Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '07

 
Kategori
İnançlar
 

Modernleşmenin önündeki engel: Araplaştırma ve İlyas Dedem..

Modernleşmenin önündeki engel: Araplaştırma ve İlyas Dedem..
 

Bugün bu coğrafyada yaşananları yaşamak ve içinde olmak mecburiyetinde değiliz


65 Yaşında yüzünü çeviren her zaman bakımlı ve belirli uzunlukta tuttuğu ak sakalları ile İlyas Dedem masallardan çıkıp gelivermiş bir kurtarıcıya, bir meleğe benzerdi. Babamla olan bütün çatışmalarımızda yüzümüzü ona döner, evimizden iki sokak ötedeki evine bir koşu giderek onun geniş huzuruna ve hoşgörüsüne sığınırdık. Hiçbir açıklama istemeden dilediğimiz kadar orada kalır mevsim meyveleri başta olmak üzere hiç eksilmeyen ikramlarıyla kendimizi olağanüstü bir koruma içinde hissederdik.


Tek ve en ağır çatışmasını iki kez geçirdiği mide ameliyatından sonra doktorların sigarayı yasaklamak istemelerinde doktora karşı takındığı tavırda görmüştük. Sessiz bir direnişle tabakasını çıkarıp tütününü sarmaya ve büyük bir keyifle öldüğü güne kadar sigarasını tüttürmeye devam etti.


Anneannem gelen ölümü gördüğü halde bir kez bile sigara konusunda onun üzerinde bir baskı veya yasak kurmaya kalkışmadı. Kaderin sessiz kabullenişinin getirdiği vakarla dedem vazgeçmediği duruşu ve kararları ile öldüğü zaman, ne yazık ki ben onun cenazesinde olamadım. Onun ölümünü hiçbir zaman kabul edip tam olarak alışamadım.

Ne zaman yaşadığım şehre dönsem verandasında onu sigara tabakası ve meyve tabağıyla bana gülümserken beklediğini sanırım. Bu ölüm gerçeğini kabullenmeden onun sessiz ve derin korumasında ben yaşamımın en problemli kararlarını bile onun beni saran hoşgörüsüne dayanarak aldım. Başka bir zamandan gelmiş geçici bir görevini doldurur gibi günlük yaşamını kabul edişi gözlerimin önünden bir an olsun gitmedi.


Dedem, inançlarını yaşarken, onun kurallarını ve ibadetinin gereklerini yerine getirirken, huzur içinde kutsal kitabı okurken sadece kişisel bir seçim ve kabulleniş içinde kendine dönük olurdu. Onun inançları konusunda dışarıya baskı, telkin yaptığını hiç görmedim. Onun inançlarından süzülüp gelen öyküleri geceler boyu dinlemeye doyamazdık. Her biri derin dersler içeren bu öykülerin büyük bir çoğunluğu bizi korkutur ve geceleri uykumuzu kaçırırdı.


Bu öykülerin hiçbirinde ölümün bir gereklilik ve ceza olarak yer aldığını hatırlamıyorum. Yaşadığı, inandığı değerlerin ve bize mesaj olarak vermek istediklerinin bu müthiş akışı olan öykülerin içine serpiştirildiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Bugün bile yaşam karşısında gerçekleştirebildiğim bir çok duruşun bu inançlı adamın öykülerinde saklı olan değerlere dayandığını görüyorum.


Bugün yaşananlara baktığım zaman bu yaşadığı zamanın ötesinden gelmiş gibi duran İlyas Dedemi bir kez daha rahmetle ve sevgiyle anıyorum. Bana bu coğrafyanın, Türklerin inançlarını yaşama biçimini deneyimleten, karşısındakini hemen bugün değil ama yarın ve gelecekte örnek yaşamı, öyküleri ve davranışları ile şekillendiren bu sevgili insanın inançlarını yaşama şeklinin nasıl olup ta bugün değiştirilmek istendiğine şaşıyorum. Orta Asya’dan günümüze bu coğrafyada yaşayan toplumların hiçbir zaman Arap kültürüyle, yaşama ve inançlarını yerine getirmesiyle ortak bir yanı olmamıştır.


Dayatmacı, savaşa ve top yekun yok etmeye yönelik inancın yerine getirilmesine inanan Arap toplumsal kültürü ile Anadolu kültürü asla birbirine karıştırılmamalıdır. Anadolu insanı bu inanca getirdiği açılımla modernlik yolunda hem inancını yaşayarak hem de modernliğin gereklerini yerine getirerek cevap vermiştir. Toprağında yaşayan diğer inanç sahiplerine daima saygılı olmuş ve kapsayıcı, koruyucu davranmıştır. Onların tamamını “Bir” in parçaları kabul etmiş ve bağrına basmıştır.


Bu coğrafyaya inanç savaşlarını, bozgunculuğu toptan yok ediciliği sokmamış yürütmek zorunda olduğu savaş ve kavgaları bile bir asalet ve derin bir kavrayıcılıkla yapmıştır. Fetihlerinde –özel durumlar dışında- yaşama ve inanç haklarına saygı göstermiştir.

Şimdi ise toplumumuz ölüm ve intikamın kol gezdiği bir coğrafya ile kardeş gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu coğrafya ile Araplar hiçbir zaman kardeş ve ortak davranma içine girmemişlerdir.


Araplar toplumumuzu her zaman inançlarını sulandıran bir düşman olarak görmüş gerektiğine inandıkları bütün durumlarda düşmanlarla işbirliğinden ve ihanetten kaçınmamışlardır. Tek bir amaçları olmuştur. İnançlarını aynen onlar gibi yaşamaya bizi mecbur bırakmak. Baskı ve kanunla belirli bir inanca mahkum etmek. Yani kan, gözyaşı ve ölüm… Toptan yok ediş, intihar saldırıları, her işte gerçekleşen özensizliği bu topluma da geçerli kılmaya çalışmaktadırlar.


İktidarı ele geçirdikleri örnek ülkelerdeki gelişmeler göz önündedir. Yeni kuşaklara İlyas Dedemin öykülerine benzer öyküler anlatma zamanı gelmiştir. Bu öykülerin ana konusu ise bu coğrafyada yaşayan hiçbir topluluğun Araplarla kardeşlik bağının olmadığıdır. Tek benzer şey adı aynı olan ama uygulaması dağlar kadar farklı inançları ve onu yaşama biçimleridir.


Bugün bu coğrafyada yaşananları yaşamak ve içinde olmak mecburiyetinde değiliz. Bosna’da toplu katliamlarda kılını bile kıpırdatmayanlar bugün siyasi hedeflerine uyduğu için her gün kalkışma denemeleri yapmaktadırlar. Bu savaş bizim savaşımız değildir. Biz herkese yeterince mesafeli durmalı ve uyarıcı olmalıyız.

Yazının ve fikrimin hiç bir yerinde bir topluluğa karşı ayrımcılığı savunmuyorum. Yeni yüzyılın her ırkı ve etnik grubu kapsayacağına inanan birisi olarak en son yapacağım şey ırkcılıktır. Bahsettiğim "Türkler" bir coğrafi bağlamda yaşanan modernitedir. Her ne kadar kabul edilmese de Avrupa ve Amerika karşısında değeri farkedilmese de bugün bu coğrafyanın moderniteye ve özgürlüğe, hoşgörüye yaptığı katkılara dikat çekmek gerekliliğidir.

Bu coğrafyanın oluşan modern kimliği klasik aşağılık kompleksiyle bir türlü aidiyete oturamamıştır. Bir şeyin hakkını vermek dönemi gelmiş te geçmektedir çünkü elden çıkma tehlikesi baş göstermiştir.

Kabul edilsin veya edilmesin Türklerin modern yaşama katkılarını, dönüşümlerini ve kendi iç sürecindeki devrimi bunun farkında olanlar olarak ortaya koyma zamanı gelmiştir. Dedem modern türk yaşamının ve toplumsal kültürünün en ince mesajlarını yaşamı boyunca verdi ben de gördüklerimi yazıya döktüm.

Bu durum Arap, Alman, İngiliz kültürlerinde olmayan bir bağlam ve duruşa dikkat çekiştir.

Araplaşmanın moderniteye karşı oluşturduğu tehlikelerden dikkat çeken ben aynı zamanda şekilsel batıcılığa, Amerikanlaşmaya, İngilizleşmeye de karşı da dikkat çekmekteyim. Daha üst kimlik modernitesi olan bu coğrafyanın AvrupaTopluluğu’na yamanması fikrine de çok sıcak yaklaşmıyorum.

Görüldüğü gibi bu yaklaşımlarda ırktan daha çok toplumsal kültürler ve modernite söz konusu olmaktadır. Olan bir şeyi red aidiyetin reddidir, kimlik kaybı demektir, uzun dönemde toplumsal travma ve kişilik bozukluğu yaratır. Bu farkı fark ederek bu coğrafyanın modernitesinin ve toplumsal yaşam deneyiminin hakkını vermemizin adını koymamızın zamanı geldi.

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..