Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Aysegül Akbay Yarpuzlu

http://blog.milliyet.com.tr/yarpuzlu

25 Mayıs '15

 
Kategori
Deneme
 

Monogami çıkmazı

Monogami çıkmazı
 

Monogami Çıkmazı


Sümerce’den başlayarak, tüm okumalar neticesinde, yazması çok zorlu olan ağza alınmayan düşünce, eğer saf yaşam sevinci için, zeki bir şekilde uzun, yavaş bir yaşam ve dürtümüzü yeniden kazanma sürecine başlamak istiyorsak, ilk ve son olarak, monogami kavramını reddetmemiz gerektiğidir.

Klozete atıp, sifonu çekin. Bu, çok uzun zamandır devam eden bir fikirsel baskı uygulamasıdır; daha önce ve şimdiye kadar hiçbir fikir insanlığı bu kadar yıkmamıştı. Cinsel ayrıcalık aklı tahrip etmektedir; insanları doğalarına karşı gelmeye zorlamaktadır. Bu, denge için bir gereklilik bahanesi altında topluma dayatılan acımasız ve tuhaf bir cezadır. Gerek din, gerekse Monogami Felaketi icat edilmeden önce insanlar 190,000 yıl yaşamıştır. Eğer zaman içerisindeki başarılı geçiş, dinin sonradan gelen, yeni icat edilen cinsel kısıtlamasının faydasına karşı kesin bir kanıt değilse, neden öyle olmadığını açıklayabilirim. Doğal cinsel özgürlük, poligami, bizim davranışsal dürtülerimizin içine, sosyal hayvanlar olarak “üzerine düşeni yap, zarar verme” dediğimiz temel, biyo-etiksel yükümlülüğümüz kadar derinden gömülüdür. Saptırılmış, doğal olmayan teolojisi ile din bizleri “sahtekâr insanlara” dönüştürdü. İğrençliğe karşı gelemiyoruz.

Söylediğim gibi, poligami memelilerin evrimi boyunca türlere çeşitlilik sağlamıştır; İnsanları meydana getiren faktördür. Atalarımız monogamiyi uygulamış olsaydı, onlar bizim atalarımız olamazdı ve bizler de bugün burada olmazdık çünkü var oluş olmazdı. (Bu son cümlenin imkansızlığı dikkatimden kaçmadı.) Fakat o sadece zayıf saçmalıkların bir yansımasıdır; birileri nadiren Dallas tarzı beyin yıkanmasından tamamen kurtulur. Yıllardır deniyorum ve yapamıyorum- onunla yaşamak zorundayız. Felaketin nesiller içinde saf dışı bırakılıp bırakılmayacağına dair şüphelerim var. Monogami sadece Red-State Amerika’yı sınırlandırsaydı, muhtemelen karantina altına alınabilirdi. Fakat öyle değil; hepimizin beyni yıkandı, hepimizin. Açıkçası, enfeksiyon herkese bulaşır, kısıtlamaya sadık kalan insanlara bile. Felaketi unutmanın iyi bir şey olduğuna akıllarını ikna etmek için sürekli olarak mücadele etmek zorundalar. Tabi ki, komşular doğru bulmazsa o zaman onlar da dikkatli olmalı.

Uygulamada, Orta Amerika’nın büyük bir kısmında, uyum ve görülen uyum arasında bir tür kabul edilmemiş “iki grup arası çelişme” her zaman olmuştur. Monogaminin bizim yaşam sevincimizi kısıtladığı gerçeğine rağmen, davranışlarımıza o kadar yerleşmiştir ki birkaç nesilde daha “norm” haline gelmesine karşı çok az bir açık direniş şansı vardır. Açık konuşmak gerekirse, “monogami felaketinden” sıyrılmak fazlasıyla zor olacaktır. Ve kolay da olmayacaktır, eğer verimli yıllarımızı sonraki yıllara yaymaya başlayamazsak, potansiyel olan acımasız sonuçlardan korkan insanlar (ben dahil) için bile, erken emeklilik, dört gözle beklediğimiz bir şey olarak kalamaz.

Fakat yine, turnayı gözünden vurduk. Atalarımız karmaşık, kuramsal dili icat etti böylece bir imdat çıkışımız oldu. Zihnimiz zamanla hızla sönmek zorunda kalmaz. Bazen, dilden önce insan beynini eski delikli kart bilgisayarlara benzer bir tarzda kısıtlanmış olarak hayal ediyorum. Delikli kartlar, belirlenmiş bilgisayar yanıtlarını, küçük memelilerin içgüdüye verdiği tepkilere benzer olarak tanımlamıştır. Bir şahin tepeden süzülür, bir tavşan aniden donar. Fakat dil İnsanlar için oyunu değiştirmiştir; kuramsal dil bizim OS, bizim XP işletim sistemimiz olmuştur. Dil bize, “çalışan bir bilinç” ve tamamen değil ama nerdeyse kontrol vermiştir. Eğer kötü şans beyni ıskalarsa, muhtemelen bir 18 yaşın sapma hızıyla değil, fakat zaman içerisinde gelişmiş altyapıya dayanarak büyük bir verimlilik ile çalışmaya devam eder. Buna birikmiş bilgelik diyin; genel olarak o oradadır ve hala belirsiz olarak çalışıyordur. Diğer sistemlerin hepsi düşerken, onlar (bir dereceye kadar) beynin kontrolü altında olur.

O halde “genç düşünebilir” ve böylece uzun süre önce son verilen eylemlere devam ederek “vücudu kandırabiliriz”. Basit olarak, hedef mümkün olduğu kadar topluma katkı sağlama (üzerimize düşeni yapmak) yeteneğini devam ettirmektir.

Toplu olarak, şimdiye kadar böyle heyecanlı bir şey yapmıyoruz. Ne dediğimi anlamak için, sadece etrafınıza bakın- ve “zamanından önce yaşlanmış”, bakımsız, heba olmuş, şişman ve tembel, bel, kalça, diz ve ayak ağrıları olan çok fazla insan göreceksiniz. Bu insanlık israfı birikmektedir çünkü “başlangıç zamanından” sonra içten gelen bir tetikleyici yoktur. Bizler çoğaldıktan sonra, biyolojinin büyük kartlarını oynadık. Oyun bitti ve doğa hızlı ölümümüzle sunulmaktadır. Onun haricinde, şimdi hızlı bir şekilde ölmüyoruz; bunun yerinde, 50 veya daha fazla yıl başıboş dolanıyoruz. Açıkçası, demir atmaya ve parazitler olmaya gücümüz yetmiyor. Katkıda bulunmaya devam etmeli, üzerimize düşeni yapmalıyız. Öyleyse bizleri sağlıklı ve işe yarar halde tutacak daha fazla motivasyon ve güdüyü, o kıvılcımı nereden bulabiliriz? Kibarca… “Seks dürtülerimizin hayal olmasına izin vermeden.”

En iyi, en güçlü kaynak tetikleyici, seks dürtüsüdür. Fakat monogami, cinsel gücü engelleme görevi görmektedir. Bunun için binlerce kanıt var; internete bir bakın. Gün geçmiyor ki, güzel kutlamalardan birkaç çift (birbirisine olan ilgisini kaybetmiş) geniş anlamda yer bulan ayrılık haberleri vermesin. Bu ateşli, seksi, çekici insanlar (dışarıdakilerin görüşüne göre; son derece arzu edilenlerdir) kendileri arasında çok az bir çekim bulur. Açıkçası, tutkunun alevleri söndüğü zaman, monogami doğal akışını sürdürür. Bağışıklık yoktur, herkese etki eder. Sıradan insanlar genellikle sadece kendini bırakır; çocukları yetiştirilir ve seks hayatları çok az nefes alır, tabi hiç alıyorsa. Çok fazla insan yavaşça intizamsız davranışa kayar ve alıştıkları gibi sağlıklarını kulak ardı eder. Bunun böyle olması şart değil: fiziksel parçalanmaya son verin. İnsanlığın en güçlü teşvik edicisini serbest bırakın- kendi seks güdünüz. Monogami hapsinden firar edin. Kısacası, cinsel düşünceyi bilinç içinde yeniden düzenleyin. Yeniden bir “Oyuncu” olun; ve eğer bu fiziksel olarak imkansızsa, o zaman hayallerinizde yapın bunu. “Oyunda” olmak, dış görünüş, sağlık ve yeni seks partnerlerinin ilgilisini çekme potansiyeli konularında otomatik olarak öz bilinci tetikler.

Bunun farkına varmadan, yeni çalışma ve egzersiz yapma güdüsü ve istek gücü olur; ve yakında bir yerlerde, keşfedilmeyi bekleyen bir cinsel altın kutusu vardır.

Evlilik alanındaki monogami uygulaması ile ilgili sorunları ve aşırı yükleri abartmıyorum. “Birilerine şans verebilirsin, ama o şansı kullanmaları için zorlayamazsın.” Hıristiyanlık küçümsenen laneti emretmiştir; ve mantıklı insanlar genellikle yavaş yavaş yürüyormuş gibi yapmıştır. Monogami ilk başta doğal görünür, çekimsel cazibe tükenmeden önce. Daha sonraları, pek bir fark hissetmeyiz ve bu yüzden beklemedik bir fırsat ortaya çıkmadıkça uyum sağlamaya devam ederiz. Bu da bazen genel, ama umutsuz bir düşünceyi ortaya çıkarır… “Aaa, eğer boşanırsam, yeni aşkımla evlenebilirim ve sonsuza dek ateşli sevişmelerimiz olur; tutku her zaman bizimle olacak.” Ah, ama öyle değil; bu hiçbir zaman işe yaramadı ve yaramayacak. Yedi milyon yıllık evrim mağlup edilemez. Aslında elimize geçenler daha yüksek boşanma oranları ve gelecekteki daha soluk tutkulardır. Boşanmaların olması gerektiğini savunmuyorum; bazen boşanma dengesiz evlilik için “en son kötü” (her zaman pahalıya mal olan) çözüm olabilir. Fakat yeniden evlenme uzun süreli cinsel sihir vermez. 4000 yıl önce  Eridu da (antik Sümer), Sag amcasından seks hayatını nasıl yoluna koyabileceğini sorduğu zaman, Ura amcanın Sagasser’a söylediğini hatırlayın… “Hadi ama Sag, partner değiştir.” (Şunu da eklemeliydi “Ve değiştirmeye devam et.”). Monogami bugün toplum tarafından dayatılan en doğal olmayan kısıtlamadır ve sırtımızda bir yük olarak kaldığı sürece de, insanların elde edilemez bir mutluluk, sürekli kötü haberler getiren bir kandırmaca, aramaya devam etmelerine neden olacaktır.

Her zaman şunu aklınızda tutun, klavyemden böyle kolaylıkla çıkan gözlemler genellikle geneldir; görünen o ki, bireyler eşsizdir. Aile hukuku kadar karmaşık herhangi bir şey için “her şeye uygun” formülü yoktur. Bu da, ayrıca, kesinlikle bireyler için devam etmektedir çünkü her durum farklıdır. Yine de, büyük ölçüde konuyla ilgili pek çok örnek vardır: iki ebeveynin olduğu ailelerde yaşayan çocuklar daha az sorun yaşar ve daha iyi ekonomik statülerin keyfini çıkarır. Aile hukukunun, tek başına yiyecek arayan bireyler üzerinde rekabetçi bir avantajı vardır. Çekimsel cazibe aşınıp yıprandıktan sonra, çok fazla insan seksi ikinci plana atar ve ihtiyarlamalarına izin vermeye başlarlar. Kişisel ihmal- fiziksel kötüleşmeye yol açar- obezite, şeker hastalığı, eklem sorunları, reçeteli ilaç alışkanlığı, akli bozulma, özellikle de sağlıklı zindeliğin kaybedilmesi. Baskın olarak genç nüfuslardan daha yaşlı çoğunluklara kadar demografik değişim tüm dünyada baskı yapmaktadır. İleriki yıllarımızda fiziksel zindeliğimizi uzatmalıyız. Daha fazla teşvik ve motivasyon için eskimeyen cinsel dürtümüze dayanabileceğimiz de iyi haberdir (bir cep dolusu para gibi). İlk olarak, cinsel ayrıcalık (monogami), dinin laneti,  aşamalı olarak devre dışı bırakılmalıdır; tutkunun sönmesi cinsel gücü yıkar. Ahşaptan bir kazık monogaminin kalbine saplandığı zaman, herkes cinsel gücünü yeniden ateşleyebilir. Heyecan verici ilişkilerin olasılığı beynimizin önünde her sallandığında, hormonal salgılar yeniden akmaya başlar.

Monogaminin Anadolu kültürü üzerinde güç kullandığı gerçeği hem medya hem de halk bilginleri tarafından göz ardı edilmektedir. Etkinin fark edilmeyecek kadar sinsi olduğu düşünülebilir ama bu yanlış olurdu. Açıkçası, bazı yazarlar monogaminin öldürücü olduğundan bahsetmeye cesaret eder. Nerdeyse bütün yeni evlilikler, “süper seksin” ne yazık ki kısa bir raf ömrü olduğundan körü körüne habersiz olan gelin ve damat ile başlar. Ve, çekimsel cazibe kötü sonuçlandığı zaman, genellikle mükemmel evliliklerin kendi kendini imha etmesine izin verirler.

Daha sonra, “Seni Her zaman Seveceğim” cümlelerinin monogami tarafından sabote edildiğini asla tahmin etmeden, “suç oyununu” yeniden oynamaya başlarlar. İnsanlar her zaman sürekli olarak tekrarlanan şeylerden bıkarlar; monogami cinsel birliktelik için yanan içgüdümüzü köreltir. Daha kapsamlı bir biçimde, dinin icat ettiği her fikir zehirlidir; aslında, kuramsal din, İnanç başladığından beri İnsanların acımasız düşmanı olmuştur. Kanıt tartışılmazdır- insanın sosyal bir hayvan olarak insanlığa karşı mutlak yükümlülüğünü, Hıristiyanlık kandırmıştır; Hıristiyanların Yehova’yı desteklediği her şeyi insanlık kaybetmektedir. Dinin icadından 7 milyon yıl önce atalarımız hayatta kalmayı başarmıştır fakat bizler başka insanlar olmadan hayatta kalamayız. Yehova’nın hayali kazançlarının bizlere pahalıya mal olmuştur; ilahi lütuf için kendini kurban eden her insan heder edilmiştir. Yere dökülen birkaç şarap damlası veya duran kalbi ile bir mihraptaki güzel bir genç kız, aynı sonucu doğurmuştur. Hiçbir şey. Kayda geçen tarihten beri, bir tane doğaüstü iyilik belgelendirilmemiştir. Yine de, insanlar denemeye devam ediyor! Bazen yalanların- altın tabletler, mucizeler, melekler, şeytanlar, iblisler, v.b. ne zamana kadar insanlar tarafından zevkle kabul edileceğini merak ediyorum. İnsanın aptallığı belki de, bundan böyle ve daha sonraları da bizimle olacaktır.

Ve dindarlar, halka dini zorla yedirmeye çalışmaya her zaman devam edecek. Örneğin, 1. Yasa Değişikliği “Meclis bir dini düzene saygı gösteren bir yasa hazırlamayacaktır” cümlesine rağmen, son birkaç yıldır Müslüman muhafazakârlarının evliliğini; Diyanet’in tanımlarla kısıtlamaya devam eden çabaları vardır. Demagojiye dayanan ideologlar gereksiz yere hiddetlenir ve öfkelenir ve Hayali Tanrılarının eşcinsel evliliğe izin vermediğinin göstermelik bir biçimde yasını tutarak, gözyaşı seline boğulur. (Fakat, bugüne dek açıkça şunu soran oldu mu: hayali bir tanrı (özellikle inananların kafasında var olan) inanmayanlar için bir şeyleri kısıtlayabilmekte midir?

Bu paradoks, laikler için anlaşılmazdır. Doğaüstü masallara inananların dışında, herkes için tanrılar yoktur. Ve doğaüstüne dair herhangi bir şeyin izi şimdiye dek ne nitelendirilmiş ne de ölçülmüştür. Tahmin donanımsızdır ve matematiksel olarak ölçülemez veya nitelendirilemez. Deneysel olarak, “tanrıcılık” var olmayandır, hiçliktir ve sıfırdır. Din ile ilgili tek acı gerçek, müritlerinin din inancının herkese empoze edilmesini istemesidir.

Eşit derecede rahatsız eden ise, monogaminin “gerçek” için geçerli bir ölçüm çubuğu olduğuna dair aptal düşüncedir. Bu da, muhtemelen, sahneyi asla terk etmeyen daha çok propagandası yapılmış politik açıklamalardan biridir. İkisi arasında ilişki yoktur. Monogami cinsel ayrıcalıktır, ne eksik ne de fazlası. Yaygın olarak, çoğu Türk monogamiye %100 inanır gibi yapar ama cinsel ayrıcalığı sadece daha uygulanabilir olduğu zaman kullanır; seks olmadan yaşamayı kesinlikle biliyorlar. Fakat eğer fırsat kapıyı çalarsa, oyunu bırakırız ve yasaklı meyvenin nadirliğinden zevk alırız. Bu anormallik nerdeyse her aklımdan geçtiğinde, küçük dilimi yutmaktan kendimiz zar zor alıkoyabiliyorum. İnsanlar evrensel olarak oyunu hor görür, yine de caminin imamı hala takip ediyormuş gibi ona sıkı sıkıya tutunuyoruz. Yalanı yaşarken bilinç için bir tür duygu uyarmasının olması gerekir. Muhtemelen, yasaklı meyvenin tadı asla vazgeçmek isteyemeyeceğimiz bir bağımlılıktır. Yine de, öyle olmasa gerek. Monogami fırsat ile çatıştığı zaman %100’lük bir başarısızlık oranına sahip olur. İşte bu şekilde İnsanlar var olmuştur; bu şekilde yaratıldık. Uzun süre önce savunduğum gibi, eğer cinsel birliktelik için yanıp duran, söndürülemez içgüdümüz olmasaydı burada olmazdık. “Ve memnun değil misiniz?”

Evlilik için geçerli olduğu gibi, gerçek; yeni anlamlara bürünmez. Kesinlikle, karşılıklı sorumluluk her zaman aile yaşamında kesinlikle vardır. Fakat eğlence alışkanlıkları, cinsel olanlar dahil, gerçeğin kapsamı dışında kalmaktadır.

 “Gerçeğin” cinsellik ile olan yanlış bağlantısı geçmiş zamanların naklidir. Güvenilir gebelik önleyiciler mevcut olmadan önce, kazara hamile kalma potansiyeli rastgele yapılan cinsel eylemi riskli hale getirmiştir, özellikle verimli genç kadınlar için. Açıkçası seçenek yoktu; genç insanların çok, çok dikkatli olması gerekmişti. Örneğin, eğer 100 yıl geriye ve daha ötesine bir bakabilseydik, muhtemelen ilk çocukların beşte ikisi kazara hamileliğin sonucu olurdu. Bugünlerde, kazara hamilelik için mazeret yoktur. Bu yüzden artık cinsel eylem ve gerçeği birbirine bağlamaya artık gerek yoktur. Gebelik önleyiciler, hamileliği kontrol eder ve genetik testler doğru soyun garantisini verir. Yine de evlilikle ilgili olarak, “gerçeğin” çok önemli bir unsur olduğunu ve seks ile hiçbir ilişkisi olmadığını aklımızda tutmamız gerekir. Evlilik, her iki üyenin bütün refaha katkıda bulunduğu bugünün aile birimidir. Finansal güvenirlik, istikrar, kişisel bütünlük, sorumluluk, “doğru olanı yapmak”, güvenilebilirlik; bunların hepsi sosyal hayvanların ana özelliği olan “üstüne düşeni yap, zarar verme” olgusunda birleşmektedir. Bugünün (200,000 yıl öncesinden) farkı, sıkı, aile-kabile gruplarının ikili aile ilişkileri ile değiştirilmiş olmasıdır- işe yarayan evlilikler. Bireysel sorumluluk ihtiyacı şimdi, eskiden olduğundan daha zahmetlidir, belki de daha fazlası.

Eğer “Ayşegül, ilk ve son olarak kendimizi monogamiden tamamen kurtarmak için çok güçlü bir durum ortaya koysan bile, poligamiden bahsetmedin. Hepsinden önemlidir, insanlık kıskançlıkla nasıl baş eder?” demeniz gerekiyorsa, tamam, ömür boyu bir yanlış anlamadan beyinlerimizi kurtarmanın nerdeyse imkânsız olduğunu kabul edecek ilk insanlar arasındayım ben de. Söylediğim gibi, beynimiz yıkanmakta. Görünen o ki, bilincimize şeytan olarak sokulan şeylerden uzağa gidemeyiz. Yine de, daha doğal bir yaşam şekli için değiştirebileceğimiz sebep, İnsanların asla fikirsel olarak monogamiyi sahiplenmediğidir- o bizim en sahte bahanemizdir. Evrensel olarak hor görülen düşüncelerin derinlerine inin; uyum gösteriyoruz çünkü öyle yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.

Bireysel “zihinler” her zaman değişiklik gösterirken, “monogami” daha kesin olarak kişisel seçimden ziyade sosyal şantajdan ileri gelir. Herkes ne yapıyorsa, bizde yapmalıyız; “sosyal geleneğin” güçlü bir etkisi vardır. Açıkçası, başkalarını gücendirmemek için mazereti devam ettirmekteyiz. Cinsel olarak kendini baskı altında tutmanın bedeli, boş bir cinsel bıkkınlık dünyasına düşen çoğu insan tarafından yansıtılır. Aklıma sürekli gelen benzetme ise, “ihtiyarlamaya kendileri izin veriyor”.

Kıskançlık, yapay bir sosyal yapıdır ve evrimsel bir kalıntı değildir. Atalarımızın 7 milyon yıllık ön tarihi, cinsel ayrıcalık için koşulları yine de sağlayamamıştır. Dolayısıyla, içgüdüsel olarak kıskanç olamayız. Kıskançlık genetik yapımızda yoktur; monogamiye uygundur ama biyolojik olarak poligamiye aykırıdır. Cinsel takip içinde istekliyiz ve kararlıyız fakat bu kıskançlık değildir. Tabi ki, biyolojik dünyada, erkekler ilk çiftleşme şansları için öfkeli bir şekilde savaşırlar. Fakat birkaç ilişkiden sonra, cinsel ilginin kayması hızlı olur. Aslında, “Birincilik” için mücadeleler bittiği zaman, yaşam normale döner. Bu örnek ilk tutkularımızın alevlerinden nerdeyse hiç farklı değildir. Genç insanlar, gelen romantizm dalgalarını taşıyan büyük “çıkışlar” ve “inişler” yaşar. Bu doğaldır ve genellikle kısa sürer. Derine yerleşmiş kıskançlık, bir insanın başka birine “sahip olmayla” ilgili anlamsız bir saplantısına dönüştüğü zaman gelişen anormal fikirsel bir saçmalıktır. 1987 filmi, Michaela Douglas ve Glen Close’un olduğu Öldüren Cazibe muhtemelen çılgına dönmüş sahip olmanın en ürpertici betimlemelerinden biridir. Normal insanlar için tehlikeli olan, nüfusun küçük bir kısmı her zaman olacaktır. Onlara “deliler” diyorum. 

 
Toplam blog
: 46
: 361
Kayıt tarihi
: 21.03.12
 
 

Halk Sağlığı Profesörü, Kamu Yönetimi ve Avrupa Birliği Uzmanı   ..