bir çocuk, bir küçük şeydir;
Belki de bir çocuk, en büyük şeydir.

Onlar bugünün günahsız melekleri, yarınların büyükleri. Onların duyguları, düşünceleri, endişeleri, sorunları, hatta birer kişilikleri var. Her ne kadar bir çok kişi bunun farkında olmasa da...

Ata'mızın tüm çocuklarımıza hediye ettiği "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nın yaklaştığı şu günlerde, bizler sadece çocuklarımızın ne kadar değerli olduğunu hatırlamamız gerektiğini hatırlıyoruz. Yani senede 1 gün! Oysa onların günü her gün; çünkü her geçen gün yeni bir şey öğreniyorlar, kişiliklerine yeni şeyler katıyorlar, yeni sevinçler yeni hüzünler tadıyorlar, yepyeni deneyimler kazanıyorlar; her gün, her saat, her dakika, hatta her saniye...

Küçük bir çocuğu birkaç dakika boyunca bilinçli olarak gözlemlediniz mi hiç? Bir deneyin, ona farkettirmeden her hareketini, her mimiğini izleyin; onu en doğal haliyle gördüğünüzde belki de gördüklerinize inanamayacaksınız. Mucize gibi bir şey.

Çocukların geleceğini şekillendiren bizleriz, bunun herkes farkında mı acaba? Önce anne-babaların, daha sonra eğitimcilerin ve dış çevrenin etkisiyle kişiliğini kazanıyor çocuklar. Geleceğin bilimadamını, doktorunu, mühendisini, suçlusunu, katilini... bizler yaratıyoruz!

Her şeyden önce; çocuğumuzun bir birey olduğunu kabul edebilirsek; onun istek, ilgi ve ihtiyaçlarını elimizden geldiği kadar karşılamaya çalışarak başlamalıyız işe. Birkaç basit örnek vermek istiyorum: Çocuğun üstü-başı kirlenir diye çamurdan nesneler yapmasını engellemek, onun yaratıcılığını köreltecektir mesela. Ya da bir tavşanı maviye boyadığında müdahale edersek, hayal gücü zayıflamaya başlayacaktır. Hatta annesine yardım etmek için çatal-kaşıkları çekmeceye dizmek isteyen bir kız çocuğu için endişelenip ona bağırmak, onun hevesini kıracaktır. İlk duyduğu sözcüklerin anlamını soran bir çocuğa "Büyüyünce öğrenirsin" demek ise, onun öğrenme isteğinin ve merak duygusunun azalmasına sebep olacaktır. Ve, sürekli zıplaya zıplaya yürüyen bir çocuğa zıplamamasını tekrarlarsak, onun her zıpladığında suçluluk duygusu yaşamasına sebep olacaktır bu.

Bunlar sadece basit örnekler. Mesela öğretmenler genellikle sınıf içi etkinliklerde öğrencilerin grup halinde çalışmasından kaçınır. Neden? Çünkü sınıfta gürültü olacaktır! Sonra da sınıfın kontrolünü sağlamak için daha fazla çaba ve enerji sarfetmek zorunda kalacaktır öğretmen! Vah vah!

Haftada 2 ders İngilizce derslerine girdiğim sınıfın öğrencileri, grup etkinlikleri sırasında çok eğleniyorlar, eğlendikleri için de daha bir hevesle ve istekle derse katılıyorlar. Dolayısıyla çok daha verimli bir ders işlenmiş oluyor. Bu esnada sınıfta gürültü olmasının kaçınılmaz olduğunu biliyorum ama yine de birkaç istisna dışında kesinlikle müdahale etmiyorum. Haftada 10 dakika süren bir gürültü eğer sınıfa (dolayısıyla bana) güzel bir şey kazandırıyorsa, yaşasın gürültü!!!

Hepsi bu kadar değil, bende örnek çok. Annemin anlattığına göre, ben okula başlamadan önce hep sol elimle kalemi tutarmışım. Rahmetli babaannem ise kızarmış, "cici" elle yazmam/çizmem gerektiğini söylermiş. Ben de, o yakınlarımdayken sağ elle resim yapar, o yokken hemen kalemi alırmışım gizli gizli "kaka" elime. Aslında o yaptığı, bende derin psikolojik problemler yaratabilirmiş; bu bilimsel olarak kanıtlanmış olup, tarafımdan da ispatlanmıştır :)

Şaka bir yana; bizlerin, her çocuğun her konuda kendi yönteminin olabileceğinin (hatta olması gerektiğinin) farkında olmamız gerek. Bir çocuk kalemi nasıl rahat tutuyorsa öyle tutmalı. Örgü örmeyi yeni öğrenen bir kız, şişi nasıl tutarak rahat örebiliyorsa öyle tutmalı. Her çocuğun kendi ders çalışma yöntemi vardır; kimi özet çıkararak, kimi sadece 1 kez okuyarak, kimi ise en az 5 kez okuyarak...Bizler sadece rehber olmalıyız onlara.

Herkes, kendisinin iyi birer anne-baba olduğunu düşünür (zanneder). En iyiyi, en doğruyu büyükler küçüklerden daha iyi biliyordur (!). Şu iki cümleyi ne kadar sık duymuşuzdur anne-babamızdan, ve ne kadar sık söyleriz çocuklarımıza: "Ben demedim mi?" ve "Senin iyiliğin için".

Çocuk yetiştirmek bu kadar kolay değil. Disiplin değil empati; her zaman korumak değil, bazen serbest bırakmak; emir vermek değil seçenek sunmak gerek... Ara sıra da olsa şu geleneksellemiş zincirleri kırmak gerek.

Asıl önemli olan ise; onları sevdiğimizi, bizim için önemli olduklarını ve onlara saygı duyduğumuzu kendilerine hissettirebilmek...


Not: Başlıkta geçen "minyatür" sözcüğü dilimize Fransızca'dan girmiş olup, mecaz anlamıyla "Bir şeyin küçük ölçekte kopyası veya benzeri"ni anlatmak için kullanılır. Burada, çocuklara sevimlilik anlamı katmak için kasıtlı olarak kullanılmıştır.


<özlem boral="">

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..