Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Mısır Darbesi: "Anasının oğlu" mağdur mu olmuş!

Mısır Darbesi: "Anasının oğlu" mağdur mu olmuş!
 

Türkiye'de estirilen havaya bakılırsa Mursi mağdur olmuş; oysa son ana kadar hangi rolü oynayacağı ve neler olacağı kendisine söylenmiş.


Darbe hassasiyeti yüksek bir ülkeyiz ve doğal olarak Mısır’ı konuşuyoruz. Son yıllarını darbe tartışmaları içinde geçirmiş bir toplumun Mısır halkı ile empati yapmasından ve elbette demokratik hak ve özgürlük taleplerinin darbe gibi farklı olana tahammül edemeyen, toplumsal vicdana aykırı bir süreçle kesilmiş olmasına karşı çıkmaktan daha doğal bir refleks olamaz. Darbeye, darbecilerin Tahrir Meydanı’na çıkarak Mursi’nin otoriter yönetimine karşı ayaklanmış milyonlarca Mısırlıdan rol çalmasına karşı çıkmak için 12 Eylül darbesinin, öncesinin ve sonrasının mağduru olmamız gerekmiyor.

Öncelikle bir noktanın altını özellikle çizmek gerekiyor; Tahrir, 30 ay arayla ikinci kez dünya gündemini meşgul ediyor. İlkinde, yani yaklaşık olarak Ocak 2011’de daha çok olmak üzere, bizdeki “ordu millet elele” sloganını çağrıştıran “halk ve ordu bir bütündür” atılmıştı; ikincisinde orduyu çağrıştıran en küçük bir ima bile yokken Mısır Ordusu, üstelik Mursi’nin atadığı Genel Kurmay Başkanı aracılığıyla darbe yaptı. İlkinde Ordu’ya müdahale çağrısı yapan İhvan, ikincisinde, biraz da Türkiye’deki fikirdaşlarının da etkisiyle Tahrir’de toplanan kalabalıkların taleplerine kulaklarını tıkamışken, ordunun darbe yapmasına tepki gösterdi.

Darbeye karşı çıkmak!

Darbeye mi karşıyız; darbenin bize karşı yapılmasına mı karşıyız? Bizim açımızdan tartışılması gereken asıl sorun budur! Kime yapılırsa yapılsın, darbeye karşı çıkmalıyız. Nitekim CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Mısır’daki darbeye İhvan’dan bile önce karşı çıktığını tarihe not düşelim. Kılıçdaroğlu’nun 27 Mayıs’ı da darbe olarak gördüğünü de unutmadan soralım: AKP’nin, Mısır’daki darbeyi vesile ederek, hiçbir ayrım yapmadan herkesi darbeci ilan etmek için çaba göstermesi ne anlama geliyor?

Birincisi Mısır’ın başına gelenden çok kendi başına gelmesi muhtemelen demokratik bir ayaklanmayı, yol yakınken kötü göstermek ve darbeden çok çekmiş Türkiye’yi öncelikle tarafsızlaştırmak istiyor. Gezi’de başlayıp bütün Türkiye’ye yayılan eylemlerle 30 ay önce Tahrir’de başlayıp sonuç alan ve geçtiğimiz günlerde başlayıp Mısır Ordusu’nun rol çaldığı demokratik eylemler arasındaki benzerlik, AKP’yi korkutmuşa benziyor.

AKP, 2002’de yönetemez hale gelmiş bir iktidarı tarihe gömmek isteyen kitlelerden aldığı desteği kaybetmek üzereyken, şimdi zırhlı araçlarla korudukları eski bir Genel Kurmay Başkanının kitlelerden çaldığı rol ile açıklayıp üstlendiği 27 Nisan muhtırasının sayesinde, 2007’de, bir kez daha iktidar oldu. 2007’den başlayıp 2011’e kadar “derin devlet”in üstüne gittiğinin propagandasını yapan AKP’nin hem Ergenekon davalarında hem de diğer alanlardaki bütün çabalarının “derin devlet”i ele geçirmek olduğu açığa çıktı. Herkesin “daha çok demokrasi ve daha çok özgürlük” taleplerini kullanarak, mevcut devleti ele geçiren AKP’nin sokaktan gelen sesleri bastırma yönteminin ne olduğunu Gezi eylemleri sırasında gördük.

Göstericilerin barışçıl girişimlerine rağmen Başbakanın “emri ben verdim” dediği polisler tarafından 5 kişi öldürüldü; yüzlercesi sakat kaldı ve binlercesi yaralandı. “Birkaç ağaç” için başlayan eylemler, giderek AKP’nin otoriter ve totaliter zihniyetine karşı açılmış bir simge niteliğine dönüştü. İşte AKP’nin korktuğu budur ve bu korku nedeniyle Tahrir ile Gezi’yi birbirine benzetmek için dil döktüğü gözden kaçırılmamalıdır.

Mursi, ABD’den bağımsız düşünülemez!

İkincisi ve daha da önemlisi, halkın talep ve beklentilerini dile getirmek için seçim zamanını beklemeyi işaret etmek, tam da Mübarek gibi diktatörlerin, başları sıkıştığında başvurdukları yöntem olduğunu hatırlamak lazımdır. Dikkatinizi Mübarek’in, ilk gösteriler başladığında, Eylül 2011’de seçimler yapılacağını söylediğine çekmek isterim. Yani “seçim zamanı sandığa gidin, o zamana kadar oturun oturduğunuz yerde” dediğini hepimiz biliyoruz. Bu “söylem” ile Başbakan Erdoğan’ın Gezi eylemlerinden sonra tutturduğu “demokrasi sandıktır” söylemi arasındaki benzerliğe şaşırmamak lazım.

Bu kadarla kalsa iyi! Mübarek, artık gitmesi gerektiğini haykıran milyonlarca göstericiye “ben bu topraklarda öleceğim” cevabını vermişti. Mursi’nin de, sokaklara taşan taleplere ilişkin boynunu göstererek, “ancak ölürsem” diyerek üst perdeden cevap verdiği açıklandı. Mübarek ve Mursi arasındaki “dil” benzerliğinin, Erdoğan’ın sıkça kullandığı “biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” ifadesiyle paralel olması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Mısır’ın Türkiye’yi 30 yıl geriden takip ettiği yazılıyor; bunu doğrulayan emarelerden birini aktarmak istiyorum. Hatırlanacağı üzere, ABD, otuz küsur yıl önce gerçekleşen 12 Eylül darbesini, “bizim çocuklar başardı” şeklinde karşılamıştı. Otuz küsur yıl sonra meğer Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, bizzat Mursi’nin danışmanlarından El Haddad’a “oyun bir saat içinde bitecek” demiş. Yani aslında, Tahrir’e biriken milyonlardan habersiz olarak, Başbakan Erdoğan’ı “büyük müttefik” diye karşılayan Obama’nın adamları, yazdıkları senaryodan Mursi’yi haberdar etmişler.

Kim bilir, belki de, zamanı geldiğinde yeniden piyasaya sürecekleri “kahramanlık” vasfını verebilmek içindir. Mısır’da darbe yaparak, kitlelerden rol çalan ordunun Mübarek’in indirilmesi sırasında oynadığı rolü alkışlayanların bugün tepki vermesi, ABD tarafından yazılan senaryodan kendilerine biçilen rolü, hatasızca oynadıklarına işaret eder. Dolayısıyla Mısır’da asıl mağdur olan “annesi” Suzan Rice ile sürekli temasta olan Mursi değil, Tahrir’de kendi iradesiyle toplanan milyonlardır. 

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..