Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '09

 
Kategori
Bilim
 

Mozart nasıl Mozart oldu?

Mozart nasıl Mozart oldu?
 

Mozart gelmiş geçmiş en büyük müzik dehası kabul edilir. 3 yaşında keman çalmaya başladı, 5 yaşında senfoni besteledi, 7 yaşında orkestra şefi oldu. Bu eşsiz yeteneğin kalıtımsal/genetik olduğu; ama doğumdan sonra geliştirildiği üzerinde tüm bilim insanları hemfikir.

Peki, bu müzikal zekâ ve diğer 15 tür yetenek acaba hangi organımızın hücrelerinde saklı?

“Beyin hücrelerinde...” dediğinizi duyar gibiyim. Ne yazık ki yanıldınız!..

Gerçek şu ki, bütün yeteneklerimiz bedenimizi oluşturan trilyonlarca hücrenin her birinde genetik şifreler hâlinde oturmuş, açılmayı bekliyorlar.

Bildiğiniz gibi hücrelerimizin birer çekirdeği var. Her çekirdekte 23 çift kromozom bulunuyor ve bedenimizin her hücresinde bu kromozomlar tıpatıp aynı –yumurta ve sperma hücreleri dışında. Bu kromozomların her birinde -açıldığında uzunluğu bir metreyi geçen- ağır birer molekül var. Bunlara DNA diyoruz. 46 DNA zinciri üzerinde ise işe yarayan 30–35 bin kadar gen bulunuyor. Demek ki bu on binlerce gen trilyonlarca hücrenin her birinde var.

İşte işin püf noktası da burada zaten: bizi biz yapan genetik şifrelerin tümü her hücremizde teker teker varsa, bu demektir ki Mozart’ın müzikal dehasını sağlayan genler hem beyin hücrelerinde hem diz kapağı hücrelerinde hem de dalak hücrelerinde var/dı...

Ne var ki, bu 30–35 bin genin tümü her hücrede açılmıyor. Hangi şifre nerede işe yarayacaksa, orada açılıyor ve görevini orada yürütüyor. Örneğin, tırnakları yapan şifreler parmak uçlarındaki hücrelerde açılıyor; buna karşın kıkırdak üreten şifreler daha çok kulak-burun-boğaz bölgelerinde açılıp işlevini sürdürüyor.

Üstelik bu şifrelerin bir de biyolojik saati var. Çoğu sürekli açık kalıyor; ama bazıları belirli saatlerde, günlerde, aylarda veya yıllarda açılıyor. Bunun en tipik örneği ergenlik çağına girme zamanıdır. Kız çocuklarında ortalama her ay bir cinsiyet yumurtasının döl yatağına düşmesinin başlaması için, doğumdan sonra bu şifrelerin 10-14 yıl açılmadan beklemesi ve ancak vakti gelince harekete geçmesi gerekiyor. Erkek çocuklarındaki sperm üretme şifresi de benzer bir takvime uyuyor.

İşte bu verilerden hareketle geliştirdiğim hipotezi kısaca şöyle açıklayabilirim:
Dünyada yaşayan 6,7 milyar insanda var olan tüm zekâ türleri, her insanın her hücresinin her çekirdeğinde var olan kromozomlara genetik şifreler hâlinde kodlanmıştır; çünkü kültürel evrim sürecinde öğrenilen bütün yararlı ve güçlü yetenekler insanların ortak genomuna kaydolmuştur.

Bu yetenek şifrelerinden biri (veya birkaçı birden) herhangi bir insanın beyin hücrelerinde açılabilir. Veya bir başka insanınkinde hiç açılmayabilir. Veya çok erken ya da ileri yaşlarda açılabilir.

Ve bu yetenek türlerinin üstün, ileri veya geri olmaları; genetik şifrelerin açılışı ile hücrelerin yapılışı arasındaki süreçte, hücrelerimizin diğer yapıtaşları olan RNA, tRNA, mRNA, Ribozom ve proteinlerin hata yapıp yapmamalarına veya tembel ya da çalışkan olmalarına bağlıdır.

Diyorum ki: Picasso’nun o yaratıcı resim dehası benim genetik şifrelerimde de var; fakat bu şifre bende açılmamış, Picasso’da açılmış. Üstelik onda açılırken hiçbir kayba uğramamış veya çok az hataya uğramış. Bununla birlikte, Mozart’ın müzik dehası da bende var; fakat bende açılmamış, Mozart’ta ise çok erken açılmış. Ama, örneğin çok etkili bir konuşmacının lengüistik (dilsel) zekâsını sağlayan genler de Mozart’ta açılmamış.

Belgesellerde görüyoruz; doğada ve belki de tüm evrende melodik bir ritim olgusu var. Bu ritimler doğanın müziğidir. Zehirli erkek kurbağalarının dişiler için söylediği çiftleşme şarkılarını onlara kimse öğretmez. Bu şarkılar onların genlerinde kayıtlıdır. Üstelik o müziği icra etmeleri için, genler, o kurbağaların gırtlak altlarını balon gibi şişebilen bir zara dahi dönüştürmüştür.

Bunu söylerken, genlere kodlanmış bir klasik şarkıdan söz etmiyorum. Söylediğim şey şu: Genetik olarak hücrelerimize kaydolmuş konuşma yeteneği sayesinde öğrendiğimiz sözcükleri nasıl ki milyonlarca cümleye dönüştürebiliyorsak; bunun gibi, doğal ritimleri ve notaları da, zihnimizdeki mekanizmalar sayesinde sayfalar dolusu bir klasik opera parçasına dönüştürebilme yeteneğimiz var.

İnsanoğlunun müzik sanatını bu denli geliştirmiş olmasının ve notalarla iç içe bir yaşam sürmesinin tek nedeni sadece kültürel midir sanıyorsunuz? Müzikal zekâ genetik belleğe kayıtlıdır ve her insanda var olan ortak genlerin dışa yansımasıdır. Bu kalıtımsal hafıza bazı insanlarda var, bazılarında yok diyemeyiz; fakat bazılarında açılmıyor veya eylemsiz kalıyor diyebiliriz.

Ben, ilkokulda başarı gösteremeyen bir çocuğun, ortaokul veya lisede birden bire çok başarılı olmasını, bu, geç açılan yetenek şifrelerine bağlıyorum.

Bu arada, dış çevre koşullarının büyük etkisini de göz ardı etmiyorum. Örneğin yeni doğan bir bebeğin sol gözünü birkaç ay bağlı tutar ve görmesini engellerseniz, o bebeğin sol gözü gelişemez ve bebek yarı âmâ olur. Çünkü göz ile beyin arasında görme işini sağlayan sistem genler tarafından yapılmıştır; ama bu sistemi oluşturan hücrelerin fonksiyon kazanmaları için ışık denen bir dış çevre etkenine ihtiyaçları vardır. Yani görme işi de bir yetenektir; ama gelişmesi ve işlerlik kazanması dış çevreden gelen görsel uyarıcılara bağlıdır.

O nedenle, insan sosyobiyolojik bir canlıdır ve hem genlerinin hem de içinde yaşadığı çevre kültürünün eseridir, diyorum. Bunu da kabaca yüzde 50 gen, yüzde 50 dış çevre faktörü biçiminde formülleştiriyorum birçok bilim insanının kabulüne uygun olarak. Bu savıma “POTANSİYEL YETENEK HİPOTEZİ” adını verdiğimi buradan sizlere ve tüm dünyaya duyuruyorum.






.....................................................................................
* Kadın-erkek sayısı eşit ve "Dokunulabilir Meclis" istiyoruz!
.....................................................................................

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..