Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '07

 
Kategori
Kültürler
 

Modernizm yaklaşımıyla kentsel mimarinin önem arzeden binaları ve şehircilik ..

Modernizm yaklaşımıyla kentsel mimarinin önem arzeden binaları ve şehircilik ..
 

Orta Anadolu’nun kıraç kenti Ankara yaşamıma 1974 yılında misafir olarak kaldığım dayımların bulunduğu semtte izlediğim dünya kupası finalleri ile girmişti. Her sene teyzemler ve dayımlara yaptığımız ziyaretlerde kent bende hiçbir iz bırakmadan yıllar gelip geçti. Her şehrin insanda uyandırdığı bazı duygular vardır. Ankara’nın bende bıraktığı bu duyguları tıpkı haritadaki yeri gibi belirsiz ve tekdüzedir.

Bir iş nedeniyle Ankara’ya gitmem gerektiğinde bu duygularım ve çocukluğumdan kalmış önyargılarımı bir kez daha şehir ve insan açısından değerlendirme fırsatı buldum.

Gidişte İstanbul’daki yoğun tempom ve sabahın erken bir saati olması nedeniyle yolculuğun neredeyse tamamını uyuyarak geçirdim. Uyandığımda Ankara’nın girişinde AŞTİ tabelası (bu isim bile bir binayı yerle bir etmeye yeter) ve çevre düzeni kasabadan bozma bir kır kentine girdiğim yönünde hislerimi güçlendirdi.

Yeni yerleşim birimleri olmasına karşın terminale girene kadar zevk ve estetikten yoksun, bina, yol ve düzenlemeler bir başkentten çok kırsal yörede bir kasaba izlenimi uyandırdı bende. Girişte bir kente ait olabileceğini düşünülecek simgesel bir eserden yoksunluk kenti daha da fakirleştiriyordu sanki.

Terminaller bir kentin en çok yaşayan binalarıdır. Onlar bir kent adına size hoş geldin ve güle güle diyen karşılama mekanlarıdır. Kent mekanlarını düzenleyenler için AŞTİ’ye benzer boyutta devasa, işlevselliğe kurban edilmiş ve beton bloklardan lök diye şehrin şimdi neredeyse tam ortasına konuvermiş böyle kaç bina vardır merak ettim. AŞTİ den söz ediyorum.

Terminal binası yapım yılı çok eskiye dayanmamasına rağmen gerek mimarisi, gerek kullanılan beton malzemesinin yoğunluğu, ışığın kullanış biçimi nedeniyle kentin nerdeyse karanlık, soysuz ve kimliksiz bir yapısı haline gelmiş. Yapının devasa büyüklüğünden öte hiçbir özelliğinin hatırda kalamaması, her yerde hakim şekilde kullanılan gri ve betonarme özelliği nedeniyle insana boğulacakmış hissi veren eski Sovyet sistemi binalarından bir örnek olarak insanda bir an önce orayı terk etme isteği uyandırıyor.

Ankara iki şey nedeniyle çok şey kaybetmiş, birincisi tarihsel bir dönüşümü yaşayıp modern bir çözüm bulabileceği projeler köylülüğe kurban gitmiş. İkincisi iş becerme ve fiziki başarı adı altında bir kent, bir dönemi hiçbir mimari eser ortaya çıkaramadan bir sembol yaratamadan geçirmiş.

Bir binada modernizmi nerelerde aramak gerekiyor? İşlevselliğinde? Estetiğinde?

Yukarıdaki örneğe benzer bir kimliksizliği Ankaray adı verilen metro sisteminde de gözlemek mümkün. Gelecek kuşaklara kalabilecek bir kent çözümü bölgesel, yöresel ve ulusal hiçbir iddia içermeden öylesine yapılıvermiş. Her şey insanların o bölgelere çabucak gelmeleri ve gitmeleri üzerine kurulmuş. Nefes bile alamayan bir tasarruf abidesi yaratılmış.

Siyasi düşüncelerin ve inançların bir kentin yönetilmesini nasıl renksizleştirdiği ve silikleştirdiğini görmek isteyen herkes Ankara’yı görmeli. Bir ülkenin başkentinde her şey gri, her şey kimliksiz ve avam. Büyük bir fırsat kaçmış gibi görünüyor işin ilginç yanı bir gün içinde yollarda karşılaştığınız insanlar bile renksiz ve heyecansız.

Sakal traşımı yapan berber, Ankara, gizli varlıkları olan en çok sayıda insanı barındıran bir kent demişti Ankara için. Varlıklarını harcama hayalleri bile olamayan insanlar.

Bence Ankara halkı önümüzdeki ilk seçimde artık işbitirici değil estetik değerleri olan kenti bir dünya kentine çevirecek projeleri ve vizyonu olan bir belediye başkanı seçmeli. Halk bugünkü başkanı da herhalde meclise gönderir. Çünkü renksizliğin şu an kavramsal olarak bulunabileceği yegane yer orası.

Bir kentin gizli feryadını, bir tarihin isyan edişini gördüm Ankara’da geleneklerimizden gelen ustalıklar, modern mimarlık ve inşaat tekniğindeki gelişmeler göz ardı edilerek orada bir inanç sistemi kendi kapalı dünyasını yaratmış. Yazık olmuş.

Günümüzün modern kentleri artık binaları sadece işlevlerine dayanarak yapmıyorlar. Binanın kendi çözümlerini dikkat çekici bir turistik çözüme dönüştürüyorlar. Müzeler en modern tasarımcılar tarafından neredeyse binasının gezmeye gidilebileceği yerler olarak tasarlanıyorlar.

Bu örneklerden çokça sıralamak mümkün. Fakat kaybedilen zaman, harcanan emek ve bir şehrin yok oluşu, silikleşmesi ve insanların o kenti bir inancın oyuncağı haline getirecek birine yönetimini teslim etmesi öylesine acı ki.. Acıma hislerim bile yok oluyor inanın.

Bu hislerden beni koparan iki şey ise karanlık ve kült binadan İstanbul’a doğru hareket etmekte olan bir otobüste olmam ve bu otobüsteki şöforden, yardımcılarına ve hostese kadar işlerini yapıyormuş gibi değil, gerçekten gönül vererek yapmış olmaları. Çok şaşırdım ve gurur duydum. Hiç biri işini geçici yapıyormuş gibi yapmıyor ve ihtiyacınız olan şeyleri gereksiz kibarlık gösterisine gerek duymadan size sunuyorlardı. Metro Turizmi yarattıkları bu hizmet kalitesi ve yaklaşımlarından dolayı kutluyorum.

İşin bir ilginç yanı da otobüs içinde hizmeti yürütenleri ilk kez düzgün Türkçe ile aksansız konuşuyor olmaları ve yaptıkları işi iş olarak benimsemiş olmalarıydı.

Sonsöz: Ankara’nın her anlamda sanat ve estetikle uğraşan düzgün insanlarını o karamsar blokları ısıtacak faaliyetlerde bulunmak üzere oralarda görmek istiyorum. Müzisyenler, tiyatrocular, dramacılar, organizatörler kısaca herkes bugün ölü olan o alanları yaşatacak faaliyetlerini oralara taşımalılar.

Bir dakika bile kaybetmeden sevgili ülkemin başkentini modern bir belediye başkanına teslim etmek için bugünden çalışmalara başlayın. Eskisine bir teşekkürü unutmadan.
 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..