Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '12

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Miryokefalon Savaşı Anıtlaştırılmalıdır

Miryokefalon Savaşı Anıtlaştırılmalıdır
 

Tarihin her döneminde devletlerin kaderlerini belirleyen ve değiştiren olaylar vardır. Kimi devletler yaşanan ağır savaşlar sonrasında tarihin derinliklerine gömülürler. Kimileri tarih sahnesine daha güçlü çıkarlar. Aslında bu olaylar ve süreçler insan ömrü için uzun görünse de tarih içinde bazen yüzyılları bile aşan zaman dilimi içinde gerçekleşirler. Başarılı liderlerin sabırlı ve kararlı yönetimindeki devletler yıllarca süren kararlı mücadelelerin ardından, kuşaklar sonra olsa bile başarıya ulaşılırken, bazı liderlerde yaptıkları hataların bedelini ülkelerine ve halklarına ödetirler. Ülkelerini maddi manevi kayıplara uğratırlar ya da yıkılıp yok olmasına sebep olurlar.

Yaşadığımız Anadolu toprakları bu konuda birçok ibret hikâyesine sahiptir. Asya ve Avrupa arasında köprü olan bu topraklarda nice savaşlar olmuş, nice medeniyetler yaşamış ve hatalı yönetimler birçoğu sonucu da tarihin karanlık sayfaları içine gömülmüşlerdir. Bu nedenle dünyanın diğer bölgelerine göre Anadolu, tarihi kalıntılar ve olaylar bakımından en zengin coğrafyadır. Anadolu’da hangi yöreye gitseniz karşınıza tarihin her dönemine ait kalıntılara rastlarsınız. O topraklarda meydana gelen kanlı mücadelelerin hikâyelerini duyarsınız. Attığınız her adımda karşınıza geçmişe ait bir tarihi eser çıkar, onunla ilgili çeşitli tarihi hikâyeler anlatılır. Bu büyülü atmosfer karşısında tarihin ötesine geçerek geçmişe dalarsınız. Uçsuz bucaksız topraklara baktığınızda geçmişin şehirleri, savaşları, yaşam ve geçim mücadelesi veren insanların çabaları gözünüzde canlanır. Büyük savaşların yaşandığı alanlara gittiğinizde, o tarihin akışını değiştiren kanlı savaşın olduğu yerlerin sanki hiç savaş yaşanmamış gibi mahsun, sessiz, kimi zaman karlar altında, kimi zaman doğanın renkli örtüsü ile bezenmiş hale dönüştüğünü görürsünüz. O günlerin yaşandığı konusunda ikna olmak için ya birilerinin size o kanlı savaşın burada olduğunu anlatması gerekir, ya da neler olduğunu kitaplardan öğrenirsiniz. 

İşte bu yerlerden biri de Isparta iline bağlı tarihi olayların yaşandığı ilçe Yalvaç’tır. İlçeye bağlı Kumdanlı Kasabası toprakları 1176 yıllarında Türklerin Anadolu’daki varlığının perçinlendiği, Miryokefalon savaşının yaşandığı alanlardan biridir. Bu yöre 2. Kılıç Arslan’ın Bizans imparatoru 1. Manuel Komnenos arasında süren varlık mücadelesinin en kanlı savaş alanlarından biridir. Bizans ordusunun yöredeki Türk halkının ve ordusunun gücünü küçümsediği, halkın karşı mücadelesi karşısında girdiği geçitten büyük kayıplarla çıktığı, savaşın sonucunu belirleyen bir yerdir. Haçlı unsurları ile donatılmış o büyük Bizans ordusuna karşı yöre halkının canları pahasına topraklarını koruma ve vatan yapma mücadelesinin efsaneleşen hikâyesidir. Öylesine ki Bizans’ın papanın desteği ile oluşturulan büyük Haçlı ordusu karşısında yöre halkı bir taraftan elindeki imkânlarla onlara karşı koyarken, silahı olmayan insanlar, atların ayaklarına sarılarak onların ilerlemesine engel olmaktan çekinmemişlerdir. 

Anadolu’da Miryokefalon Savaşına kadar geçen süreci şöyle bir gözden geçirdiğimizde; Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Komutanı Süleyman Şah komutasında 1075 yılında İznik fethedilmişti. Anadolu Selçuklu Devleti bağımsızlığını ilan etmiş ve başkent İznik olarak kabul edilmişti. Daha sonraki yıllarda Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra tahta 1092 yılında 1 Kılıç Arslan geçmişti, Haçlı saldırıları karşısındaki yenilgiler nedeniyle daha güvenli bölge olan Konya başkent ilan edilmişti. 1155 yılında ise tahta 2. Kılıç Arslan geçmişti. O yıllarda Anadolu’daki Türklerin parçalanmış yapısına son vermek ve güçlü bir devlet kurmak için yaptığı mücadelede Anadolu Beyliklerini kendine bağlamayı hedefliyordu. Çünkü bazı beylikler kendi aralarındaki menfaat çatışmaları yanında Bizans ile işbirliği yapmaktan geri kalmıyorlardı. İslam dünyasına haçlı seferleri yapan Hıristiyan dünyasının da lehine oluyordu. Egemenliklerini kolayca sürdürüyorlardı. Nitekim Anadolu’daki güçlü beyliklerden biri olan Danişment beyliğinin Bizans ile olan sıkı ilişkileri karşısında Anadolu Selçuklu Devleti zor durumlara düşüyor. Büyümesi ve gelişmesi engelleniyordu. Danişment Beyliğinin izlediği bu politikalar karşısında II. Kılıç Arslan Bizans ile anlaşmak zorunda dahi kalmıştı. Ama bu tehlikeyi her zaman dikkate alan II kılıç Arslan 1175 yılında Danişment beyliğini kendine bağlamıştı.

Selçukluların Anadolu’da ilerlemeleri, beylikleri kendine bağlayarak güçlenmeleri gerek Hıristiyan dünyası gerekse Bizans egemenliği bakımından en büyük tehlike olarak görülüyordu. Türkler durdurulmalıydı. Bizans İmparatoru Türklerin aldığı toprakları yeniden almak ve eski güçlü günlerine dönmek istiyordu. Bu amaçla papanın desteğini de alarak, haçlı ordularının gücünü kullanmak ve desteğini almayı hedefliyordu. Bu Amaçla Papaya bir mektup yazmıştı. Anadolu’dan geçen yolun artık güven altına alınacağını bildirmişti. Yeni bir haçlı seferi için uygun bir dönem olduğunu söyleyerek Avrupa’dan destek bekliyordu. Çünkü Türk Beyleri gerektiğinde kendinden destek istiyordu. Anadolu’daki Türk beyliklerinin parçalanmış yapısı da Bizans’ın işine geliyordu. İşin üzücü ve düşündürücü tarafı da Bizans ordusu içinde Kıpçaklar ve Peçenekler gibi paralı Türk askerleri de bulunuyordu.

Bizans imparatoru Kilikya diye adlandırılan orta toroslarda yer alan Antalya, Isparta, Burdur, Mersin Adana ve Maraş’ın batı bölgelerinde hakimiyeti ele geçirmişti. Haçlıların kurduğu Antakya Prensliğini kendine bağlamıştı. Halep emiri Nurettin Zengi’nin ölümünü fırsat bilerek Mısır’a kadar olan toprakları ele geçirmeyi istiyordu. Ancak Anadolu’da güç kazanan Türk varlığından rahatsız oluyordu.  Türk Beylerinin birbirlerine olan egemenlik savaşlarını her fırsatta kullanıyordu. İmparator I. Manuel bu düşünce ve hedefler doğrultusunda gerek yeni topraklar elde etmek gerekse saldırılara karşı kalıcı sonuçlar elde etmek için Papanın desteği ile büyük bir ordu kurmuştu. Bizans’ın haçlılarla donatılmış gerekli silah ve cephaneye sahip büyük ordusu harekete geçmişti. II. Kılıç Arslan bu gelişmeler karşısında daha önce yapılan barış antlaşmasının yenilenmesini önermişti. Ancak İmparator I. Manuel kendine sığınan Danişment Emiri Zünnun ve Şehzade Şahin Şah’ın topraklarının Bizans’a verilmesini talep etti. Ancak anlaşma sağlanamadı. Ordusu ile Denizli yöresine kadar uzanan Bizans İmparatoru ile Anadolu Selçuklu Devleti arasında büyük savaş yeniden başlamış oldu. Bir ara İmparator I. Manuel kendine sığınan Danişment Emiri Zünnun ve Şehzade Şahin Şah’ı II. Kılıç Arslan ile savaşmaya bile göndermişti. Ama sonuç beklenen gibi olmadı. Her ikisi de yenilerek Bizans’a dönmek zorunda kaldılar.

Bunun üzerine imparator amcasının oğlu Andronikos Vatatzes’in komutasında, içinde Sırp, Macar, Alman ve Fransızlar yanında Türk olan Peçenekli askerlerin de bulunduğu bir orduyu Paflagonya denilen bugünkü Amasya’ya, oradan da Konya’ya doğru yöneltmenin hesabını yaptı. Ancak Niksar dolaylarında meydana gelen savaşta Bizans ordusu yenildi. Bu savaşlar sonrasında İmparator I. Manuel kalıcı bir zafer kazanmak için Konya’ya,  sonrasında Antakya’ya kadar uzanan alanı geri almak için uzunluğu 15 km varan, sayıları 700 bini aşan ordusu ile yola çıktı. Tabii ordunun büyük olması ve beraberindeki gıda ve kuşatma araçları ilerleyişi sıkıntıya sokuyor ve yavaşlatıyordu. Bizans ordusuna karşı Selçuklu güçlerinin atlı okçularının gerilla savaşı şeklindeki akınları büyük kayıplara neden oluyordu. Onların geçecekleri güzergâhlardaki yollara köprülere ve suları kullanılmaz hale getiriyorlardı.

Ama Uluborlu Senirkent üzerinden ilerleyerek Konya’’yı almayı hedefleyen Bizans ordusuna en ağır hasarı Kumdanlı geçidi çevresindeki halk veriyordu. Onların hayatlarını ortaya koyarak yaptıkları mücadele önlenemiyordu. Bu arada bu mücadelede yer alan yöre halkı bir taraftan da II Kılıç Arslan’ın kuvvetlerinin yetişmesini bekliyordu. Nitekim bazı kaynaklarda o zor mücadele anları esnasında Gelendost adının Kılıç Arslan’ın ordularının geçitteki savaşa katılmak için geldiği yöreye verilen bir ad olduğu ifade edilmektedir. Tabii Bizans ordusu bu ilerleyişleri esnasında Yalvaç Kumdanlı civarında Tribritze denilen ve çıkışında Miryokefalon Kalesinin bulunduğu öyle biz geçide girdiler ki, o yıkık kaleye doğru dar geçitte ilerlerken karşılarında II. Kılıç Arslan’ın ordusunu buldular. İşte o zaman savaşın kaderi değişmişti. Bizans ordusu ağır yenilgiden kurtulamamıştı. Küçük beyliklerden yardımcı kuvvet alarak Bizans ordusu kadar güçlü bir ordu kuran II.. Kılıç Arslan geçitte dağ yamaç ve doruklarında oluşturduğu askeri güç ile savaşın kaderini kendi lehine değiştirmişti. 1 Manuel deneyimli askerlerinin uyarılarını dikkate almayarak, genç ve tecrübesiz prenslerinin hatalı görüşlerini dikkate almış, onların şan şöhret hırslarının kurbanı olmuştu.

Tam o sıralarda hava şartlarının da bozulması, geçidi yoğun bir toz fırtınasının kaplaması her iki tarafı da etkilemesine rağmen Bizanslılar için büyük moral bozgunu etki yapmıştır. Selçuklu okçularının saldırıları karşısında iyice yıpranan Bizans ordusunun kuşatmada kullandıkları silahların hepsi yıpratılmış tamir edilemez hale gelmiştir. Bizans ordusunun deneyimli askerleri 1072 deki Malazgirt savaşındaki İmparator Romen Diyojen’i askerlerinin yalnız bırakıp kaçmasını ve esir düşmesini unutmamışlar. Ayni olayın meydana gelmemesi için yenilmiş birlikler bir araya gelerek İmparator I. Manuel’i koruma altına almışlar. Bizans ordusu yenik bir vaziyette geçitten geçerken Türk kuvvetlerinin kayıplarını geçitten kaldırmış olduklarını görmüşlerdi. II. Kılıç Arslan Bizans ordusunun büyüklüğü karşında elde ettiği zafere rağmen, bu ordunun hepsinin tahrip edilemeyeceğini dikkate alarak her iki taraf arasında barış anlaşması yapılması için İranlı Gabras adında bir elçiyi bir İran Atı ve hediye bir kılıç ile savaş meydanında kurulu imparator’un çadırına gönderdi. Bazı kalelerin boşaltılması karşısında Bizans ordusunun kayıtsız şartsız hiç saldırıya uğramadan geri çekilebileceği belirtildi. Sonuçta anlaşma sağlandı. Gerçi Bizans ordusu geri dönüş yolunda yine de Türkmenleri saldırılarına uğradı. Dorileon (Eskişehir) kalesi Uluborlu’nun doğusundaki Sublaion (Gümüşsu) kalesi boşaltıldı.

Bu savaşta Türklerin kazancı; Selçuklulara karşı inşa edilen kaleler yıkılmıştı. Moğol ordusundan kaçan ve Anadolu’ya sığınan Türk ordusu ve göçmenler Sakarya ve Menderes vadilerine açılma imkânı buldular. Bir Bizans şehri olan Yalvaç ve Aydın şehirleri Türklerin hâkimiyetine geçti. Ayrıca Bizans İmparatorluğu savaş tazminatı olarak Selçuklu Devletine 100 bin altın ödemiştir. Anadolu Selçuklu Devleti gerek maddi gerekse askeri bakımdan daha da güçlenme imkânı bulmuştur. Saldırgan politikasına son veren ve sınırları içine çekilen Bizans karşısında Anadolu’daki siyasi ve askeri hâkimiyet Selçukluların eline geçmiştir. Anadolu’da Haçlı seferleri ile sarsılan Türk hâkimiyeti yeniden ele geçmişti. Türk İslam dünyası için Anadolu’da kalıcı zafer elde edilmiş oldu. Sonucu İstanbul’un fethine kadar sürecek bir mücadele sürecinin önü açılmış oldu. Batılı tarihçilerde Anadolu’yu Türkiye diye adlandırmaya başlamışlardı. Bugün savaş alanı konusunda çeşitli tartışmalar ve öngörüler olsa da en yaygın olarak kabul edilen tez Miryakefalon’un Hoyran Gölü ile Kumdanlı arasındaki dağ geçitlerinde olduğudur. Bu konuda çalışmalar yapan araştırmacı Prof Dr Osman Turan ve batılı araştırmacı W.M. Ramsay bu yönde görüş ortaya koymaktadır. Diğer taraftan son yıllarda yapılan bir araştırma sonucuna göre Ramazan Topraklı da çalışmalarında daha önce bitişik olmayan Hoyran Gölü ile Eğridir Gölü arasında bir bölge olduğu şeklinde görüş bildirmektedir. Yapılan çalışmada bu bölge Gelendost’un Yenice Köyü olarak işaret edilmektedir. Tarihçilerin ortaya koydukları görüşlerde farklılık görülse de gerçek olan Miryokefalon savaşının savaşın Senirkent, Yalvaç, Gelendost ve Eğridir’i bağlayan orta noktada olduğudur. Bu alanın da Hoyran ve Eğirdir Gölü çevresinde olduğu ağırlık kazanmaktadır.

Sonuçta görüldüğü gibi savaşın geçtiği alanlar arasında Yalvaç Kumdanlı’nın adı olsa da yapılan çalışmalarda diğer ilçelerin adı geçmektedir. Zaten böylesi büyük bir savaşa sadece belirli bir yörenin halkının savaşa katıldığını düşünmek mümkün değildir. Ayrıca haksızlık da sayılır. Çünkü nice isimsiz Türk evladı vatanı için canını feda etmekten çekinmemiştir. En zor anlarda bile mucizeler yaratmışlardır. Onların yaşadıkları ve mücadeleleri bugün bile bize örnektir. Bu topraklarda yaşanan savaş adeta geçmişte Mustafa Kemal ve askerlerinin yer aldığı Çanakkale savaşları gibidir. Milyonlarca yabancı asker de topraklarından kopmuş Haçlı hayali içinde Bizans’ın peşine takılmış sonucu bilinmedik bir savaşa zorlanmışlardır. Hayatlarını kaybederek, sevdiklerinden uzak bu topraklara karışmışlardır. Bu savaş bugün dünyadaki emperyalist amaçlı ülkelere ve onlara destek veren işbirlikçileri içinde de bir tarihi ibret hikâyesidir.

Bugün için Miryokefalon savaşının olduğu yer bu yöredeki yönetimlerce tıpkı geçmişteki birlik ruhu içinde ele alınmalı, çevreye ve ülkeye örnek bir organizasyon ile kutlanmalı ve anıtlaştırılmalıdır. Tabii bu çalışmalar üretilecek yazılı ve görsel eserlerle zenginleştirilmelidir. Yörede bu yönde yaşanan tarihsel belirsizliklerin aydınlatılması bakımından yine ortak bir yapıda kazı ve araştırma çalışmaları desteklenmelidir. Miryokefalon topraklarında dolaşan Atalarımızın ruhlarının huzur bulabilmesi için günlük menfaatlere göre değil, geleceğe yönelik hedeflerle birlik ve beraberlik içinde çalışmalar ile hareket edilmeli, onlara layık şekilde üretilecek eserler ve anıtlarla yaşananlar geleceğe taşınmalıdır.   

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-1007-34-kayip-zafer.html

http://www.kefdergi.com/pdf/18_3/18_3_24.pdf

http://www.belgeler.com/blg/2mvy/trkiye-seluklulari-ve-alaeddin-keykubad

http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sdugeo/article/viewFile/2679/2403

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..