Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Monako'da 1 gün!

Monako'da 1 gün!
 

Güney Fransa’da gezerken üzerimde etki bırakan 30 bin küsür nüfuslu Monako’dan bahsetmek isterim. Ne çok sevdim burayı, ne de sevmedim. İnsanı arada bırakan bir yer ve bu ülkeyi iki kelimeyle özetlemek gerekirse önce araba derim, sonra da silikon.

Galerilerde gözümle gördüğüm kadarıyla, fiyatları 150 bin tl ile 1.1 trilyon arasında değişen lüks araba çeşitliliği var ve burada araban kadar konuşuyorsun. Gitmeden önce "Kırmızı ışıkta iki tane Ferrari yan yana duruyor." gibi yorumlara “Hadi oradan!” tepkisi vermiş olsam da, bu sayının 3'e de çıkabileceğini gördüm. Tertemiz caddeler, yaya yollarında yol veren bilmem kaç beygirlik ultra model arabalarla dolu.

Silikon kelimesi ise, taşlı kumsallarında, casinolarının yakınlarında gördüğüm hatun nüfusundan edindiğim gözlemlerden kaynaklanıyor. Tabii ki o arabaların sahibi, direksiyondan aldığı hazzı göğüslerden de almalı. Kadınlar da bunun farkında. Ben bu kadar iyi yapılmış, bu kadar düzgün göğsü bir arada görmemiştim. Kumsallarda genç-yaşlı üstsüz güneşlenen bir topluluk var da ondan diyorum.

Nice şehrinden buraya trenle geliş 22 dakika kadar sürüyor, bilet fiyatları 5 euro civarında, gün içinde değişiklik gösteriyor. Ancak gidişte de dönüşte de bizi kontrol eden olmadı. Garın sağ tarafında kalan ve merdivenlerle çıktığınız bölgede farklı bir Monako vardır. Müthiş manzaralara sahip bu kısımda daha samimi, daha sesli, daha mutlu bir toplulukla karşılaşırsınız. Ara sokaklarda küçük butikler, hatıra eşyaları satanlar, gülümseyen kafe sahipleri, çoğunluğu nedense japonlardan oluşan turistler vardır. Bu kısım bende oklava ile gözleme açan kadın etkisi bırakmıştır. 1297’de, birkaç arkadaşı ve kuzeniyle keşiş kılığına giren, elbisesinin içine kılıç saklayan ve kaleyi fethettiği için kutsallaşan François Grimaldi’nin heykelinin olduğu meydan ile başlayan bu bölgede, kalenin kapısında nöbet tutan beyaz üniformalı askerler, saat başı nöbet değişimi yapar ve değişim esnasında, komutanları "Rahat, hazır ol, silah omza" falan derken, turistler koşa koşa bunları izlemeye gider. 1 dakikalık seremoninin ardından alkışlar kopar. Bu sahnelerin bu kadar insana ilginç gelmesi ve koştura koştura, ön saflardan izleyebilmek için yer kapmaya çalışmaları bana çok ilginç geldi. Öte yandan bu sakin, yerlerinde çöp olmayan, olay çıkmayan, polislerin yapacak iş bulamadığı ülkenin bir ordusu bulunmamakta. Bir ilginç bilgi daha vereyim, taa 1297’deki Grimaldi’nin fethinden beri, ülke onun soyundan gelenler tarafından yönetilmekte.

Garın sol tarafından gezmeye başlarsanız yarım saat sonra falan kumsala ulaşırsınız. Ülkenin kıyı uzunluğu 4.1 km’dir. Yolda güzel yapılar, oteller, birkaç küçük park, tarihi binalar, tarihi olmadığını belli eden yüksek katlı binalar görürsünüz. Bu sürede susamayın, acıkmayın, zira hiçbir şey bulamayacaksınız. Market, dükkan, bakkal gibi fazla lüks olmayan şeyler, bir “pansiyon sahibi Ayşe teyze”, bir “Bakkal Mustafa” yok burada. Bir tane Spar Market gördük, ama Pazar olduğu için kapalıydı. Bu kısım bende samimiyetsiz, şuh, fettan, burnu havada, ve silikonlu evet, bir kadın etkisi bırakmıştır. Ve ilk olarak da burayı gezdiğimiz için Monako ile ilk intibam olumsuz olmuştu. Sağ taraf ile bir nebze durumu kurtardı diyebilirim.

Sonuç olarak Monako kesinlikle görmeye değer. Hatta lüks bir balayı yaşanabilir burada. Ancak yurdum insanının buraya hayran olup da yerleşmek falan isteyeceğini hiç sanmıyorum. Zaten bir tane Türk gördük. O da, geçen gün biten yat showroomu’na malzeme, yat vs. getirmek için gelmiş buralara. Aceleyle konuştu bizimle, kaçarcasına koca tıra bindi, gitti…

 
Toplam blog
: 53
: 1499
Kayıt tarihi
: 17.10.08
 
 

*Liberal muhafazakar, oldukça postmodernist ve meritokrat bir gezgin  *Kuleli - Galatasaray - Boğ..