Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

mustafa kemal büyükmıhcı

http://blog.milliyet.com.tr/mihci47

01 Kasım '15

 
Kategori
Öykü
 

Mona bölüm - 22

Mona bölüm - 22
 

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...


Dünya-Azor-Olap koalisyonu evren devi
 
GOSA’yı inşa ediyor.
 
“Siz de sınava tutulanlardansınız.”
 
Kendine gelen Umut’un görkemli bir karşılamayla dönüşünün ardından, savunmaya ve yeniden yapılanmaya yönelik hummalı çalışmalarla bir yıl geçmişti. Mars mavileşmiş, Azor’lular gizlenmeyi kaldırmışlardı. Dünya’da, savaşın ve eski Umut’un sebep olduğu yıkıntılar üzerinde, uygarlığın yeniden nasıl yeşertileceğine dair planlar yapmak üstün teknolojik imkanlara rağmen kolay değildi. Eskilerden çıkarılan dersler, niyetler ve tercihler arasında bocalanıyor; Fermi ve Muur’un gayretleri, hatta hayatta kalan “Aydınlık önderlerinin” çabaları çoğunluğun ortak çözümlerde buluşturulmasında yaya kalıyordu.
 
Dünya ve Güneş sistemi Manta kalıntılarından temizlenmiş; Mantalar, Orion kuşağındaki zafer sonrasında yapıldığı gibi hafızaları silinerek, evrenin sınırlarındaki ilkel bir gezegene sürgün edilmişlerdi. Hafıza silme işlemleri sırasında gözlenen derinlerde kalmış Manta anıları Azor’luların irkilmesine neden olmuştu: Mantalar, 13 üncü Azor Boyu idi; karşılaştıkları uygarlıklara uzattıkları barışçı ellerinin tokatlarla yanıt bulması onları bir biçimde evrimleştirmiş, gaddar bir ırk haline dönüştürmüştü. 13 üncü Boyun bu hazin akibeti ve Azor’luların savunma amaçlı da olsa bilmeden türdeşlerine yaptıkları, Başkan Benil’i ve meclis üyelerini derinden yaralamıştı. Şimdi 12 inci Boyun yegane üstünlüğü, paralel evrenden edindikleri teknoloji idi; aksi takdirde iki Boy, kazananı olmayan bir savaşla evreni cehenneme çevirebilirdi.
 
Başkan Benil, yeni bir tatsız sürprizle karşılaşmamak için evren taramalarını yoğunlaştırmıştı; Güneş sistemine yönelen herhangi bir tehdit gözlenmiyor ve hiçbir Manta gemisinin izine rastlanmıyordu, sanki buharlaşmış gibiydiler. Eski koalisyonu üçlü işbirliğine dönüştürerek sürdürmek için, Olap’lılarla yeniden temas kurulmuş, detayları görüşmek üzere korundukları gezegene, Veli ve Benil’in yardımcısının eş başkanlığında bir Arz-Azor heyeti gönderilmişti.
 
Muur’un Azor teknolojisini de kullanarak Tapınak bölgesinde yeni yaptırdığı görkemli ARZ-UM merkezinin bahçesinde hep birlikte son gelişmeleri gözden geçiriyorlar, arada bir de güneşin ve havuzun tadını çıkarıyorlardı. Söz Beni’deydi:
 
“Sevgili Muur! Türdeşlerimizin şimdi karşımızda olmasına tahammül etmek çok zor... Mutlaka bize yaraşır bir çözüm bulmalıyız.”
 
“Evet! Ama ne oldu bunlara? Sizin gibi başka bir evrene geçmiş olmasınlar?”
 
“Zamanında istememişlerdi ama yapabilirler... Bir nedenleri olmalı.”
 
Umut araya girdi: “Diğer evrenleri gözleyemez miyiz Benil?”
 
“Hayır Umut! Bizimki ile komşu olanların sayısını bile bilmiyoruz. Biz de rastgele gitmiştik zaten.”
 
Ali’nin bir önerisi vardı: “Hazırlıklarımızı güçlendirelim, diğer uygarlıklar ile de işbirliklerini artırıp bekleyelim.”
 
Muur bunu onaylıyordu: “Doğru söylüyorsun oğlum, beklemekten başka çaremiz yok... Bu bize belki de, yıkılmışların yerine daha iyilerini koymak ve hayalimizdeki düzeni kurmak için bulunmaz bir fırsat.”
 
Hars da aynı fikirdeydi: “İçerisinde hainliğin ve gaddarlığın barınamayacağı bir yeni Dünya düzeni kuralım... Babamın, Gölgeli’lerin, MERNA’nın ve istemiyerek de olsa Umut’un yaptıklarını unutamıyorum. Ne dersin Muur?”
 
“Barışa ve güvene dayalı bir düzeni elbette hedefleyelim ama seninki, pratiği mümkün olmayan güzel bir hayal Hars.”
 
Konuşmalara Fermi hoca da katıldı: “İlk insandan bu yana, iyiler hep azınlıkta kalmış; Azor’lular hakkında siz ne dersiniz Sevgili benil? “
 
“Kötü yanlarımızı hala yok edebilmiş değiliz.”
 
Fermi, ciddi bir ifade ile sürdürdü: “Yok edebileceğinizi de zannetmiyorum, siz de sınava tutulanlardansınız.”
 
Umut anlayamamıştı: “Bu ne demek şimdi?”
 
Bunu Hars yanıtladı: “Artık ben bile kavrayabiliyorum Umut; senin de hocanın tezgâhından geçmen lazım.”
 
Benil toparlamaya çalıştı: “Uyarınız beni duygulandırdı Sayın Hocam. Benimki sadece bir dil sürçmesi, kötü yanımıza olabildiğince fırsat vermemeyi kastetmiştim.”
 
Ali ise biraz takılmak istedi: ““Aydınlık önderlerinin”  kitabını artık sen de okusan kardeşim.”
 
“Onu Ziza’da her fırsatta öğütlüyor ama elim pek gitmiyor nedense.”
 
Fermi atıldı: “Fırsat buldukça seninle sohbet edelim Umut; içinde kıvılcım varsa, beraberce tutuşturalım olmaz mı?”
 
UMUT: “O karanlık günlerimi hala unutmaya çalışıyorum, önümü aydınlatacak meşalenin arkasından gidebilirim.”
 
Muur’un gözleri dolmuştu: “İşte bu benim oğlum! Değil mi Ali?”
 
“Evet baba! Hangi gecenin sabahı olmamış ki.”
 
“Keşke Karin de burada olsaydı, bu anı onunla paylaşmak isterdim.”
 
Fermi hatırlattı: “Benim de aklımdam geçmedi değil hani Sayın Başkan; ama o şimdi, sevgili eşim, biricik kızım, sevgili Orba ve gelinin Ziza ile birlikte düğün hazırlıkları peşindeler… Bir ailenin daha doğmasına önce hanımlar el atıyor; eskilerin en güzel miraslarından biri bu.”
 
Ali, kardeşinin heyecanını dillendirmesini istiyordu: “Nasıl hissediyorsun Umut? Eminim yüreğin pıt pıt atıyordur.”
 
“Atmaz olur mu hiç! Sen de artık bir karar versen de töreni birlikte yapsak; Bak! Dara gözünün içine bakıyor.”
 
Fermi,  kızının Ali’ye olan ilgisini bilmediği için yüzü biraz kızarmıştı: “Kızımın mutluluğu benim mutluluğumdur; hayırlısı ne ise dileğim de odur.”
 
Ali, ne diyeceğini şaşırdı, konuyu geçiştirmek istedi: “Dara’nın duyguları bende mutlaka karşılığını bulur.”
 
Muur dayanamadı: “Sayın Hocam! Galiba senin dünürün olacağım; bundan şeref duyarım.”
 
Bunu Benil’in duygu yüklü sözleri izledi: “Siz Arz’lıların yıllar boyu gıpta ettiğimiz taraflarınızdan biri de bu Sevgili Muur; tarih çizginizdeki bazı sapmalara rağmen aile bağlarınızı unutmadınız.”
 
“İltifatın için hepimiz adına teşekkür ederim Sevgili Benil… Evet! Aile hatta akraba çatılarımız bizleri ters rüzgârlardan koruyor; sizde de benzerleri vardır eminim.”
 
“Evrimleşme sürecimizde uzunca bir boşluktan sonra, son birkaç nesil öncesinde hatamızı fark ettik.”
 
Hars, kitabın ortasından girdi: “Hiç evlendin mi Sayın Başkan? Çocukların var mı?”
 
Benil, durgunlaşmış ve gözlerini Hars’ınkilere dikmişti, sanki o gözlerde unutamadığı anılarını arıyor gibiydi, düşüncelerini sözcüklere dökmekte zorlanıyordu: “Vardı… Sözleşmiştik… Fiziği ve huyu sana benziyordu, Sevgili Hars.”
 
“Acı anılarını hatırlatmak istememiştim, özür dilerim.”
 
Muur araya girdi: “Ona ne oldu Benil? Neden üzgünsün?”
 
“Çok sevmiştim, 13 üncü Boyun Cedisiydi.”
 
Herkes donup kalmıştı ama Fermi sakindi: “Umarım hayattadır Sevgili Benil; çıkmadık canda umut vardır.”
 
Eski sevgilinin şimdi gaddar düşman oluşu Muur’u da sarsmıştı: “Evrendeki mezalimin sorumlusu bile olsa, Sayın Hocama katılıyorum. İçindeki iyinin galebe çalmasını dilerim!”
 
Benil devam etti: “İlginize çok teşekkür ediyorum sevgili dostlar… Manta’ların kim olduğunu öğrenene kadar, kapanmaya yüz tutmuş bir yaramdı… Üzüntüme sizleri de ortak etmemeliydim, kendimi tutamadım, kusurumu mazur görün lütfen.”
 
Buna Ali karşılık verdi: “Hepimiz yaşamımızda böyle badirelerden geçiyoruz Sayın Başkanım… Metanetinizi koruyacağınıza inanıyorum.”
 
“Bu da geçer elbette… Haydi, şimdi önümüze bakalım, önemli kararlar bizi bekliyor.”
 
Bunun üzerine Ali öğrendiklerini paylaştı: “Demin Veli’den mesaj aldım; senatör Raven’in ricası varmış: Orion kuşağına dönmek istiyorlarmış.”
 
Benil razı değildi: “Bence sırası değil; Manta’lar aniden çıkarlarsa savunmayı bölmek zorunda kalırız.”
 
Umut farklı görüşteydi: “Artık hızla gemi yapabiliyoruz, tesisleri oraya da kurabiliriz; çekindiğiniz nedir?”
 
“Bilmediğimiz bir teknoloji ile karşımıza çıkmaları, Sevgili Umut.”
 
Kısa bir sessizliği Hars’ın önerisi bozdu: “Tamam da, hedefleri artırırsak güçlerini zayıflatırız… En azından şaşırtırız veya gerekirse zaman kazanabiliriz.”
 
Umut’un aklına yatmıştı: “Aynı düşüncedeyim. Tüm evreni aynı etkinlikte tehdit edebilecek bir teknoloji varmı dır ki Benil?”
 
“Neden olmasın… Edindiğimiz her bilgi, bilimin ufuklarını genişletiyor ve düzeyimizin giderek ufaldığını hissettiriyor. Eminim bunu sizler de fark ediyorsunuzdur.”
 
Bu sözler Fermi’yi tetiklemişti: “Yaradanına sığınan insanlar, tarihi boyunca daha üstün düşmanlarını sadece bilimle değil, inanç eşliğinde alt edebilmiş.”
 
Muur’un desteği gecikmedi: “Haklısın Hocam… İnancımızın sağlamlığı üstünlüğümüz olmalı,” şeklindeki gecikmeyen desteği Fermi devam etti:
 
“Elimizden gelen tedbiri aldıktan sonra, her şeyin sahibi olanın korumasına sığınmalıyız.”
 
Umut’un kafası bulanmıştı: “Nasıl sığınacağız Hocam? Yolunu da söyle bari.”
 
“Zor ve karmaşık değil sevgili Umut; sadace, yap dediklerini yapıp, yapma dediklerinden kaçınacaksın ve nefsin esirin olacak.”
 
“O “nefis” dediğin nedir ki?”
 
“Seni bu dünyadaki aldatıcı güzelliklerin esiri yapmak, ötelerdeki yaşamını ve hesap gününü unutturmak isteyen yanın.”
 
““Aydınlık önderlerinin“ kaynaklarında da böyle şeyler vardı… Ali beni döndürdükten sonra, birkaç sefer okuduysam da kendimde bir fark hissetmedim.”
 
Ali araya girdi: “Seni uyarmıştım kardeşim, unuttun mu?  Her şeyin anahtarı, katkısız iman ve sevgi! Yaradanından, önce bunları dilemelisin.”
 
“Hatırlıyorum, bir de öyle deneyeyim, bakayım okuduklarımdan ne kadar etkileneceğim.”
 
Muur da gülümseyerek katıldı: “O yola niyetliysen ve samimi isen şükür, dua ve sabır anahtarlarına sımsıkı sarılmalısın oğlum. O yolun yolcuları ümit ve korku arasında yaşarlar.” 
 
Benil duygulanmıştı: “Kaynağımız aynı, ama siz Dünyalıların az da olsa bir kısmı bizleri fersah fersah geçiyorlar… Bu da gıpta ettiğimiz bir başka özelliğiniz. Emin ol, iltifat etmiyorum sevgili Muur.”
 
Hars kendini tutamadı: “Benim gibi büyük bir çoğunluk da size göre çok aşağılarda debeleniyorlar herhalde sevgili Benil!”
 
“Belki de tek düze olmamanın güzelliği bu, sevgili dostum.”
 
“Tamam! Bu kadar derinlerde yüzmeyi bırakalım artık… Şu kristal piramidin hocası kesilen R50 var ya; ben de ondan öğrendiğim bir antik deyişi söyleyeyim bari: eskiler, “atını, önce sağlam kazığa bağla” derlermiş. Şimdi o sağlam kazığı konuşalım; bakın, senatör Raven yanıtımızı bekliyor.”
 
“Haklısın Hars… Deminki önerine katılıyorum, Manta’ların hedeflerini çoğaltalım… Olap’lıları hem Orion kuşağındaki farklı bir gezegene hem de galaksimizdeki iki ayrı yıldız sistemindeki gezegenlere taşıyalım; böylece, Dünya ile beraber büyük bir piramit oluşturup çarpraz ateş etkinliği kazanabiliriz.”
 
Umut’un, yunuslarla yarışmak için havuza yönelirken “İyi fikir, hemen başlayalım derim,” şeklindeki onayını Ali’nin uyarısı izledi:
 
“Bu sırada, Dünyanın ve sistemimizdeki diğer uygun gezegenlerin yeniden yapılandırılmasını ihmal etmiyelim. Yine eskilerin deyişiyle; “kaleler, içerisinden daha kolay fethedilirmiş”.”
 
Muur’un da diyecekleri vardı: “Endişelenme oğlum, zaten yolu yarıladık sayılır… “Aydınlık önderlerini” ve eğittiklerini her tarafa yaydım, insan sermayemiz öncelikli biliyorsun… Yine de nefsin terbiyesi ve çoğunluğun farklılıklarını koruyarak aynı ipe sarılması kolay olmuyor.”
 
Fermi’nin ise aklı başka yerdeydi: “Şu biricik Mona’mızı da mavileştirebilir miyiz sevgili Benil?”
 
“Önce, kütlesine dokunmadan çekimini arttırmamız lazım, o zaman da size yine yaklaşır. Büyük bir tepsi kadar mavi renkli bir gece lambası ister misiniz?”
 
Bu sözler Hars’da gençlik anılarını uyandırmıştı: “Hiçte fena olmaz bence; âşıkları çoğaltırız… Eski Mona’nın o küçücük mavi vahasına sık sık gider eğlenir, kendime gelirdim; şimdi hepsini tatil ve spor beldesi yapalım, ne dersiniz?”
 
Muur, Ali’ye dönerek konuşmaları rayına döndürmek istedi:  “Oğlum! Veli’yi ara da kararımızı bildir istersen; Benil’in “Çarpraz ateş” önerisine katılıyoruz, değil mi Hars?”
 
“Bence de uygun.”
 
Ali, bir süre Veli ile konuşmuş, sonrasında da Olao’lı raven iel üçlü konferans kurmuştu: “Tamam! Kabul ettiler, yapılanmalarını kolaylaştırabilecek sistemleri taşınacakları gezegenlere bir an önce göndermemizi istiyorlar.”
 
Benil’in yanıtı gecikmedi: “Merak etmesinler, gittiklerinde hazır bulacaklar.”
 
Bir yandan da Umut’u izlemekte olan Muur, Ali’nin de katılmasını arzu etmişti: “Ali, bak kardeşin yunusları terletiyor, sen de denesene!”
 
“Yüzmede Umut’la baş edemem; asıl üstat yanında oturuyor baba, ona sorsana!”
 
Muur, yanındaki Hars’a dönerek teklifinin yönünü değiştirdi: “Haydi Hars, göster kendini! Zaten her şeyi konuştuk sayılır, biraz dinlenelim.”
 
O da bunu bekliyordu sanki; havuza doğru yürürken takılmayı da ihmal etmedi: “Hey Umut! Seni fazla yormak istemem; ne de olsa, yarın düğünün var biliyorsun...”
 
Konuşmalar boyunca, derinliği 50 metre olan dev havuzun ortasındaki yapay adacıkta serilmiş şezlonglarda güneşlenmişler, arada bir havuzda serinlemişler ve adacığın etrafını tempolu adımlarla turlamışlardı. Umut, bir çocuklu yunus ailesi ile yarışmayı bırakmış, “gel de senin de boyunun ölçüsünü alayım” diyen bir tavırla Hars’ın havuza girmesini bekliyordu. Benil ve Muur Hars’ın, Ali Umut’un, Fermi de yunusların tarafını tutmuşlardı. Adacık etrafındaki 10 tur sonunda; yunuslar Umut’dan rövanşı almış ve Hars’a birinciliği kıl payı kaptırmışlardı. Sudan çıktıklarında Benil, tebrik etmek için Hars’ın ıslak yanağına sıcak bir öpücük kondurmuş; Hars’da onu belinden sarmış, bir süre bırakmak istememişti. Umut ise itiraza başlamıştı:
 
“Ben bunu saymam, yüzerken Raven aramıştı, epeyce konuşmak zorunda kaldım, konsantrasyonum bozuldu.”
 
Muur, diğerlerinin gülüşleri arasında takıldı: “Anlıyorum oğlum ama sonra tekrarlarız istersen.”
 
Ardından Benil’in sorusu geldi: “Raven ne diyordu Umut?”
 
“Bir hayli gelişme olmuş, sanki Ali’nin deminki mesajından sonra aylar geçmiş gibi.”
 
“Gayet normal Umut, biliyorsun evrenimiz genişliyor. Güneş sisteminin hızı gittikleri gezegenlere göre ivmelenerek artıyor. Bu konuşmayı yarın yapsaydın, orada kimbilir kaç yıl geçmiş olacaktı... Neyse, neler anlattı sana?”
 
“Yolladığınız sistemlerin yardımıyla gezegenlere yerleşmişler, savunma hazırlıkları da tamamlanmak üzereymiş. Sizin Mars’da kullandığınız yöntemle gizleniyorlarmış, komşu uygarlıklar farkında olmamışlar. İsteğimiz üzerine, Olap’a da tuzak gezegen özelliğini kazandırmışlar.”
 
“Torap[1] planını da uygulamışlar mı?”
 
“Öyle bir şey duymadım ama GOSA’yı da kurmaya başladık gibi bir laf etti, anlamadım.“
 
“Tamam! İşte o!”
 
Ali dayanamadı, araya girdi: “Nedir Sayın Başkan? Torap’ı biliyorduk da planı ne oluyor?”
 
“Güneş-Orion-Sera-Akol, GOSA… Güneş sistemi ile birlikte, yerleştikleri sistemler bir üçgen piramit oluşturacak demiştim ya; şimdi, sizin bir zamanlar kullandığınız Torap’taki teknolojinin çok daha ilerisi ile GOSA yüzeylerinde görünmez akıllı perdeler kuracağız.”
 
Hars’ın gözleri fal taşı gibiydi: “Neye yarayacaklar?”
 
“Perdeye değen, kendisini rastgele bir başka evrende bulacak.”
 
“Piramitin içi güllük gülistanlık desenize!”
 
“Aynen öyle sevgili Hars; GOSA, sanki evren devi bir yok edici olacak.”
 
Muur’un kafası karışmış gibiydi: “Bir dakika sevgili Benil! Galaksimizde Sera ve Akol yıldız sistemlerini duymamıştım.”
 
“Bizim adlandırmamız öyle; mamafih, siz onları önlerindeki karanlık madde[2] perdesinden ötürü göremediniz.”
 
Umut rahatlamış görünüyordu: “Şu evren devi nitelemenizden, boyutları parseklerle[3] ölçülen dev bir silah diye anladığım GOSA artık korkulacak bir şey bırakmıyor, öyle değil mi Benil?”
 
“Demiştim ya Umut, umarım öyle olsun.”
 
Bunu Muur’un, “Biraz önce Ali’nin uyardığı gibi, içimizden fire vermememiz lazım,” şeklindeki ikazı, ardından da Fermi’nin vergusu izledi: “Bu çok önemli işte.”
 
Benil de aynı görüşteydi: “Evet Hocam! Teknolojimizi kaptırmamalıyız…”
 
Akşam yaklaşmış, gurubu seyre koyulmuşlardı. Mira’nın liderliğindeki düğün hazırlıkları ekibi dönmüştü. Fermi heyecanını yenemedi: “Hoş geldiniz Mira, yarına her şey tamam mı?”
 
“Sayılır… Ziza sağolsun, bizi pek yormadı ama titizliği Dara yaptı, sanki o evlenecek.”
 
“Olurmu Anne? En yakınımızın düğünü, en iyisi olmalı.”
 
Ziza hemen atıldı: “Hepinize teşekkür borçluyum.”
 
Umut’unki de gecikmedi: “Ben de… Sizleri çok yorduk, darısı Dara’ya olsun, değil mi kardeşim?”
 
Ali biraz kızarmıştı: “Tabii! O her güzelliğe layık.”
 
Ziza bastırdı: “Hadi Ali! Üzme artık bekleyenini!”
 
“Daha fazla gizleyip yutkunmanın bir âlemi yok galiba,” diye düşünerek kısa bir duraksamanın ardından Dara’ya yaklaşıp ellerini avuçlarına aldı: “Sen de kabul edersen, yarın ki töreni birlikte yapabiliriz.”
 
“Baskı altında karar vermeni yeğlemem Ali. Sonra konuşalım istersen?”
 
“Sana olan duygularımı epeydir tartıyordum zaten; yine de dediğin gibi olsun!”
 
Hars hemen Fermi’ye dönerek, “kızının düğünü benden Sayın Hocam, itiraz istemem!” deyince Fermi’nin de bu evliliği onayladığı anlaşılıyordu: “Umarım, o güzel günde yine hep birlikte oluruz da sen de dediğini yaparsın.”
 
Benil, bu mutlu sohbeti bölmek istemiyordu ama planladığı işlere de gecikmemeliydi: “Sevgili dostlar; izninizle Azor’a dönmem lazım. Bu günkü birliktelik için hepinize teşekkür ederim… Haa, yarın yüzükleri ben takacağım, unutmayın! Özel yaptırdım, yararını görecekler…” 
 
Ziza-Umut çifti için Tapınak bölgesinde, savaş yıkıntılarının üzerinde yeniden yeşertilen bitki örtüsü ve zengin hayvan faunası şahitliğinde, teknolojiden kaçınarak doğa ile iç içe sevgi fışkıran bir tören yapılmıştı...
 
***
 
Azor’lular Mona’yı birkaç ayda mavileştirmiş; bu fırsatı kaçırmak istemeyen Hars, orada kurulan beldeyi Dara-Ali çiftinin görkemli düğünü ile açmıştı...
 
***
 
Ziza’nın Özde isimli bir kızı, Dara’nın da Arman isimli bir oğlu olmuştu. Orba’nın Dereni ile birlikte bu üçlü, gençlik çağlarını, Azor’luların başlattığı yönetim bilimleri eğitimi ve Fermi’nin öğretileri ile geçirmişlerdi.
 
İhtiyar Muur’un yıllardır taşıdığı hastalık depreşmiş, Azor tıbbı bile çaresiz kalmıştı. Son nefesinde yanında bulunanlar, güler yüzle garip sözcükler mırıldandığını söylüyorlardı… Böylece büyük savaştan sonra bir yüz yıl geride bırakılmış oluyordu…
 
 
 
 
[1] Torap, evrende uzak mesafelere neredeyse anında ulaşılabilen derin uzay geçidi. 
 
 
 
[2] Karanlık madde, verlığı görünür maddeler üzerindeki çekim etkisi ile belirlenebileceği varsayılan ve evrenin %22’sini kapladığı hesaplanan madde.
 
[3] Parsek, yaklaşık 3,26 ışık yılı.
 
 
Toplam blog
: 112
: 152
Kayıt tarihi
: 18.09.12
 
 

ODTÜ'lüyüm, makina yüksek mühendisiyim, vicdanı rahat bir memur emeklisiyim, iki çucuk babasıyım,..