Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '07

 
Kategori
Kültürler
 

Muhacir

Muhacir
 

“Büyükler aralarında konuşurken, çocuklar onların lâflarını dinlemez ayıptır! Hadi siz oyununuza bakın!” Denirdi. Ben yine de anamın diktiği, içi pamukla doldurulmuş bezden, bebekle oynarmış görüntüsü vererek, onlara kulak kabartırdım! Konu içeriğini her zaman çözemesem de…” Valla kardeş! O kızı Yusuf’a isteyelim derim! Yan komşuları Safiye Hanım hep metheder durur.-Çalışkan tutumlu bir aile, hele kızları Binnaz! Bir çamaşır yıkıyor, en az üç su, bahçede kazanlar da fokur, fokur kaynata, kaynata! Sakızlar gibi, yemekler börekler, kendi elleriyle kurduğu lahana turşuları. Tekel de tütüne de gidiyor! Bu kız kaçırılmaz!- Senin Yusuf ta bir âlem yavrum, yok kız muhacirmiş konuşması bir başkaymış! Bundan ne çıkar? Onlar yüzyıllardır, Türklüğün bekçiliğini yapmış, dilini dinini kaybetmeden, bir RUMELİ kültürü üretmişler! Bundan daha güzel ne olabilir? Yok, kızın babaannesi hep: More, more diyormuş! Kime zararı var, desin Bre!

15.Nisan 2007 Pazar, hava güneşli Berlin’de. Oğul öğle vardiyasında, yarın yine evrenkent başlıyor, yüzünü pek göremeyiz. İş, okul vs. Ben balkon da hem güneşleniyor hem de oğlun sökük didikleriyle meşgul oluyorum, dönüş vakti yaklaşıyor, tüylü çocuklarımı da özledim, gitmeden her şeyi hazır edeyim, bu onu birkaç ay idare eder! Bu arada Türkçe yayın yapan radyoyu dinliyorum! Sunucu(spiker) Kızımız inanılmaz derecede akıcı bir dille yayına telefonla katılan konuklarını ağırlıyor! Konu: Altıncı HİS Kelimelerle ifadesi zor ağır bir konu, bunu baştan kabul ediyorum! İyice kulak veriyorum parmağıma iğne batıyor!

Seslerine göre erişkin olduklarını tahmin ettiklerimin, vurgulamalarında, kurdukları cümlelerde: Ne Rumeli şivesi, ne Anadolu hâkimiyeti, ne de Karadeniz esintisi vardı! Daha çok, Türkçeyi yeni öğrenmiş bir Avrupalının, nasıl desem… Lezzetindeydi.

Ya yayına katılan gençlerimiz, dillerinden geleni arda koymuyorlardı lâkin canlı yayın heyecanı işte, Türkçe niyet ederek başladıkları cümleleri, ( birbiriyle alâkasız, bir iki kelimeden sonra) Almanca olarak bitiriveriyorlardı. Bir Beyefendi vardı ki.. Onun hakkını vermek gerekir dört dörtlük, ya Türkiye’den buraya tatile gelmiş olmalıydı, ya da anadiline vurgun bir zat! Türkçesini hiç yanından ayırmadığı aşikârdı.

Sunucumuz ya o ne demeli, Türkçesindeki kıvraklık tıpa tıp Almancasına da yansımış maşallah! Ne yazık ki ender çok ender, belki de bana denk gelmedi, buralarda, Türkçeyi Türkçe konuşanlar! 30–40 senede kaybettik mi ipin ucunu “Abartmaya gerek yok Alev Hanım! Hadi bakalım sen kendini balkondan kurtar da akşam yemeğini hazırla, karnı aç oğul nerdeyse gelir!

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..