Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

mustafa kemal büyükmıhcı

http://blog.milliyet.com.tr/mihci47

13 Eylül '15

 
Kategori
Öykü
 

Mona bölüm - 20

Mona bölüm - 20
 

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...


Ali ve Hars’ın Mars macerası
 
“Tüm varlıkların yok olacağı, açılmış boyutların dürüleceği ve yeni bir düzeni tetikleyecek güne yaklaşıyoruz.”
 
Zamanında Mars’dan göç etmek zorunda kalan Azor’lular boylar halinde derin uzaya açılmışlardı. Bu evrende kalmayı tercih eden 13 üncü boy dışındakiler, kalabalık ve kavgalı evrenden kurtulup daha sakin ortamlar bulabilme ümidi ile paralel evrene atlamışlarsa da yanılgılarının sonucu çok acı olmuştu; oradaki üstün bir uygarlık aman vermemiş, sadece 12 nci boy geri dönebilmişti. Kovuldukları paralel evrenden edinebildikleri teknoloji bu evrendeki uygarlıkların çok ötelerindeydi. Geri dönenler bu kazanımları ile her türlü yaşam formuna bürünebiliyorlardı; Mars çekirdeğinin yeniden onarılmasında ve eski mavi atmosferlerinin geri kazanılmasında da sona yaklaşmışlardı.
 
Azor’lular, Güneş sisteminde o zaman bulunan gezegenlerin isimlerini “A” harfi ile başlatmışlardı; Mars’ın ismi Azor, Dünya’nınki ise Arz’dı. Göçten önce Mona, Azor’luların yapay bir uydusu idi; Arz’ı hazırlamak ve korumak amacıyla donatılmıştı. Mona’nın yörüngesinden çıkıp Dünya’dakileri nesiller boyu ürküten sabit bir konuma oturması, göçten sonra ortaya çıkan bir sistem arızası nedeniyleydi. Yeniden eski yörüngesine döndürülüşü ise Olap’lıların dediği gibi değildi; gerçi onlar da bu işe kalkışmışlar ama asıl düzeltmeyi geri dönen Azor’lular yapmıştı.
 
Volkan ve Kasırga Mars’a yaklaştıklarında bir çekim alanına yakalanarak Mars’ın derinliklerindeki Azor dünyasına ışınlanmışlar; büyük bir holde havada asılı tutuluyorlardı. Ali ve Hars daha kumanda koltuklarından kalkmaya fırsat bulamadan, Dünya’da son birkaç yıldır yetiştirilmekte olan bal arılarına benzer, canlı mı yoksa robot mu olduğu belirsiz binlerce minik varlık, gemilerinin her tarafını sarmıştı. Kondukları yerde yıldız görüntüsüne benzer küçük beyaz parlak ışıklar çakıyordu. Ne yaptıklarını anlamakta gecikmediler; her iki geminin dış gövdelerindeki hasarlar, kritik düzeye inmiş olan güç santralları ve silah sistemleri süratle onarılıyordu, diğer hasarlı donanımlar ise bir anda canlanmıştı. Onarımı tamamlayan varlıklar bu sefer Ali ve Hars’ın etrafında neredeyse dokunacak kadar yakınlıktan müzikal sesler çıkararak dönüp durmaya başlamışlardı. Ali ve Hars, şimdiye kadar hiç tatmadıkları duygular içerisinde sanki sarhoş olmuşlar; varlıklar ayrılıp giderlerken de arkalarından onlara teşekkür edercesine garip bir hisse kapılmışlardı. Ne olup bittiğini aralarında konuşurlarken ekranlarında, altın rengi uzun saçları ve iri yeşil gözleri ile eşsiz güzellikte genç bir kadın duruyordu; konuşurken içe işleyen berrak rahatlatıcı bir sesi vardı:
 
“Aramıza hoş geldiniz Arz’lılar. Adım Benil, 12 inci Azor boyunun cedisiyim, sizin deyişinizle bir anlamda başkanıyım. Birazdan Azor meclisinde olacaksınız, sizleri bekliyorlar.”
 
Ekranları karardıktan kısa bir süre sonra kendilerini büyük ve kalabalık bir anfinin ortasında yanlarında Benil ile birlikte buldular, etraflarında onlarca meraklı gözler ve gülümseyen suratlar vardı, uzaktan hepsi Benil’i andırıyorlardı, sanki beyaz kumaşlara sarınmış gibiydiler, önde oturanlardan görebildikleri kadarıyla ayakları da çıplaktı. Sessizliği Benil bozmuştu:
 
“Sevgili kardeşlerim, çok uzun süreden beri geriden destekleyip izlediğimiz Arz’lılarla bu kadar yakınlaşmamıştık değil mi? Bakın şimdi yanımızdalar, korku ve endişeleri giderildi ama gördüğünüz gibi merakla dolup taşıyorlar. İzninizle sözü önce Ali’ye bırakıyorum; eminim diyecekleri, sohbetimizin güzel bir başlangıcı olacak. Hadi Ali! Kulağımız sende.”
 
Ali, o anda ilk aklına gelen soruyu yapıştırmıştı: “Hepiniz kadın mısınız?”
 
Benil, anfiyi saran şen şakrak gülüşleri işareti ile durdurmuş, elini Ali’nin omzuna koymuştu: “Gördünüz mü Ali’yi? Böyle bir soruyla başlayacağımızı ben de beklemiyordum... Hayır Ali! Şu anda o formdayız.”
 
Hars, söze balıklama daldı: “Sanki kopyalanmış gibisiniz, bu güzelliğinizi neye borçlusunuz?”
 
Bunu, anfinin yukarısındaki koltuklarda oturan bir Azor’lu yanıtladı: “Bu bizim de en beğendiğimiz formumuz Hars.”
 
“Şu gemilerimizi onaran, sonra etrafımızda dört dönenler de sizler miydiniz?
 
Bu kez cevap, bir başka Azor’ludan yükselmişti: “Evet Hars, işlevlerimize uygun forma bürünebiliyoruz.”
 
Ali, Olap animasyonunu hatırlamıştı: “Madem 12 nci boysunuz, göç eden diğerlerine ne oldu?”
 
Bir başka Azor’lu, soran gözlerle Benil’e bakarak karşılık verdi: “Nereden biliyorsun Ali?”
 
“Zamanında Olap’lılar göstermişlerdi.”
 
Benil, göç maceralarını anlattıktan sonra sözlerini şöyle tamamladı: “Yeni yeteneklerimizle döndük, Azor’u eski maviliğine büründürüyoruz, mutlu sona az kaldı.”
 
Harsi yine takılmıştı: “13 üncü Boyunuza ne oldu peki?”
 
Benil’in yanıtı gecikmedi: “Onlar bu evrende kalmayı tercih etmişlerdi, sonra izlerini kaybettik, biz de bilmiyoruz.”
 
Ali araya girdi: “Tek bir evren biliyorduk, ne kadar daha var?”
 
Benil sürdürdü: “Açılmış boyutları farklılıklar gösteren zaman mahkümu sayısız evrenler var; onlar da yaratılmış tüm varlıklar gibi doğuyor ve ölüyor.”
 
“Bizdeki “Aydınlık önderleri” yeniden diriltilmeye açılacak toplu bir sondan bahsederlerdi.”
 
“Doğru söylemişler Ali; onların kaynak kitaplarını biz de biliyoruz. Tüm varlıkların yok olacağı, açılmış boyutların dürüleceği ve yeni bir düzeni tetikleyecek güne yaklaşıyoruz.”
 
Hars’ın “Dünya’daki Tapınağı siz mi yapmıştınız?” şeklindeki sorusunu bir Azor’lu yanıtladı: “Haklıymışsın Cedi, Merakları o kadar yoğun ki soru yağmuru altındayız adeta… Evet Hars! Hatta Mona’yı da, o bizim yapay uydumuz, ikisini de sizin için yapmıştık.”
 
Benil tamamladı: “Göçten sonra bozulmuş, dönünce düzelttik Hars.” 
 
“Madem öyle, savaşta neden suskun kaldı? Bizim oradaki üssümüz de çalışmadı. Acı yenilgimize neden göz yumdunuz Sayın Cedi?”
 
“Zamanı gelince anlayacaksınız… Bir de şu kristal piramitiniz, bize ait değil; Kasırga’nın eski sahibi olan antik Manta’ların çok önceleri yönettiği ve hatta bazılarını da zaman zaman desteklediği atalarınız yaptı.”
 
Ali devreye girdi: “Dünya’daki dostlarımızla temas kuramıyoruz, onu da siz mi engelliyorsunuz?”
 
“Evet, sizin NAROB iletişimi çok ilkel, Manta’lar rahatlıkla yakalar. Azor’daki işlerimizi bitirmeden gizliliğimizi riske atamayız.”
 
Bu yanıt Hars’a mantıksız gelmişti: “Siz çok daha üstün değil misiniz?”
 
Bir Azor’lunun “Manta’ların bizleri bulması evrendeki diğer gaddar uygarlıkları da buraya çeker,” şeklindeki cevabını Benil’inki izledi: “Yine de bize zor değil ama evrende gelişen uygarlık dengesini bozmaktan kaçınıyoruz. Kötülerin birden bire azalması, zayıf karakterli bazı iyileri yoldan çıkarabiliyor.”
 
Başka bir Azor’lu da ekledi: “Bozulan denge ayrıca gelişimi de frenleyebiliyor, öyle değil mi Cedi?”
 
“Doğru, böyle bir testi bu evrene geri dönünce yapmıştık, bize iyi bir ders oldu.”
 
Ali’nin merakı devam ediyordu: “Bize ve gemilerimize neler yaptınız? Kendimi çok değişik hissediyorum.”
 
Hars’ınki de öyle: “Ben de; sanki tonlarca ağırlığı bir çırpıda kaldırabilirim gibi geliyor, hiç böyle olmamıştım.”
 
Benil, tekrarlanan Azor’lu gülüşleri bir süre beklemişti:  “Artık o iki gemi ile Manta’lar, karşınızda hafif kalacak. Sizlere yüklediğimiz yetenekleri de zamanla fark edecek ve olumlu yönde kullanacaksınız. Yalnız, Hars’dan ufak bir kuşkum var, deli doluluğunu yönetebilirse ne âlâ.”
 
Hars’ın şaşkınlığı yüzüne vurmuştu: “Vay canına yahu! Bizi bizden iyi biliyorlar.”
 
Benil sürdürdü: “Haa, neredeyse unutuyordum, acıktıysanız sevdiğiniz şeyleri getirtebilirim.”
 
Hars’ın “Ben tıka basa dolu gibiyim, teşekkür ederim!” şeklindeki yanıtını Ali’ninki izledi: “Ben de öyle; bu da mı sizden yoksa Benil?”
 
“Evet işte! Yeteneklerinizden basit biri bu!”
 
Bir Azor’lu açmaya çalıştı: “Uzun süre acıkmayacaksınız; sizin artık yegâne gıdanız su.”
 
Benil ekledi: “Acıktığınızda, arzuladığınız tadı hayal ederek su içmeniz ve ellerinizin ilk ve son parmaklarını birkaç saniye birleştirmeniz kâfi.”
 
Hars bir tuhaf olmuştu: “Nası yani? Su ile doyulur mu? O kadar enerji ihtiyacımızı su mu verecek?”
 
Bunu aynı Azor’lu yanıtladı: “Evet Hars! İçinizdeki, sudan ihtiyacınız olan elementleri ve organik bileşikleri üretecek.”
 
“Sindirim sistemimiz ömür boyu tatil yapacak desene!”
 
Benil söze girdi: “Bir anlamda öyle, yükü hafifleyecek, artıklarınız da azalacak.”
 
Ali, konuyu değiştirmek istedi: “Sayın Cedi! Dünya’da kalanların ne âlemde olduklarını da biliyorsunuzdur?”
 
“İyi haber: dostlarınız Tapınak altındaki Muur’un yaptırdığı korunaklı bir sığınakta; kötüsü ise Umut, Manta’lar onu dönüştürdü, kayıtsızca zulüm yapıyor, altta kalan eski Umut ise bazen Ziza’yı sayıklıyor.”
 
Ali başını eğmiş, meraklı bakışlar altında Ziza’yı düşünmeye dalmıştı; birkaç kez romantik dakikalar yaşamışlardı ama Umut’la yakınlığına bir türlü alışamamıştı. Onun iki arada bir derede kalmasını istememiş, duygularını olabildiğince bastırmıştı. Şu anda onu çok özlüyordu, savaş sırasında kimbilir ne zorluklar yaşamıştı, keşke yanında olabilseydi. Bu düşten sıyrılmak için başını silkerek kaldırdığında karşısındaydı; elindeki bir cihazla sanki yürüyormuş vaziyetteydi, o da şaşkındı:
 
“Ali… Hars… Ne oldu? Neredeyim ben? Bunlar da kim?”
 
Benil,  hemen yaklaşarak Ziza’nın ellerini tutmuştu: “Sen de hoş geldin Ziza, rahat ol korkacak bir şey yok. Ali çağırdığı için buradasın.”
 
Ziza, yine de çok ürkmüş, Benil’in elini bırakmış, Ali’ye sarılmıştı, ağlıyor ve kesik kesik konuşabiliyordu: “Çok kaybımız oldu Ali… Yıllardır emek verdiğimiz onca yapı yıkıldı, dostlarımız ve bir avuç insan sığınaktayız… Umut değişti, Manta kölesi oldu, hepimizi düşman biliyor, sizlerden de haber alamadık.”
 
Ali, Ziza’nın başını okşayarak karşılık verdi: “Artık üzülme, hepsi geride kaldı, şimdi artık top bizde.” 
 
Ziza, buu kez de Hars’a sarılmıştı: “Sizleri çok özledik, ne olur bir şeyler yapalım.”
 
“Rahatla Ziza, sil gözyaşlarını! Rövanşımız çok ağır olacak emin ol, hepsini o bir damla yaşında boğacağız.”
 
Benil de yatıştırıcı sözlerden sonra Ali ve Hars’a anlattıklarını özetledi. Hars’ın son dedikleri ve yüz ifadesi ise kaygısını artırıyordu, yüzünü biraz buruşturmuştu: ““Kötülüğü son ana kadar iyilikle bertaraf etmek, cezalandırırken bile zulümden uzak durmak”, bizim sımsıkı koruduğumuz ilkelerimizden bir tanesi. Yardımımızı istiyorsanız, siz de aynısını yapmalısınız.”
 
Ziza anlayamamıştı: “Sığınakta hepimiz intikam duyguları ile yanıp tutuşuyoruz, dediğinizi nasıl başarırız?”
 
Bir Azor’lu ön sıradaki yerinden doğruldu: “Ali ve Hars’ı yapılandırdık; seni ve mayası uygun olan kişileri de kaptan olabilmeleri için dönüştürmeyi düşünüyoruz. Diğer dostlarınızı savaştan ve gaddarlıktan uzak tutmalısınız.”
 
“Mayamın uygun olduğunu nereden anladınız?”
 
Benil’in yanıtı gecikmedi: “Biz biliriz Ziza, hepinizi yıllardır izliyoruz.”
 
Bunu Hars’ın burukluğu izledi: “Bende yanıldın galiba Sevgili Cedi? Demin ki yüz ifadenden öyle hissettim.”
 
“Kin ve nefret gibi bazı zararlı duygularını bastırmakta zorlandığını görüyorum; bunlarla özel yeteneklerini kullanamazsın haberin olsun!”
 
Burukluğunun yerini kızgınlık almıştı: “Uyarına teşekkür Benil! Olabildiğince dikkat edeceğim,  yoksa kötü sürprizler beni daha çok bozar.”
 
Ali, konuşmaları bir çare arayışına yönlendirmek istedi: “Bir plan hazırlamalıyız bence. Sığınakta neler yapılıyor Ziza?”
 
“Şimdilik sadece araştırma; Mona’ya ve buraya sonda yolladık. Savaşta, Mona’nın neden suskun kaldığını ve Mars’dan gelen ışınları merak etmiştik.”
 
Hars söze girdi: “Oradaki imkânlar nasıl? Bir şeyler yapılabilir mi?”
 
“Muur, zamanında hiçbir şeyi atlamamış, pek bir eksiğimiz yok. Saklayacak yerimiz olsa bir donanma daha yapabiliriz.”
 
Bir Azor’lunun “Yaptığınız her gemiyi Mona’daki üssümüze anında nakleder ve daha da güçlendiririz,” şeklindeki cevabını Benil’in daha ilginç sözü izledi:
 
“Zaten çok fazla gemiye ihtiyaç duymayacaksınız.”
 
Hars’ın kafasında uçuşan parçalar yerine oturmaya başlamış gibiydi: “Eh! O zaman, Manta’ların nerelere yayıldığını bilmemiz lazım, Sayın Cedi!”
 
“Henüz farkında değilsiniz ama tüm bilgiler size ve gemilerinize yüklendi… İçinizdeki, hangi el hareketi ile neleri yapabileceğinizi gösteren kılavuza, duyabileceğiniz kadar bir sesle “Azor” diyerek sağ elinizin işaret parmağını biraz yukarda tutup erişebilirsiniz… (Şaşkın sözlere meydan vermeden devam etti) Sizi şimdi sığınağınıza ışınlayacağız, gemileriniz bir süre daha burada kalacak. Bizle nasıl temas kuracağınız kılavuzunuzda var. Hepinize başarılar dileriz; unutmayın, en amansız düşmanınız içinizdeki zararlı duygular. İhtiyar delikanlı Muur’a da sevgilerimizi iletin…
 
Toplam blog
: 112
: 152
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

ODTÜ'lüyüm, makina yüksek mühendisiyim, vicdanı rahat bir memur emeklisiyim, iki çucuk babasıyım,..