Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '09

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Moskova - Lenin'in mozelesini ziyaret

Moskova - Lenin'in mozelesini ziyaret
 

Kızıl Maydan'da Lenin Mozelesi


Moskova güzel bir şehir. Orada 20 bin Türk işçisi çalışıyor. Azeriler, Dağıstanlılar ve başka Türkler sayesinde Türkçe Moskova'da ikinci dil olmuş. Orada gezinirken başka birinden bir kaç kelime Türkçe duymak Türkiye'den bahsedildiğini duymak artık çok normal. Ruslar da her yıl plajlarımızı dolduruyor.

Dün (Pazar günü) Lenin'i ziyaret ettim. Mezarına gittim demiyorum, çünkü -bu bilgi bilmeyenler için- adam mumyalanmış durumda cam arkasında görülebiliyor. Daha doğrusu sergileniyor. Lenin'in mozelesi bildiğiniz gibi Kızıl Meydan'ın ortasında bir yerde bulunuyor. Kırmızı taştan kademeli piramit şeklinde bir yapı.

Bundan birkaç hafta önce de gitmek istemiştim ama gidememiştim. Lenin’i görmek için bir seremoni gerekiyor. Şöyle ki:

Kızıl Meydan yayalara kapatılıyor. Bir iki yerini demir parmaklıkla kesince meydan kontrol altına alınıyor. Sonra mozeleye girmek isteyenler uzakta sıraya sokuluyor. Tabi uzun bir kuyruk oluşuyor. Sonra bölük bölük insanlar mozelenin yanına yaklaştırılıyor. Burada üst baş araması yapılıyor. Fotoğraf çeken her şey (kamera telefon vs.) yasak. Metal detektöründen geçtikten ve kameralardan arındıktan sonra mozeleye girilebiliyor. Mozele saat 13’te kapanıyor. O yüzden kuyruk da 12’de kapatılıyor. Sağda solda bir sürü nöbetçi var. Torpilliler dışında kuş uçurtmuyorlar (yani orada da torpil var).

Ben ilkinde geç kaldım, kuyruğa girdiğim halde nöbetçiler bu kadar yeter deyip orta bir yerden kestiler. Birçok insanla birlikte dışarıda kaldım. Ne kadar açık aradıysam da bulamadım. Biraz ötede Jukov heykelinin yakınında eski SSCB taraftarları, yani komünistler haftalık ayinlerini yapıyorlardı. Onlar enternasyonal marşını söyleyerek, çekiç oraklı kızıl bayrakları ile meydana girdiler. Onların arasına karışayım dedim ama nöbetçi bırakmadı. O hafta öyle geçti.

Eski ev arkadaşımın Rus arkadaşına bunları anlatınca “O adam iyi bir insan değil, gitme” diye bana öğüt verdi. Rusya'nın yeniden SSCB olmasını isteyen Ruslar tam olarak bir avuç kalmışlar. Onların da bir kısmı devlet güvencesini kaybetmiş, yaşlı, kimsesiz kadınlardan oluşuyor. (Yollarda dilenen yaşlı ve çaresiz kadınlar görüyorum bazen, o ayrı konu.)

Lenin’i görmek için tek şansım Pazar günü. Çünkü ziyaret saat 13’te bitiyor ve benim işim var, çalışıyorum. Rus arkadaşı dinlemedim. Lenin’i görmek tarihi bir olaydı çünkü. Dün diğer Pazarlara göreli olarak erken kalkabildim ve zaman kaybetmeden Lenin’e koştum. Yolda metroda hangi durakta aktarma yapacağımı planladım. Ben 1905 Yılı Sokağı durağında oturuyorum. En iyisi Puşkinskaya’da inip Tverskaya’ya aktarma yapmak, oradan Teatralnaya’da inmekti. Gerçi arada Kızıl Meydan durağı vardı ama bağlantı yolları labirent gibi ve çok kalabalıktı, oradan oraya gidene kadar yer üstünde daha hızlı yol alırdım. Öyle de yaptım. Hediyelik eşya satan pazarın içinden onlara kapılmadan geçtim. Uzaktan kuyruk göründü. Hala açıktı ama her an kapanabilirdi. Neyse, koştum yetiştim, arkamdan birkaç kişi daha girdi ve kuyruk kapatıldı. Oh, birinci zorluğu geçmiştim. Zaman da vardı. Elimde kamera, cep telefonu, aklım sıra resim, film çekeceğim.

Ben sıradayken eski SSCB'liler marşla ve bayraklarla birlikte geçtiler. Ben de yavaş yavaş kontrol noktasına geldim. Nöbetçi kamera çantasını gördü, anladı, formalite icabı sordu:
“Şto eta?!” (Bu ne?!)
“Kamera!” dedim.
“Kamera nilza. (Kamera olmaz) Prebiribiribirite na ofisa.” Burasını tam olarak anlamadım ama kamerayı ofise götürmemi istiyordu galiba. Beni geri çevirdi. Ümitsizliğe düşmüş olarak ofis neresi diye bakınırken ileride başka bir kuyruk ve kalabalık gördüm. İnsanlar telefon ve kameralarını emanete bırakıyorlardı. Ben de hemen oraya koştum. Orada da bir süre bekleyip biraz para verip bir fiş aldıktan sonra tekrar kontrol noktasına döndüm. Bu sefer bir sorun çıkmadı ve içeri aldılar. Kızıl Meydan’ın yanından, Kremlin Sarayı'nın duvar dibinden biraz yürüdükten sonra mozolenin kapısına ulaştım.

İki tür nöbetçi vardı. Biri dışarıda görev yapan, mavi gömlekli, biraz daha sempatik olanlar, diğeri içeride görev yapan, koyu yeşil üniformalı insana taş gibi bakanlar. Bunlar yanılmıyorsam özel olarak seçilmiş nöbetçilerdi. Fimlerde görünen taş gibi Rus askeri imajı yanlış değil. Her köşe başında yeşil üniformalı bir nöbetçi vardı. Biz yürüdükçe mekanik bir şekilde kolunu kaldırarak ne tarafa gideceğimizi işaret ediyordu. İçerde girişten sonra çok az bir ışık vardı. Yerler ve duvarlar siyah kesme taştan yapılmıştı. İlk girişten sonra merdivenler bizi bir kat aşağı götürdü. Aydınlıktan karanlığa girdiğimiz için basamakları seçmek çok zor oluyordu. Aşağı indikten sonra bir aralıktan Lenin’in yattığı odaya girdik. Burada basamaklar yeniden çıkıyordu. Mekân piramit biçimindeki kademeli kubbesinden çok az ışık alıyordu. Ortada camlı bir bölüm içinde üç yönünden görülecek şekilde Lenin yatıyordu.

İlk gördüğümde biraz durakladım, yaklaşıp elimi parapetin üzerine koydum. Lenin'in yattığı Camlı bölüm 2 metre kadar uzaktaydı. Nöbetçi bağırdı:
“Hamnum ninşo garyet!”
Anlamadım ama herhalde ‘durmak yasak’ veya ‘elini oradan çek’ diye bağırıyordu. Ben de elimi çekip yürüdüm.

Kahverengi ile sarı arası ölgün bir ışık altında yatıyordu Lenin. Göz yerleri hafif çukura kaçmış, kızıla çalan sakalı ve bıyığı düzgün traş edilmiş (artık traş edilmiyor olsa gerek), takım elbiseli, bir eli yumuk, bir eli açık, (daha sonra kapalı olan elinin bozulduğu için öyle büküldüğünü öğrendim) sarı ışığın altında uyuyan hasta bir adama benziyordu. Geniş alnı, yüz ifadesi aynı resimlerinde, filmlerde gördüğüm gibiydi. Ayakucundan dolaşarak herkesle birlikte diğer yanına geçtim. Yine birkaç karanlık basamaktan inerek pek de büyük olmayan odadan dışarı çıktım.

Nöbetçiler yine yolu gösteriyorlardı. Mozelenin arkasında sıralanmış 10 kadar daha mezar vardı. Uzaya ilk giden adam Yuri Gagarin, eski başkanlar dan Brejnev ve Stalin bunlar arasındaydı. Bunları da geçtikten sonra kendimi Kızıl Meydan’da buldum. Kameramı almak için ofise gittim. Ama baktım ki yine girişin oradayım. Çünkü elinde emanet kartı olanları içeri alıyorlardı. Bir kereden bir şey anlamamıştım. Ofisin oradan dolanıp tekrar kontrolden ve aynı yerlerden geçtim.

İkinci girişimde önümde Türki Cumhuriyetlerden olduğunu sandığım 7–8 kişilik kalabalık bir aile vardı. Baba, kucağında 1.5 yaşındaki kızı ile Lenin’in mumyasını görmeye gelmiş. Bu çocuk sonradan travma geçirmez mi acaba diye düşündüm. Yani Pazar günü ailecek ziyaret edilen seyirlik bir şey olmuş Lenin. Bir ara mumya’yı ABD’ye satmayı düşünmüşler. Eski SSCB'liler bir avuç kalmış. Yani anlayacağınız artık bu iş bitmiş.

Geriye biraz hüzün kalmış.

Çıkıştan sonra SSCB''lilerin toplandığı yerde yaşlı bir adam gördüm, dileniyordu. Bataryalı bir teypten ‘Pod Moskovski Veçera’yı -Rusların ünlü melodisi Rusya akşamlarını- çalıyordu. Saat 13’ü geçmesine rağmen hâlâ Lenin’i görmek isteyenler vardı. Israr ediyorlardı. Mavi gömlekli nöbetçi onlara bir şeyler söyledi. “Ziyaret bitti” diyordu herhalde. Arasından “Lenin ustal” dediğini duydum, anladım. “Lenin yoruldu.” demekti bu. Yani nöbetçi bile Lenin’le dalgasını geçiyordu.

13.Ağustos.2007
Moskova

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..