Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '09

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Muhafazakârlık! Nereye kadar?

Muhafazakârlık! Nereye kadar?
 

Kemalistlerin, ulusalcıların ve laiklik taraftarlarının haklı oldukları bir nokta var.

Evet, varlığı ile ordu, ülke yönetimine bir ağırlık koyuyor ve bu sivil iktidarın istediği gibi hareket etmesini engelleyerek bir denge yaratıyor.

Yani toplumdaki muhafazakar yapı, devlete bu nedenle fazla miktarda ya da birebir yansımıyor. Bu denge ortadan kalktığı takdirde, devlette, ülke yönetiminde ve toplumun görünür yüzünde muhafazakârlık tonu daha da artacaktır. Bu değişimin ulaşacağı noktayı bilemiyoruz ama böyle bir değişimin yaşanacaktır.

Kimilerin için bu değişimin varacağı nokta İran’a benzemek olacak. Yani şeriatın kurallarının herkese dayatıldığı bir yaşam şekli bizleri bekliyor. Cumhuriyetle elde edilen tüm kazanımlar kaybedilecek ve özellikle de en çok kaybedenler kadınlar olacak.

Elbette bunu bir olasılık olarak kabul edebiliriz. Her toplumun tarih sahnesinde ileriye doğru attığı adımlar ve bu adımların arkasından gelen geri adımlar hep olmuştur. Tarihin en ünlü devrimi olan Fransız devriminin ömrü bile 10 yıl sürebilmiş ve kurulan Cumhuriyet, 1799’da konsüllere devredilmişti. O dönem I. Konsül olan Napolyon, 1804 yılında da kendisini imparator ilan etmiş ve Fransa başladığı noktaya geri dönmüştü.

Ancak diğer bir bakış açısına göre, muhafazakârlık çağdaş toplum yapısının doğal unsurlarından biridir ve siyasi bir tercih olarak modern demokrasilerin tamamında yer almaktadır. Bu noktada toplumdaki muhafazakârlığın üzerindeki baskının kaldırılması, demokrasi ve modern yönetim şekilleri üzerinde bir risk oluşturmaz, aksine daha sağlıklı işlemesine neden olur.

Son dönemde yapılanlarda dâhil olmak üzere, son beş sene içinde yapılan araştırmalarda gösteriyor ki, içinde yaşadığımız toplum inanç muhafazakârlığı yüksek bir toplumdur. Örneğin, 2007 yılında, araştırmacı kimliğine çok güvendiğim Tarhan Erdem’in sahibi olduğu Konda Araştırma firması tarafından yapılan “Gündelik yaşamda din, laiklik ve türban” araştırmasının sonuçları bunu gayet net olarak ispatlıyordu. O araştırmaya göre, Türkiye’de kadınların %70’i gerek yemeni, gerek türban gerekse de çarşaf ile başını örtüyordu. Yine toplumun %85’i düzenli ya da ara sıra olma üzere namaz kılıyor, %82,5’u düzenli olarak oruç tutuyordu.

Toplumun, üzerindeki kendisini biçimlendirme çabasına direnmesi ve neticesinde kendi “normal”ini yeniden hakim kılması, iki yönlü sonuca neden olur. İlkinde, devlet ile toplum arasındaki zıdlaşma sonlanacağı için, iki yapı arasındaki otorite ve otoriteye direnen/boyun eğen ilişki kalkar ve ilişki normalleşir. Ancak bu normalleşme bir yanıyla tutuculaşmanın derinleşmesi anlamına gelir ve toplumun tutucu eğiliminin devlete de hakim olması, değişme dinamiklerinin tamamının önünü kesebilir/keser.

Sol zihniyet dünyası her zaman için, insanın aklı ile mevcut toplumsal sorunların, eşitlik, özgürlük ve barış adına değiştirebileceğine inanır. Aklı devreye sokmak elbette bir iradi müdahaleyi de beraberinde getirir. Bir iradenin varlığı ve onun akılla ortak hareket etmesi değişim demektir.

Ancak solun da farklı tonları vardır ve bu farklı tonlar değişimin iradesinin gücü ve hızı konusunda farklılık gösterir. Örneğin devrimci bir sol anlayış için değişim anlık ve bıçak hızında olabilir. İktidarın el değiştirmesi ve bu değişim ile ele geçirilen güç mekanizmaları toplumu iyiye, doğruya ve güzele doğru ilerletebilir. Bu tip bir değişimin öznesi güç ve zordur. Bu nedenle halk oylaması ile devrim yapılmaz, halk her zaman kendi çıkarını fark edemeyebilir.

Reformist sol için ise, bu değişimi toplumun iradesini ve tercihlerini göz ardı etmeden yapmak gerekir. Esas olan toplumun ikna edilmesidir. Bu nedenle evrim, devrimden evla bir tercihtir. Toplumla sol zihniyet arasında kurulamayan bir etkileşim, solu demokratik yöntemlerin dışına iter. Bu nedenle devrimci sol anlayışlar için demokrasi çoğunlukla bir amaç olmaktan çıkar. Çünkü onlar için demokrasi ulaşılmak istenen hedeften şaşılmasına neden olan bir engele dönüşmektedir.

Türkiye’de bulunduğumuz noktada, toplumun muhafazakâr yapısının serbest kalması, bir yanıyla bir riski beraberinde getirmektedir. Ancak diğer yanı ile bu demokratik solun önünü açan bir gelişmedir. Çünkü özellikle son 30 yıldır devletle toplum arasına sıkışan sol, toplumu ikna etme yeteneğini tamamen kaybetmiş bir soldu.

Hatta muhafazakâr toplum her zaman, solu kendi varlığına tehdit olarak algıladı. Sol ise kendisini bu çıkmazdan kurtaracak bir zihniyet geliştiremedi. Bunun çözümlerini bir sonraki yazıda ele almak istiyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..