Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '13

 
Kategori
Güncel
 

Mısır arenasında baş parmak ölüm için kalktı

Mısır arenasında baş parmak ölüm için kalktı
 

Kahire'deki Rabiat'ül Adeviyye ve Nahda meydanlarında 14 Ağustos Çarşamba günü Mısır hükümet güçleri tarafından yerine getirilen fiili tanımlayacak kelime bulmak için epey düşündüm. Sonunda bu eylemin tek bir kelimeyle ifadesinin her anlamda yetersiz ve hafif kalacağı düşüncesiyle birkaç adımda nitelemeye giriştim. Ümit ederim ki insanlık adına durumun vahametini ifade için teşbihte hata da olsa affolunacaktır.

Her şeyden önce tüm dünyanın gözü önünde, planlı ve soğukkanlı toplu bir cinayettir söz konusu olan. Yüksek binalarda yerlerini almış güvenlik görevlisi kisvesi altındaki devletin ücretli keskin nişancı mekanik katilleri, daha az profesyonel ancak toplu kıyıma elverişli araçlarla meydana giren hemcinsleri eşliğinde son derecede profesyonel bir tavırla hedef aldıkları kurbanların ateş ettiler. Nitekim tarihte bu denli geniş çaplı cinayetlerin ancak devlet mekanizması eliyle yapılabildiğine dair örnekler saymakla bitmeyecektir.

Diğer taraftan son Mısır örneğini benzerlerinden ayıran özellik, bu “devlet” organizasyonunun tüm dünyaya göstere göstere adeta pervasızca ve sonuçlarından emin olarak sergilenmesidir. Bunun anlamı açık ifadesiyle şudur; “insan hakları” kavramının beşiği olan medeniyeti temsil etme iddiasındaki yönetici elitler kendi yazdıkları ve sahneye koydukları bir tür “Frankenstein” senaryosunun ürünü “Radikal İslam”ın korkusunun etkisiyle adeta bir Roma dövüş arenasındaki kanlı sahneleri anımsatan görüntüleri günümüzde katlanılabilir kılabilmektedirler. Durum, 21. YY’da, soğukkanlı cinayetler karşısında adeta film izlercesine kayıtsızlığa itilen insanlığın esir alındığı noktanın zirvesidir. Genel olarak yapılan çok gecikmeli açıklamalarla verilen tepkiler de samimiyetsizliğin açık göstergeleridir.

Bu ve benzerleri daha az göz önünde olan pek çok örnek, “demokrasi” diye adlandırılan toplumsal yaşam pratiğinin, şarkiyatçı hakim paradigmada ancak bunu “hak edenler” için “meşru” addedildiğinin kanıtı niteliğindedir. Oysa, duygulardan arınmış yönetim mekanizmasını kontrol eden politik stratejik alt yapının çerçevesindeki bu olgunun, sıradan bireysel vicdanda karşılığının olamayacağı umulur. Ne var ki; yazılı, görsel, sanal, v.b. psikolojik etki araçları, vicdanlara dur diyebilecek güçte bir etkiyle her kanaldan bu “meşruiyet” algısını, uzun boylu sorgulamadan kabul etmeye hazır çoğunluğa dayatabilmektedirler. Ne yazık ki çıplak gerçek budur. Kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olmak üzere bir politik görüş ye da ideal uğruna hakim güce karşı ya da onun çıkarları hilafına ayağa kalkan yığınların akıbetinin kırılma ile sonuçlandığını “tarih” pek çok kez yazmıştır. “Tarih”in bir çok şanlı sayfasının bu kırılmaların üzerine yazıldığı da bilinir. Ancak, “tarih”i kendi adına yazanları da, kendi “tarih”lerini yazamayanları da içine alan insanlığın ortak geçmişinin öğrettiği tartışmasız ve bütün paradigmaların üstünde bir gerçek var ki o da; toplumsal devinimlerin geri çevrilemeyeceği, aynı nehirde iki kez yıkanılamayacağıdır.

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..