Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '06

 
Kategori
Felsefe
 

Mırın kırın etmeden...

Mırın kırın etmeden...
 

Mırın kırın etmeden yaşamayı öğrenmeliyim... Hayattan ve onun her dakikasından keyif duyarak yaşamayı ... Ve farkına varmalıyım çok hızlı geçtiğini her şeyin.

Her şey istediğin gibi olmuyor. İstediğin zamanda istediğin yerde olamıyorsun, karşında istediğin insan olmuyor, istediğin sözcükleri söyleyemiyorsun ve içinde biri mırın kırın etmeye başlıyor. Sürekli konuşuyor; "bu neden böyle, ben neden burdayım, neden bunları yapmak zorundayım, neden o sözleri söyleyemedim, neden bana o sözleri söyledi, neden bana böyle davranılıyor, neden ayağım ağrıyor, neden kafam karışık, neden 40 tilkinin kuyruğunu birbirine dolaştırıyorum ve çözemiyorum?"... Neden? Neden? Neden?

Bitmez tükenmez dırdır ve sorular içinde bir dolu şey gözlerimin önünden kayıp gidiyor ve ben kendi mırın kırınıma öyle dalmış oluyorum ve kendi sorularımdan oluşan halıya bakarak yürümeye öyle alışmış oluyorum ki nereden geçtiğimi etrafta neler olduğunu bilmiyorum bile. Biri sözleriyle değil gözleriyle bir şey anlatmaya çalışıyor farketmiyorum, küçük bir çocuk geçiyor yanımdan o kirli yüzü altında bembeyaz dişleriyle gülümseyerek "Abla simit alsana" diyor ıska geçiyorum, sonbahar gelmiş yapraklar dökülmüş oluyor ve ben yağmur yağıp beni ıslatana kadar bilmiyorum mevsimin değiştiğini. Anneannem "benimle daha fazla kal" diyor unutuyorum onun 90 yaşında olduğunu ve her an bana veda edebileceğini. Sonra bir an duruyorum ve bakıyorum ki benim hayat sandığım, bin sorudan mütevellit bir balon. O balon söndüğü ve sorular gittiği vakit aydınlığındayım dünyanın. İşte o zaman o kirli yüzlü bembeyaz dişlerle gülümseyen çocuğu arıyorum tüm yollarda, anneanneme gidip ellerine sarılıyorum, sonbahardan kalan bir kaç sarı yaprak arıyorum bahçelerde. Ama çoktan geçmiş oluyor herşey. Yeminler ediyorum bu gözler beynin içine değil dünyaya açık olacak diye. İnsanların yanından öylesine geçip gitmeyecek, onlara bakacak, hem de taaa gözlerinin içine, bu insan anneanneye her gün gidecek ve onunla uzun, çok uzun zamanlar geçirecek, onun kokusunu beynine kazınyıncaya dek ona sarılacak, o kirli yüzlü çocuktan simit alıp onun başını okşayacak. Ve mırın kırın etmeden yaşacak, sorular sormadan sadece nefes alacak o binlerce güzel kokuyu ruhuna işleyerek...

Resim: Alfred Lord Tennyson

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..