Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

Muavenet zırhlısı…Uğur Mumcu…Eşref Bitlis…

Muavenet zırhlısı…Uğur Mumcu…Eşref Bitlis…
 

Başlığa bakıp ta sakın ha “kardeşim eski defterleri neden karıştırıyorsun” demeyin. Sayın Hüseyin Çelik’ten öğrendim. Uludere’de bombalanan kaçakçıları “Ben niye ‘Operasyon kazası’ dedim. Ben çünkü hiç kimsenin aklının, vicdanının, izanın bile bile gençleri çocukları öldürmeye müsaade etmediğini düşünüyorum. Aksi ispat edilene kadar böyle inanmak durumundayız. Kıbrıs savaşında kendi firkateynimizi kendi savaş uçaklarımızla vurmadık mı?” diyerek hükümetin kendi kurumlarını koruduğunu gösteriyor. O olayı bir hatırlayalım. Çelik’in sözünü ettiği, Türk Denizcilik tarihine ‘Kocatepe faciası’ olarak geçen olay 1974 yılında ‘Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşandı. TCG Kocatepe (D-354), Türk Hava Kuvvetleri tarafından dost ateşiyle batırıldı. 1971 yılında Türk deniz Kuvvetlerine katılan firkateyn, bu olayda batmış ve toplam 67 denizci şehit olmuştu.

İyi hoş da nedense AKP hep yakın örnekler varken taa uzaklara gitmeyi pek sever. Zülfü yâre mi dokunur bilinmez yakın örnekleri görmezden gelir. Ben de birkaç yakın örnek vereyim. Neden bu örnekler derseniz hepsinde canımız ciğerimiz, sevgili dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortağımız ABD’nin gölgesi, eli, ayağı var.

Mesela Muavenet zırhlısını hatırlayalım.

2 Ekim 1992 tarihinde "Kararlılık Gosterisi-92" tatbikatı sırasında, Türk Deniz Kuvvetleri'ne ait "TCG Muavenet" Muhribi tatbikatın ana safhası bittikten sonra, intikal seyri esnasında iki güdümlü mermi ile vurulmuştu. Vuran gemi ABD'ye ait daha önceden sabıkalı "Saratoga" uçak gemisi idi. Gemiden atılan iki adet "Sea Sparrow" füzesi geminin köprü üstüne isabet ederek havaya uçurmuş, geminin beyni konumundaki kaptan köşkü onarılamayacak derecede hasara uğramıştı. İşin daha vahim tarafı bu sırada görev yapmakta olan basta gemi komutanı olmak üzere beş Türk denizcisinin hayatını kaybetmiş olmasıydı.

Biliyorsunuz gemi vurulduktan anlı şanlı bir komisyon kuruldu ve olaya kaza süsü verildi pardon kaza dendi. Fakat kaza raporlarında unutulan ufak bir ayrıntı vardı. Gemiyi vuran Amerikan uçak gemisindeki füze ateşleme sistemi dörtlü şifre ve elektronik kilit sistemiyle çalışıyordu yani kazara dalgın bir Amerikan askerinin elini çarpıp ateşlemesi gibi bir şeyin olması imkânsızdı. İşin daha ilginci füze hedef "track"layarak ateşlenmişti. Yani füze hedefe kitlenmiş ve hedefe vurana kadar elektronik sistem füzeyi hedefe kitli tutmuştu. Bunun ise kazara olma olasılığı yüzde 0 idi. Daha sonraları geminin tamiri mümkün olmadığı için hurdaya ayrıldı. Basında ABD’nin yerine yeni gemi verdiği bile yazıldı. Özürler dilendi, konu kapatıldı. Uyumayı ve uyutulmayı pek seven Türk halkı uyutulmaya devam edildi.

Oysa durum bambaşka idi.  Muavenet Muhribi vurulmadan önce, ABD ısrarla Türkiye’ye, Knox sınıfı eski ve hurdaya çıkmış firkateynlerini vermeye çalışıyordu. Kuvvet komutanları amiraller bu baskıya direniyor ve modern bir deniz gücü istiyorsak bunu ancak yeni gemiler yaptırarak olabileceğini Amerika’nın vereceği gemilerin hurdadan başka bir şey olmadığını söylüyorlardı. Bunun üzerine Türkiye yeni gemiler için ardı ardına ihaleler açtı ve bu ihalelerin önemli bir kısmını Alman firmaları kazandı. Ay sınıfı denizaltılar, Doğan sınıfı hücumbotlar ve Meko sınıfı firkateynlerin hepsini Almanlar yapacaktı üstelik bize teknolojide veriyorlardı. Amerikan şirketlerinin kaybettiği ihalelerdeki para kayıpları bir yana prestijleri de çökmüştü. Neredeyse bütün ihaleleri Almanlar kapmıştı.

Yani sizin anlayacağınız, ABD’nin Türk deniz kuvvetleri üzerindeki hâkimiyeti kayboluyordu. Tabii ki patronun kim olduğunu bildirmek gerekliydi. Bu yüzden göstere göstere gemimizi vurdular. Böylece ordumuzun hizadan çıkmasını önlediler.

Gelelim Uğur Mumcu suikastına,

“Mumcu bilindiği gibi ABD emperyalizmine, bu bağlamda Çekiç Güç'e karşıydı (Evren  Değer, "Uğur Mumcu Dosyasında, Mumcu'nun, 13 Ocak1993'te, Harp Akademilerinde verdiği konferansın bitiminde 500 kurmay subay tarafından ayakta alkışlandığını (Cumhuriyet, 24 Ocak 1994.  vurgulamıştır).” Evet bir taraftan asker içinde uyanış başlamış, genç subaylar ABD emrinde olmayı pek içlerine sindirememeye başlamıştır. 500 tane kurmay subayın Mumcuyu ayakta alkışlamasının ne anlama geldiğini ABD sistem koyucusu olarak çok iyi bilmektedir. Birdenbire Uğur Mumcu öldürülür ve cinayet faili meçhuller sınıfına kaydedilir. Hala da oradadır ve kimsenin üzerine gitmeye de niyeti yoktur. O günkü uyanışın aktif subayları şimdi ne yapıyor diye düşünürseniz, Ergenekon destanına konu oluyorlar.
Hemen akabindeki Eşref Bitlis olayı,

Malum, Eşref Bitlis Çekiç güç denen oluşumun bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına yardım ettiğini feryat ediyor, buna bir önlem almamız için siyasileri uyarıyordu. Çekiç güç ise ABD’nin kendisi idi. Birden bire Eşref paşanın uçağı imkânsızı başardı. Motoru buzlandı ve düştü. Daha doğrusu bize böyle anlatıldı. Biz de inandık.

Kıbrıs barış harekâtı zamanında da ordumuz NATO ordusu idi. İstihbaratımıza bu bakımdan sızabilecek ilk casus ABD casusu olabilir. Tabii bu konuda kesin delil yok. O bakımdan ihtiyatlı oluyoruz. Ama ne olursa olsun başımıza gelen her melanetin altından ABD çıkıyor, Kesin kanıtlanamayan olaylarda da gölgesi üzerimizi kaplıyor. Hani bizim yöneticilerin toz konduramadıkları canımız ciğerimiz ABD nin ne olduğunu bilmeyenlere, unutanlara bir hatırlatalım dedim.

İzmir 2012

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..