Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '09

 
Kategori
Mizah
 

Mizahın düzlemi ve kültürün çıtası

Mizahın düzlemi ve kültürün çıtası
 

Bir ülkenin mizahının seviyesi ile o ülkenin kültür düzeyi arasında doğru-orantılı bir ilişki olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçektir.

Örneğin, bir merdivenden elinde bardak dolu bir tepsi ile yuvarlanan adamın acıklı hali, kimi mizah anlayışına göre oldukça gülünçtür.

Ya da ucuz Amerikan filmlerinde ağzını burnunu büzüp, genleştirerek böylece ortaya çıkan garabete sizin gülmenizi bekleyen “komedyen”lerin acıklı hali, yine o ülkenin kültürünün çıtasını yansıtan önemli bir ölçüttür.

Peki, ya belden aşağıdaki bir mıntıkaya konan bir sineği görünce kahkaha atan seyirci kitlesinin düzlemi?

Ya da sözcükleri, apış-arasının nemine bulamayı hüner kabul eden o çok gözde [ve popüler] mizah anlayışı?

Küfür etmeyi, edilmeyi, ettirmeyi gülücüklerle karşılayan ve marifet ilan eden toplumsal ortak paydamız?

Bunların hangisi mizah?

Ya da, bunların hiçbirisi mizah değilse, o zaman mizah ne?

Bir düşünür mizahı,

- Trajedinin en kesif biçimidir, diye tarif ediyor.

Öte yandan;

- Gülümsemek, hüznün kardeşidir, diyor (bir diğer) adamın biri.

Ve adamlar hiç gülmüyor bu sözleri ederlerken; (tersine) oldukça düşünceli gözüküyorlar.

Belki, yanaklarının üzerinden gelip de geçen bir gülümsemenin gölgesi... Ve alınlarında biriken kırışıklıklarla, bu düzlemde konuşuyorlar…

Ve devamla, diyorlar ki;

- Eğer, hüznünüzü kendi içinizde, sessizce büyütür (ve) yükseltir (ve) yüceltebilirseniz... işte o ölçüde (ve) o düzeyde (ve) o düzlemde, gülümsemeyi becerebilir ve hak edersiniz…

Peki, kah-ka-ha (mı?..).

Onu atmak da kolay... Tutmak da!

Atılmış kahkahaları yakalamak, eğitmek ve yükseltmek gerek.

Yani, insanın yaşamında [ya da içinde, ruhunun bir köşesinde], fırlatılıp atılan şeyi yakalayıp, tutmaya çalışan bir “diğeri” de olmalı… Mutlaka olmalı!

İşte bu gerekliliğe, çok-bilmiş aydın kesimi;

- Varoluşun nedenselliği, adını veriyor...

Ve bizce de iyi ediyor.

Biz, duyarlılıklarımızı elektro-sazlar ve gırtlak nameleri aracılığı ile “ormancı”ların ağıtına bağlamışız. (Heyhat!)

Bağlayıp da tutsak kılmışız… (Ne gam!)

Biz, “dom-dom kurşunu” ile göbek atıp, dinlencenin eğlencesine parmak atan bir halkın ahfadıyız... (Ne yazar?)

Hüznünüzü okşayın usulca, şevkatle, sevgi ile...

Büyütün onu evladınız gibi, özenle ve hürmetle.

Bir gün, (ekmek çarpsın ki öyle) bir de bakacaksınız, ansızın, yanaklarınız kızarıverecek... Ve evet siz de, siz de kah-ka-ha’yı değil; gülümsemeyi yaşayıp, öğreneceksiniz.

Hüzün, gönlünüze ikiz kardeşini çağıracak ve beyniniz bu döllenmeyi bilincinizin kütüğüne şerh düşecek, emin olun...

- Gülümseyeceksiniz.

Görün bakın, hem de nasıl gülümseyeceksiniz...

“Kah-ka-ha”dan uzak; haykırışlardan azade, gümbür gümbür bir sessizlik içinde, ele güne karşı ve inadına:

- Gülümseyeceksiniz!

İnanın bana.

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..