Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '14

 
Kategori
Siyaset
 

Monte Kristo

Monte Kristo
 

Yıllar önce gecenin geç vakti hatalı olarak girilmez yola girdim. Herhalde bu hatayı yapan çok kişi vardı ki polis beni  hemen yakaladı.

Yakalanmıştık bir kere gerekeni yapacak cezayı ödeyecektim. Polis aracına yöneldim ancak  memurunun beklenilmeyen bir konuşmasıyla karşılaştım;

Gecenin bu vaktinde bekliyoruz. Bari bir çorba parası at.....

Çok şükür artık bu türlü davranışlarla pek karşılaşmıyoruz. İstisnalar mutlaka vardır ancak son yıllarda kurum çalışanlarına verilen eğitimler sayesinde  vatandaşla olan iletişimler bir miktar düzeldi.

Aslında  çorba parası hikayesi  Bulgar trafik polisinden bize mirastır. Yurtdışına arabayla gidenler iyi  bilir, en ufak hatada ;

Komşi at bir çorba parası.....

Bu hukuki olmayan durumlar bazen devletlerin politikası haline dönüşüyor. 1980 öncesi kaçakçılık Bulgaristan’ın bilinen, hatta resmi  politikasıydı. Her türlü kaçak iş Bulgaristan üzerinden yapılırdı. 

Silaha geç, sigaraya geç, uyuşturucuya geç.  Komisyonu aracılar vasıtasıyla devlete öde.

Birde devletin resmi politikası olmayıp  bilmemek, görmemek üzerine kurulmuş sistem vardı. 2000 öncesi yıllarda ülkenin 1 cente muhtaç olduğu yetkililer tarafından açıkça beyan edilen Türkiye, nasıl yıllarca ayakta durmuştur. Biraz farklı bir modelle ; 

Silaha geç, sigaraya geç, uyuşturucuya geç. Komisyonu kaçakcı ve devletteki işbirlikçilerle paylaş.

Para içerde kalsın. Kayıtsız, hukuksuz, resmi olmayan ancak gerçek.

Avrupa Topluluğu’na girmesine rağmen Bulgaristan’ı yıllar yılı itibar sahibi yapmayan uygulama  Türkiye’yi de itibarsızlaştırmıştır.. 

Siyasetçiler bunu sistemin bozukluğuna bağladılar. 

Sistemin doğru çalışması için şeffaflık ve denetim şart ancak başarmak o kadar kolay olmuyor. Birileri menfaatlerine dokunduğu için çomak sokup duruyor.

Örneğin Polis okullarına giren gençlerin milleti soyalım düşüncesi ile davrandığını düşünmüyorum.

Çoğunun idealist olduğuna, ekmek parası için mesleği seçtiğine inanıyorum. Gelin görünki düşük maaş politikaları, sosyal sorunlar,denetimsizlik  farklı uygulamalar getiriyor. Yapanın yanına kar kalan sistem olması nedeniyle görev yapanlarda düzgün davranmamaya başlıyorlar. Yeni mezunlar yarın yönetici olduklarında durum daha da karışıyor. Bütün devlet kurumlarında benzer durumlar var.

Rüşvet, bahşiş, kayırma, torpil günümüzde azalmakla birlikte kaybolmadı. Belki şekil değişti. Üst kademelerin payı arttı, alt kademeler halkla daha fazla ilişkide oldukları ve göz önünde olmaları nedeniyle payları azaldı.

Başkent  Ankara’da bir miktar ticaret, fazlaca bürokrasi ve memuru vardır. Sanayi fazla yoktur, madencilik yoktur, turizm yoktur.Yani görünür geliri fazla değildir.

İlginçtir zengini boldur, villası boldur, lüks aracı boldur. Nereden geliyorsa ?

Özel sektörde yıllarca çalıştım. Malım, mülküm ortada. Benim gelirimin yarısını kazanamayanlara ‘’Sen memur maaşınla nasıl oluyorda villada oturup bu lüks arabaya biniyorsun ? Bu gelirin kaynağı nedir ? ‘’ diye soran yok.

Sorsalar belkide sıranın kendisine geleceğini biliyorlar.

Yıllar önce Paris’te Equip Auto isimli fuara katılmıştım. Orada bir Türk iş adamı ve yanındaki asistanı ile tanıştım. İş adamı otomotiv işindeydi ancak daha önce tanışmamıştık. Güzel bir sohbet sonrası beni akşam yemeğine davet etti. Champ Elysees’e caddesinde hoş bir yemek yedik. Bu kibar iş adamı ile frekansımız tutmuştu. Yemek sonrası teşekkür ederek ayrıldık.

Bir ay sonrası şirkete adıma paket geldi. Açtık , içinden daha kuçük bir paket çıktı. Küçük paketi açınca içinden ekranlı, kapaklı televizyona benzer birşey  çıktı. Ne olduğunu bilemedik. Gençlere sorduk, dizüstü bilgisayar olabileceğini söylediler. O dönemler dizüstü bilgisayar henüz pazarla tanışmamıştı.

Kim göndermişti ?

Fiyatı 2000 $ olan bilgisayarı ne amaçla göndermişti ?

Öğrendim ki o gece yemek yediğimiz iş adamı  arkadaşlığımdan hoşlanmış ,jest olsun diye bu hediyeyi göndermiş. Beni sempatik bulmuş olabilir ancak hediyeyi gönderenin amacı bağlantı kurmak, iş yapabilmek, biraz daha samimi olup işi  meşru olmayan tarafa çekmek olabilirdi. Hediyeyi kabul etmemek  de şık olmazdı .

Cihazın bilgisini şirkete verdik ve kayıt ettirdik.

Ne olur ne olmaz !!!!!

Kurumsal şirketlerin etik kuralları vardır. Belli değerin üzerinde hediye kabul edilmez. Yarın ne olacağı belli olmaz.

Eski bakanımız Zafer Çağlayan’ı Ankara Sanayi Odası başkanlığından beri izlerim. Başarılı, dinamik, kürsüye yakışan, etkileyici, benim de beğendiğim bir siyasetçidir.

Saat olayında sınıfta kalması beni gerçekten üzmüştür.

Reza Zarrab isimli genç İranlı, roman kahramanı Edmon Dantes gibi aniden ortaya çıkarak  zenginim, güçlüyüm ülkenin % 15 dış ticaret açığını ben kapattım diyecek ve şirketleri on milyon TL  vergi verecek. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Koç ailesi dış ticaretin kapatılmasına bu kadar katkı sağladı mı bilemiyorum ancak şirketler hariç ailenin ödediği kişisel vergiler milyar TL ‘ yi buluyor.

Alexandre Duma’ın Monte Cristo Kontu isimli romanı  güzel bir kitap ancak bizim Zarrab canlı kanlı gerçek.

Kötü niyet yoksa Zafer bey nasıl böyle oyuna gelir ?

Benim bilgisayar olayında gösterdiğim hassasiyeti bir bakan olarak neden göstermez ?

Yok hayır, bu  Bulgaristan uygulamaları gibi organize bir durumsa çok daha vahim. Gelişmeler işin malesef organize olduğunu gösteriyor. En azından kamu vicdanı şimdilik böyle değerlendiriyor.

Umarım sonunda halkın nefretle hatırlayacağı bir sonuç çıkmaz. Halkın kötü örneklere değil, güzel örneklere ihtiyacı var.

Sayın Başbakan’ı yıllardır takip ediyoruz. İlk işe girişi, eşiyle tanışması, ekonomik zorluklarını İETT ‘de futbolculuğunu, Ülker bayisi olduğunu, şirketi iyi paraya sattığını. Gençlik yıllarından beridir siyasetin içinde olduğunu. İstese de ticaretin içinde olamayacağını, buna zamanı olmadığını biliyoruz.

Diğer taraftan kendisinin inanılmaz para mal mülk sahibi olduğu iddiaları mevcut. Seçim oncesi yayınlanan tapelerin  henüz aksi ispatlanmış değil. Böyle bir karışık durum ortada ve milletin bir kısmı bunu kabullenmiş gözüküyor. Seçim sonuçlarını böyle okumak mümkün.

Bulgaristan örneği nasıl doğru örnek olamazsa, malı götürmeyi  kabullenmekte doğru olmaz. Böyle bir yakıştırma dahi ülkenin itibarından çok şey götürür bir daha geri getirmek kolay olmaz.

Bu tür iddialara muhatap olmamak için demokrasi ile yönetilen ülkelerde şeffaflık şarttır.

Kimseye ön yargı ile bakamayız. Kimseyi  suçu ispatlanmadan ,hüküm giymeden suçlu gösteremeyiz. Ancak kamu vicdanı denen şey kişiyi, insanların gönlünde suçlu haline getiriyor. Bu da hayatın gerçeği....

Siyasetçi, devlet memuru, yönetici her kimse, akçalı pakçalı işlerle uğraşanlar malının ve parasının hesabını iyi vermelidir.

Belediye başkanı oldum. Başlangıçta bu kadar param ve malım vardı. Başkanlık bitti param ve malım bu kadar. Aradaki fark miras kaldı, maaşı  biriktirdim.

Milletvekili oldum. Başlangıçta bu kadar param ve malım vardı. Başkanlık bitti param ve malım bu kadar. Aradaki fark miras kaldı, maaşı  biriktirdim.

Başbakan oldum. Başlangıçta bu kadar param ve malım vardı. Başkanlık bitti param ve malım bu kadar. Aradaki fark miras kaldı, maaşı  biriktirdim.

Cumhurbaşkanı oldum. Başlangıçta bu kadar param ve malım vardı. Başkanlık bitti param ve malım bu kadar. Aradaki fark miras kaldı, maaşı  biriktirdim.

Basit değil mi? Bunu yaparsan eleştiri yapanların, sana iftira atanların ağzına sokarsın laflarını.

Göreve talip olanların kendilerini garantiye almak için  yapması gereken  ilk uygulama olması gerekir.

Gerçekten temizsen. Gerçekten düzgünsen....

Başkaları için değil, kendileri için...

Zira siyaset para kazanma yeri değil, hizmet etmek yeridir.

1990 yılında çıkan mal bildirim kanunu  seçimle göreve gelenler, devlet memurları vs için zorunluluk getirmiş ancak kamuyla bilgi paylaşımında bulunan çok az siyasetçi gördüm.

Tartışmalara konu olan Sayın Başbakan, Sayın Çağlayan, Sayın Bakanlar, Sayın Başkanlar, Sayın Bürokratlar.....

Kayıtlarınızı göğsünüzü gere gere halk ile paylaşın .

Saklayacak, utanılacak bir şeyler yoksa.

Sizde rahat olun, millette rahat olsun.

Çıkartın belgenizi, hesap hareketlerinizi, faturanızı. Çarpın iddia sahiplerinin suratına..

Çıkartmazsanız, göstermezseniz belgelerinizi kamu vicdanı ile karşı karşıya kalacaksınız demektir.

Bu duruma hazır olun.

Adam elinde bir bıçak ile camiye girer:

 “Ey cemaat içinizde Müslüman olan var mı?”diye bağırır. Herkes susar.

Yaşlı bir amca kalkar “Ben varım” der.

Bıçaklı adam amcaya, bir dakika dışarı gelir misin diyerek koluna girer camiden çıkarlar.

Biraz ötede bağlı bir koyunun yanına gidip, “Amca; bu kurbanı kesmeme yardımcı olur musun, İslami, kurallara uygun keselim” der.

Amca koyunu kesmeye başlar. Yaşlılık bu ya her taraf kan olur. Amca; “Oğlum yoruldum camiye git başka birini bul” der. Adam elinde kanlı bıçağı ile camiye girerek bağırır.

“İçinizde başka bir Müslüman var mı ?” Yaşlı amcayı götürüp kestiğini zanneden cemaat ses çıkarmaz, ama topluca dönüp imama bakarlar. İmam; “Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olduk ! ”

Yanlış anlamalar imajınızı bozar, yapılan güzel  işler çöp olur gider.

Unutmayalım halk liderlerini takip eder.

Doğru yaparsan doğru yaparlar , yanlış yaparsan senden daha yanlışını yaparlar.

Sözün özü ‘’ İmam O.....a. , Cemaat s....r.

Bu nedenle kendi şeffaf olmayan siyasetçi,  benim siyasetçim olamaz.

Gerisini siz deyiverin gari........

www.okanyasan.blogspot.com

www.okanyasan.com

 
Toplam blog
: 43
: 235
Kayıt tarihi
: 21.11.12
 
 

Mühendisim. Spor, müzik, yemek, yazmak özel zevklerimdir. ..