Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '08

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Muhabbet kuşları

İlk muhabbet kuşumuz ben 5- 6 yaşlarındayken, yazlığımızın altındaki kahvede (ya da kahvehane) Hacı Raif'in kara kedilerinden kaçan mavi bir yavrucuktu. Kahraman babam 3 kara kedinin arasından kalbi korkudan yerinden fırlayacak kuşu avuçlarının içine aldığında ben de mutluluktan havalara uçmuştum. Mavi kuşumuzu annemin plastik delikli plaj çantasına koyduk ve adını Maviş koyduk. Hemen çıkıp ona uygun bir kafes ve de eş aldık. O da Prenses'imizdi.

İşte muhabbet kuşu sevgim onlarla başladı. Benim gibi sevgi dolu ve arsız ( belki de tek arsızlığım buydu aslında - kuş arsızı) bir çocuk için 1 kuş daha almaya annesini ikna etmek pek de zor olmamıştı. Aldığımız sarı şişko kuşun dişi olduğunu öğrenince ona da bir eş alalım dedik ve böylece Sarıkız ve Selim'de aileye katılmış oldu. Bitti mi ?bitmedi.. Yazlık sefası bitince babamla Eminönü turlarımız başladı. Mor renkli şişko Maret ve eşi Beyazı da kafese katıldılar ve orta boy kafesi dev bir kafesle değiştirdik. Maviş sadece Prenses ile yetinmeyip Selim'e de göz koyunca Sarıkız onun kafasını yardı ve Mavişlere yeni bir kafes aldık. Çok uzattım bu hikaye kuşların sayısı 11'i bulana dek sürdü ve sonunda sabır taşı annem isyan etti. Kuşları isteyen arkadaşlarına ve çocuklarına hediye ettik 4 taneye de ölünceye dek baktık.

Ben evlenene dek evcil hayvanlarımıza su kaplumbağası ve pekinez türü köpek eklendi ve ev halkından biri haline gelen bu canlıların ölümünü yaşamanın ne kadar zor olduğunu tecrübe ettim.

Kaplumbağalara iyi bakıyordum aslında, hergün kabuklarını fırçalıyor, sularını temizliyordum. Sonra nedense gözleri iltahaplandı. 2 haftalık yaz tatilinde arkadaşımın dedesine vermiştim bakması için. Yaşlı adamcağız da tabii pek ilgilenememiş, gözleri de iyi görmüyormuş. Geldiğimde maalesef iki ölmüş kaplumbağa ve üzerlerine hergün atılmış yemlerle dolu üzücü bir manzarayla karşılaştım.

Köpeğim Çino ise biblolardan da şirin bir pekinezdi ancak pek aksiydi. 10 yıl boyunca bir kere bağrıma basabildiğimi hatırlamıyorum. Herşeye kızardı, ısırırdı da, hiç affetmez adamı paralardı. Zaten sonra yemek veren kişi annem olduğundan beni gözden iyice düşürdü ve ona aşık oldu. Annemi bile kaç defa ısırdı. Herşeye rağmen ona hiç kızmayan, sesini bile yükseltmeye kıyamayan bendim. Bu kadar saldırgan ve aksi olmasına rağmen annem onu herşeyden sakındı, hergün elleriyle taze yemekler pişirdi, sanırım dünyada ondan daha fazla kimse Çino'yu bu kadar sevemez ve daha iyi bakamazdı.

Çinom bir gün henüz 10 yaşındayken ve hiçbir sağlık sorunu yokken topallamaya başladı, o gece felç olmuş. Annem uyandığında sadece o güzel gözlerini kıpırdatabiliyormuş. O gün ben yanında yoktum, evliydim ve kendi evimdeydim. Onun doktora giderkenki o güzel gözlerindeki endişeli bakışları düşündükçe mahfoluyorum.. gözlerim doluyor şu anda da ağlamak geliyor içimden ama ağlamamalıyım çünkü hamileyim ve bebeğim üzülebilir.

Çinom o gün veterinerine gitti, ondan çok annemin acısıyla uğraşmışlar. Annemin haline dayanamayıp gece onu eve yollamışlar. Dediklerine göre Çinomun hayata veda edişi acısız olmuş. Nasıl birden felç oldu ve neden.. aklım almıyor. Bu seneye kadar yani 3 yıldır annem hergün ağladı. Şimdi torun heyecanıyla ağlamadığını düşünüyorum, ya da benden saklıyor.

Evin birer üyesi haline gelen evcil hayvanların ölümü gerçekten çok zor bir tecrübe.

Kuş arsızı olan benim kuş maceram evlenince de sürdü ama yarın sona eriyor çünkü doktorum hamilelikte ve bebeğin doğumunda kuşların sakıncalı olduğunu söyledi. Ben de pişmanlık yaşamamak için çok sevdiğim bir arkadaşımın kuşlara çok iyi bakacağına inandığım sevgili kızına yarın kuşlarımı hediye edeceğim.

Bu onlarla da son gecem ve üzülmemem lazım ama üzülüyorum...
 
Toplam blog
: 8
: 1621
Kayıt tarihi
: 08.07.08
 
 

Yaşadıklarını paylaşmaktan hoşlanan biriyim, aynı zamanda bir anneyim...   ..