Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '13

 
Kategori
Yolculuk
 

Mir'in parmağı

Mir'in parmağı
 

Bir yerdeyim. Her an vereceğim bir kararla, bir başka yöne doğru gidebilirim. Orada biri bir şey söyler, yönümü değiştirir ya da birisiyle tanışırım. Ve bir başka yere ve seçime doğru yol alabilirim. Yolculuk yaparken her geçen gün, değişik detaylara sahne oluyor. Bir gün daha kalmış olduğum bir yer, dün düşündüğüm bir şeyi yapmaktan vazgeçmeme sebep olabiliyor. Veya yapmayı düşünmediğim bir şeyi yapmama... Yaptığım herhangi bir şey, bir sonraki anı değiştiriyor!

Şu anda Damascus’ta bir evdeyim. Her an değişen bir şeyin içinde olmak! İçimden bir şey bunu bırakmak istemiyor. Mir, dünya haritasına bakıp yaptığı ve yapacağı rotayı gösteriyor. Parmağı, bir o tarafa bir bu tarafa gidiyor. Kore’den uçakla Hindistan’a geçip, oradan Kahire’ye uçup, Dahab’dan Ürdün’e, oradan da Suriye’ye geçeceğini söyledikten sonra bir nefes alıyor. Ardından bir nefes de ben alıyorum. Devam ediyor. Buradan Türkiye’ye geçip Türkiye’den İran’a, oradan da Almanya’ya uçtuktan sonra dümeni Peru’ya çevireceğini söyleyince bir an afallar gibi oluyorum. Mir’in seyahati, planladığına göre bir yılı geçecek gibi görünüyor. Ne güzel, ne macera. Ve ardından gülüyor, bu benim rüyam derken. Bu seyahat için tam iki buçuk yıl aralıksız çalışmış, para biriktirmiş. ‘’Çok fazla param yok’’ diyor ‘’ama kimin umurunda, gezecek kadar olsun yeter, gerisini düşünmüyorum bile.’’

Dünya, kocamanmış gibi görünen bu şey, gözüme bir an küçülmüş gibi geliyor. Eğer ne olursa olsun bir şey hakkında fikir sahibi değilseniz, onu ucundan, köşesinden yaşamamışsanız, o şey gözünüzde ulaşamayacağınız yerlere kadar büyüyebilir! Oysa onun içine girdikçe, yaşamaya başladıkça hakkında fikir sahibi olursunuz ve o gözünüzde ulaşılabilir bir konuma gelir. İşte dünya haritasında Mir’in parmağını takip ederken, bir yerden bir yere gitmenin ne kadar da kolay olabildiğini düşündüm.

Yol boyunca birçok insan gördüm, bazılarıyla tanıştım. Sırtlarında çantaları, üstlerinde rahat ve buraların renk ve desenlerine uygun kıyafetleriyle saçı sakalına karışmış, paspal birçok yabancı. Olabildiğince gevşemiş kimileri, kimileri de gevşemeye çalışıyor. Bazıları çok neşeli, bazıları burada ama burada değil, bazıları da buralardaki dokuyla çoktan bütünleşmiş gibi. Ne kadar çok yolda olan insan var! Uzun seyahatler yapıyorlar. Altı ay boyunca seyahat edeni de duydum, bir yılı düşünenini de. Bu bir yer görmek filan değil, bu bir yaşam biçimine dönüşmüş. Ve batıdan gelen onca insan, burada zamanın yavaş işleyişine tanık oluyor belki ve içinden çıkıp geldiği o çok planlı, organize ve hazır yaşam biçimlerinin dışında başka yaşamlar ve yaşayışlar olduğunu da görüyorlar. Mesele her yerde ve her an gevşemek. Gerçekten buna bütün yüreğimle katılıyorum. Esas olan bu; gevşemek! Doğu gizemini batıya vermeye hazır, batı da onu almaya. Süregelmekte olan bütün sistemlere meydan okurcasına! Bu buluşma kanımca çok önemli. Doğu’nun içerdiği duygu, çok renklilik, yaşanmışlık, yaşanmakta olan ve içinde barındırdığı onca kültür, inanç, doku, ses batınınkilerle buluşuyor. İnsanlar birbirlerine bakıyor, iletişim kuruyor ve alışveriş başlıyor. Yolculuk ve yolda olmak bu anlamda derin dokunuşları da beraberinde taşıyor. Yol boyunca kimi yerlerde tanık olduğum bedevi yaşamları geliyor aklıma. Bir batılı, bu yaşama tanık olduğunda kim bilir içinde neler değişiyor! Mutlaka bir yerlerde bir etki bırakıyor. Bedeviler, hala daha günümüz yaşam şeklinin içine, bütünüyle girmeye direnen ve eski yaşam biçimlerinden kopmayan, kopamayan bir görünüm sergilemekteler. Çölde göçer yaşam şekli, onların hareket halinde olmaya alışmış doğalarını şehir yaşamlarının içine sabitleyemiyor. Bence bu çok önemli. Çünkü dünya tarihi boyunca göçer ve göçebe insanlarının insanlık üzerindeki etkisi çok büyük olmuş. Bu insanlar var olan sisteme hiç bir zaman girmemiş ve insan doğasının ele geçirilemeyen, özgür tarafını yaşayarak ‘sembol’ olmaya devam etmişler. Ve bunu yaşam biçimleriyle, müzikle dile getirmişler. Çingeneler de aynı duygunun insanları. Çingeneler, bedeviler, yörükler, göçerler, hareket halinde olan her şey...

‘Hareket halindeki bir şey üzerinde hâkimiyet kurmanın tek yolu, onu durdurmaktır. Ancak, onu durdurabildiğinizde yönetebilirsiniz’ denir. Doğrudur. Bu insanlar ve yaşamları tuhaf bir şekilde önem taşıyor. İnsanlarla birlikteler belki ama yaşamları, kendi yönetimlerinin kayığında akıyor. Doğal bir ortamda, doğayla iç içe yaşıyorlar. Belki arabaları var, cep telefonları, bazılarının bir de evi olduğuna bile şahit oldum ama çöldeki o göçer çadır yaşamını bırakamıyorlar. Yerleşik bir hayatın içine girmiyorlar. Bu nedenle de yönetilemiyorlar! Geçmişten bugüne dek taşıdıkları saflıkları, onları koruyor belki de... Ve yerleşik hayatın içinde, özgürlüğünü bir yerde ve kim bilir nelere feda eden günümüz insanlığına ayna tutmaya devam ediyorlar!

 

12.02.2009, Damascus/Suriye 

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..