Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '14

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Modern Zamanlar

Modern Zamanlar
 

Bugün bir çok insan mutsuz. Bunu  çığ gibi büyüyen Avm kültüründen ve içini dolduranlardan rahatlıkla anlayabiliyorum.
Herhangi bir avm ye gittiğinizde kendinizi yalnız ve fakat kitlelerle birlikte olduğunuzdan belki kısa süre için mutlu hissedebilirsiniz. Lüks kafeler, marka dükkanlar size başarırsan senin de olabilir dürtüsünü iteliyor içten içe.
 
Kapitalizmin ibadethanesi Avm ler. Haftasonu mutlaka ibadetini yaparsın. Hele cemaat çoksa sen de bu cemaatin üyesi olduğundan, kendini herkesle beraber hareket ettiğin, ortak zevklerinizin oluştuğu ve beraber aynı şeylerle eğlenip, hırslandığın için gönül rahatlığıyla evine varırsın.
 
Kapitalizm böyle işte.
 
Kapitalizm bizim sadece cüzdanımızı boşaltıp, sürekli mala, markaya secde eder haline getirmedi. Duygularımızı ve bireyselliğimizi kaybetmemize sebep oldu.
 
Bugün birçok insan bireysel değil. Bireysel duygularını yaşayamıyor, karar veremiyor. Herkes kitle halinde. Kitle halinde bir yerlere gidiliyor, izleniyor, okunuyor.
Eğer kapitalizm gurusu birileri şuraya gidin, bunu alın, okuyun derse bizler de onları okuyoruz, alıyoruz, gidiyoruz.
 
Kitle kültürü ile hayatımıza devam ediyoruz. Bu da kısa vadede herkesle birlikte olup, kendinizi şehir cangılında yalnız olmadığınızdan daha güçlü hissetseniz de, sonrasında, kendi kararlarınızı kendinizin almadığı, başkalarının direktifleriyle dolu bir hayatın geçiyor olduğunu görüp mutsuz olursunuz. Görebilirseniz tabii.
 
Duygularınızı kendi karakterinize göre hissedemediğiniz için içiniz bomboş oluyor. Doldurmak için best seller olmuş bir roman ya da vizyon filmlerinin birinci sırasındakini izleyip kendinize gelmeye çalışıyorsunuz. Her yaptığın eylem mutlaka liste başı olmalı ki, sen liste sonu olup dışlanmayasın. Listede başarısız olursa vay haline.
 
Safiyane duygularla ortaya çıkmış Anneler günü, kapitalizm tarafından sömürüle sömürüle, biricik annemizi, senede bir gün hatırlayıp küçük ev aletlerinden birini alarak onu yine eve ve ev işine mahkum ettiriyor.
Babalar günü, dünya çocuklar günü, kadınlar günü, sevgililer günü. 
 
Ama hayır.
 
Ben bir insan olarak yukarıdaki günlere göre mi davranacağım. Sistem ya da birileri bana hediye al diyecek ve ben senede bir gün çiçek, hediye, alacağım. 
Benim içimden istediğim zaman ya da kişinin kişisel tarihindeki, onun için özel olan bir gün de hediye almayacak mıyım? Sanki dünya toplama kampı ve biz insanlar da duygulardan, akıldan yoksun da birileri bunu yap, şunu yap diyerek bizim aklımız ve duygumuz yokmuş gibi davrandırtacak. Davrandırıyor.
 
Ben herkesten eksik kalmamak için bunları başkasının dediğini yapmak zorunda değilim. Aklım, duygularım var ve başkasının söylemi üzerinden hayatımı devam ettiremem. Bu beni olmadığım kişi yapar.
 
Bu nereye kadar devam edebilir ki? Sürekli onaylanmak için kendini bu kadar az gerçekleştirmek ve
mükemmel bi oyuncu gibi hayatını olmadığın kişi olarak sürdürmek.
 
Belki hayvanları seviyorsunuz onlara zarar gelsin istemiyorsunuz ve büyük bi çelişki olarak yunus parklarına gidip, yunus havuzunda onlarla beraber yüzdüğünüzde hayvanı sevdiğini sanıyorsunuz. Kitle sana bu iyi, cici dediği sürece hiç ama hiç bir şeyi sorgulamıyorsun. Pet shop denen işkencehanelerden, köle pazarından köle beğenir gibi, rengine, ırkına, kilosuna kadar incelediğin halde, hayvanın gözüne dahi bakmadan, bi iletişim kurmadan hayvan satın alıp, kendini hayvansever sanıyorsun. Ne yazık ki bu da aldığın çanta, kot pantolon, ayakkabı gibi. Onunla kendine prestij sağlamak istiyorsun. Çünkü o kedi, köpek, balık cinsi "moda."
 
Aslına bakarsan bu kadar sunilik, senin varlığına, varoluşuna aykırı. Çünkü bu kadar kitlesel davranırsan, emir erinden farkın kalmaz. Ne ki emir eri, kendisinin emir eri olduğunun farkında ve sonuçta kurtulacağını bilip, seviniyor.
 
80 li yıllarda ortaya çıkan Hülya Avşar bu kitle psikolojisini belki içgüdüsel belki de uyanıklığından çok güzel kullandı. Çıktığı dönemde kuşkusuz ki, onun kadar güzel bir çok kadın vardı. Fakat o her yazılı ve görsel basını gördüğünde, ben güzelim, ben güzelim diye röportajlar, geyikler millete sununca, herkes tartışmasız Hülya Avşar’ın güzel olduğunu söylüyordu. 90 larda şöyle bi bilmece vardı; York, York, York, Amerika’nın başşehri neresi? diye sorduklarında % 90 kişi buna New York cevabı veriyordu. Sen önce bi şeyi empoze et ve sonrası geliyor işte.
 
Politikada bu başka mı? Bir politikacı sürekli haktan, hukuktan, demokrasiden, hele hele Allah'tan dinden, imandan bahsediyor ve gıdaya kadar “helal” tanımlamasına giriyorsa, sen de kitlesel olarak evet yaaa diyorsun. Hele basında bellediğin bir takım köşecileri ezberlediysen, onların sözlerini tekrarlamaktan öteye bir fikrin, kendi kararın oluşmuyor. Köşe olmuş köşeci bugün kendi yararına ikna eder, yarın kendi çıkarı doğrultusunda diğer fikre itaat ettirirken ve  sen de hayatını kitlesel kitlesel sürüdürürken belki aklına ben nerde hata yaptım diye sorma ihtiyacını duymayacak kadar embesilleşirsin.
 
Soru sorma, neden, nasıl, niçin, n'oluyor  gibi soruları  belki zihninden uçmuş ve sen okuduğun köşeciler kadar var olursun.
Belirlediğin biri,  şu kötü derse, onu kötü, iyi dediğini iyi bellersin.
Fakat sen ve senin gibiler yüzünden bir çok insan  mutsuz olmak zorunda değil. 
Kapitalizm insanları düşünmeyen, sorgulamayan insan haline getiriyor ne yazık ki.

Belki sonunda duyguların  atağa kalkar da, mutsuzluğunun sebebini araştırıp kendi halinin farkına varıp silkilenirsin. Bi umut işte.

 
 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..