Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '11

 
Kategori
Eğitim
 

Mualla Eyuboğlu ve Bağevi

Mualla Eyuboğlu ve Bağevi
 

Bağevindeki küplerden biri (Fotoğraf: Mehmet Erbil)


Hasanoğlan Köy Enstitüsü kurulurken, diğer köy enstitülerinde olduğu gibi kendine yeten, ürettiğini tüketen, üretirken öğrenen bir kuşak ve eğitimciler yetiştirilmesi düşünülmüştü. Öyle de oldu.

Bu okullarda ziraat ve bahçe tarımını öğrenen öğrenciler, öğretmen olarak gittiği köylerinde kendilerine verilen alanlarda ve okul bahçesinde örnek çalışmalar yapacak, köy halkına örnek olacaklardı. O güne değin babadan, atadan görme yöntemlerle çalışan halk bazı bilgi eksikleri ile toprağı yeterince işleyip verimli duruma getiremiyordu. İşte öncelikle halkın bilgilenmesi ve inanması için görmesini sağlamak gerekiyordu. Çünkü öğretmenleri onlara; “Köylünün aklı gözündedir. O bilmediği, bugünlere dek böyle şeyleri görmediği için, söze değil gördüğüne inanır. Bu nedenle siz yapacaksınız, örnek olacaksınız. Onlar da gördükçe öğrenecek ve uygulamaya başlayacaktır.

Gerçekten öyle de olmuştur.

Bağ evine ayrılan alan okulun kuzeyinde ve köye yakın bir alandır. Yılardır işlenmemiş, bozkıra dönüşmüş, yer yer çoraklaşmış bir topraktır burası. Diz boyu çakırdikenleri vardır.  İzzet Palamar önce bağevi alanına ayrılan toprağı işledi. Bir- bir buçuk metre derinliklerde toprağı kirizma yaptırarak alt üst etti. Toprağı havalandırıp ekim ve dikim yapılır duruma getirdi. Bölgeye en uygun olan bağ çubuklarını ve meyve fidanlarını denemeler yaparak saptadı. Bunları özenle bu alanda öğrencileri ile dikti. Kısa sürede bağ ve meyve bahçesi oluşturuldu.

Bu sanıldığı gibi kolay olmadı. Her öğrenciye ziraat dersi için bağ çubukları ve meyve fidanları verildi. O öğrenciler çapalama, gübreleme ve su verme aşamalarını, günlük notlar halinde tuttular. Sorumlu oldukları çubukları ve fidanları yetiştirdiler. Bu günlük notlar, raporlar haline dönüştürülerek, orta Anadolu’da nerelerde ne tür çubuk ve fidanların yetiştirilebileceğini saptadılar. Türlerin gelişme ve olumsuzlukları raporlara dönüştürüldüğünden ortaya bilimsel veriler de çıkmış oldu. Köylerine gidince bu veriler doğrultusunda çalışma yapacaklardı.

İşte Hasanoğlan’ın keklik kırı, bu titiz çabalar sonunda orman haline dönüştü.   

O yıllarda Mualla Eyuboğlu, buraya çok güzel bir bağ evi planı yaparak, yine öğrencileri ile bu planı uyguladı. “Tasarımı, gereçleriyle özgün bir yapı. Ekinimizin solunduğu iç açıcı bir yaşam köşesi… Duvarlarda, içerdekileri gülümseten Nasrettin Hoca, Karagöz resimleri… Kitap rafları, santranç köşesi, bağ ile bütünleşen geniş bir balkon…”  Yazar, Mualla Eyuboğlu'na gelen bir mektuptan alıntı yaparak; yazısını sürdürür.  “Şöyle bir mektup almıştı ağabeyi Eyuboğlu’ndan:

“Bedros’a, senin Bağevi için, üç tane alicengiz pano yaptırdım. Sakın duvarlara başka bir şey koymayın.” (1)  .

17 Nisan 1946 yılında Hasanoğlan’da Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümü etkinlikleri yapılacaktı. Etkinliğe katılım yüksek oldu. İnönü ve TBMM’den yetkililer vardı. Okul alanlarının gezilmesi, bu alanlarla ilgili bilgilendirmeler den sonra Açıkhava Tiyatrosu’nda Sophokles’in Oidipus oyunu sergilendi. Öğleden sonra konser, milli oyunlar oynandı, konuşmalar yapıldı. Etkinliğin bitmesinden sonra,  giderek dikkat çeken ve ünlenen, meyve ve bağ çubukları ile donanmış bağ evi de gezildi. İzzet Palamar ve öğrencileri; ziraat bilgileri yanında, çalışkan, becerikli ve araştırıcı yönleriyle burayı yeşertip bağa dönüştürmeyi başarmışlardı.

Bağ evi yapısı yıllarca kullanıldı. Binanın altında bir de şarap mahzeni oluşturulmuştu. Şimdi bu bina yok, ama mahzen durmaktadır. Toprak kirizması sırasında bulunan iki şarap küpü de yıllarca burada, kaideleri üzerinde sergilendi.

Kaide üzerine yerleştirilmiş bu iki küp, burada yıllarca sergilendi. 1978-1981 yılında müze kuruluşu sırasında, yerlerinden alıp müzeye taşımak düşüncemiz vardı. Ancak kırılması olasılığı olduğu için, Anadolu Medeniyetleri Müzesi arkeologlarından bilgi almak istedik.  “Müzeye taşıma işleminin yapılmamasını, küplerin yerinden alınması sırasında kırılabileceğini söylediler. ”O günlerde bu görüşlere uyarak taşıma işleminden vazgeçtik. Ancak daha sonra müze binası yeni yerinde oluşturulurken, 2005 yılında taşıma işlemi yapılmış ve korkulan olmuş, küplerden biri kırılmıştır. Çok yazık olmuştur. Çünkü bu küpler yıllara tanıklık eden değerler ve belgelerdi. Bilinçsizce yapılan işlemin sonucu  kırılma olmuştu. Biraz bilgi ve düşünerek çalışma bu olumsuzluğu ortadan kaldırabilirdi.

Bağevi şimdi ne oldu?

Bağevi alanı orman işletmesine verildi. Yapı yıkıldı. Çevre temizlenerek, orman işletmesinin fidan depolama ve dağıtım merkezi konumuna dönüştürüldü.

Ortada ne Bağevi ne de meyve fidanları kaldı...

Ama;

“Hayali cihan değer.”

 

Mehmet ERBİL

 

www.mehmet-erbil.tr.gg

 

(1)Mehmet Başaran, “Mimar Mualla Eyuboğlu”, Cumhuriyet Gazetesi 24 Ağustos 2009, s.2

 
Toplam blog
: 63
: 729
Kayıt tarihi
: 29.09.11
 
 

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi-Yüksek Lisans Resim-19 kişisel Resim Sergisi Yazı..