Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '13

 
Kategori
Siyaset
 

Muhafazakârlık

Muhafazakârlık
 

Muhafazakarlık


Kavramsal isimlendirmeden de anlaşılacağı üzere muhafazakârlık; “muhafaza etmek” yani “korumak” kökünden gelir.  Muhafazakârlık, genel bir tutum anlamında değişime duyulan bir tepkiyi ifade etmektedir. Muhafazakârlık bir fikir ve bir ideoloji olarak sahip olduğu anlamı ifade eder, insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanan, bir toplumun tarihsel olarak sahip olduğu aile, gelenek ve din gibi değer ve kurumlarını temel alan, radikal değişimleri ifade eden sağ ve sol siyasi projeleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan ve siyaseti, bu değer ve kurumları sarsmayacak bir çerçeve içinde sınırlı bir etkinlik alanı olarak gören bir düşünce stili, bir fikir geleneği ve bir siyasi ideolojidir. Başka bir ifade ile tamamen eski düzen savunucusu olmayıp, radikal dönüşüme karşıdır. Eski düzenin kurumlarının yeni düzende de var olması gerektiğini ve bu kurumların zaman içinde kendiliğinden dönüşüme uğrayacağı görüşünü savunur. Son çözümlemede bir burjuva akım olan muhafazakârlık, tarihin akışına, toplumlara ve siyasal düzene devrimci müdahalelere karşı çıkar. Onun yerine evrimci bir değişimden yana tavır alır.

Tarihsel olarak baktığımızda ise Dünyada muhafazakârlık özü itibarıyla, Fransız devrimini yaratan, onun düşünsel arka planını oluşturan aydınlanma ve moderniteye karşı bir tepkidir. Toplumu radikal bir biçimde değiştirmenin, geri dönüşü imkânsız etkiler yaratacağını ve yıkımlara yol açacağını ileri sürerek kendini kuran bir akımdır.

Yaklaşık 200 yıldır siyasal yaşamın içinde olan muhafazakâr hareket, önemli bazı teorisyenleri olsa da kendi düşünsel çizgisini belli bir bütünlük içinde ortaya koyamamıştır. İdeolojik bir iç tutarlılığı yoktur. Kökleri antik çağa kadar uzatılmaya çalışılsa bile, gerçek anlamda temelleri 18. Yüzyıl sonlarında atılan muhafazakârlık, genelde kendisinin ideolojik bir akım olarak tanımlanmasına karşı çıkar. Klasik muhafazakârlık, eski toplumsal kurumlara karşı yürütülen burjuva devrimci müdahaleler ile her türden politik radikalizm karşısında, aydınlanma ve modernleşmeye kuşkuyla bakan tutucu taşranın politik eğilimi olarak şekillenmiştir. Dolayısıyla, muhafazakârlık aynı zamanda değişimin kaçınılmazlığı karşısında duyulan bir çaresizlik halinin yansımasıdır.

Muhafazakârlık Aydınlanma felsefesine ve dolayısı ile rasyonel akla karşıdır. Bu yanıyla muhafazakârlar hiçbir zaman tarihi ve toplumları değiştiremezler, böyle bir amaçları da yoktur.  Gerçek anlamda hiçbir değişime öncülük edemezler. Onlar ancak, geçici bir tarihsel kesit içinde bazen eski düzenin kurumları ve kültürünün restorasyonu gerçekleştirebilirler ki, bu da değişim ya da ilerleme değildir. Yapısal olarak, muhafazakârlar sadece değişim ve ilerlemenin arkasından giderler.

Muhafazakârlık, gündelik hayatta da sıkça kullanılan bir kavramdır. Çoğu zaman İnsanlar bazen kendilerinin veya başkasının dünya görüşünü belirtmek, bazen bir tutumu övmek veya yermek, bazen iktidarı bazen de muhalefeti tanımlamak için bu kavrama başvururlar.

Muhafazakârlar, mütevazı bir insan hayalini kurarlar ve o düşünceye sahiptirler. Onlara göre insan, yaratılışı veya doğası gereği sınırlı bir varlıktır. Bu algı, bu kavrayış, özellikle Aydınlanma ile gelen insan anlayışına duyulan bir tepkiyi de ifade etmektedir.

Bu bağlamda bir Muhafazakâr, insana tarihten, gelenekten, dinden ve ona kimliğini veren diğer kurumlardan bağımsız bir biçimde bütün bir dünyayı anlayabilecek ve dönüştürebilecek kurucu bir özne gözüyle bakmaz. Tersine, ona göre insan mükemmel olmayan ve hiçbir zaman da olamayacak bir varlıktır ve ancak bu kurum ve değerlerle desteklendiği zaman güçlü olabilir. Muhafazakârlığın bu insan tasarımının dini olan ve olmayan kaynakları vardır diye düşünür.

Muhafazakârlara göre toplumu oluşturan değer ve kurumlar, insanın eksikliklerini gidermesi ve onun varoluşuna anlam kazandırması bakımından hayati bir önem taşır. Bu kurumların başında ise, "bireyin hafızası" ve "kalesi" olan aile gelir. Ona göre bireyin içine sığınacağı bu liman ne kadar sağlam olursa, toplum da o kadar güven içinde olacaktır. Aynı şekilde, gelenek gibi "zamanın testinden geçmiş ve kalımlılığını ispatlamış" olan diğer kurumlar da, sağlıklı bir toplumun yapı taşları anlamını taşır. Başta din olmak üzere, toplumu oluşturan bireye bir aidiyet duygusu kazandıran değer ve semboller de, hatta dogmalar bile onun için önemlidir. Muhafazakâr için bu değer ve kurumları koruma, toplumu bir aile gibi bir arada tutma kaygısı, zaman zaman onu babacı (paternalist) bir devlet anlayışına götürür.  Çoğu Muhafazakâr için toplum bir aile gibidir. Onu bir arada tutan bağları korumak gerekir.

Muhafazakâr için aileden dini olan ve olmayan cemaat yapılarına, hayır amaçlı geleneksel kurumlardan ve ekonomik dayanışma amaçlı mesleki kurumlara kadar, bireyin içinde yer aldığı bütün bu ara kurumların siyasi bakımdan çok özel bir anlamı daha vardır.

Muhafazakârların sempatiyle baktıkları kurum ve değerlerin devlet eliyle tasfiye edilmeye çalışılması, toplumsal dokuyu bozması, onun doğal veya kendiliğinden gelişimine zarar vermesi ve öngörülemeyen olumsuz sonuçlar ortaya çıkarması bakımından adeta bir cinayettir. (Bu cinayetin oluşumuna karşı çıkan muhafazakar tavır Ülkemizdeki yoktur) Bu yüzden Muhafazakâr, otorite ve hiyerarşiye sempatiyle bakmakla birlikte, siyasi otoritenin bu değer ve kurumlara müdahale etmesine veya yukarıdan aşağıya onları yeniden biçimlendirmeye kalkışmasına karşıdır. (Teorik olarak) Muhafazakâr, siyasete sınırlı bir etkinlik alanı olarak bakar. Ona göre siyasetin amacı hiçbir zaman "yeni bir toplum yaratmak" olamaz. Siyaset, toplumun ortaklaşa yaşamdan kaynaklanan sorunlarını çözmeyi mümkün kılması bakımından faydalıdır; ama "ideolojik siyaset" olmamak kaydıyla. Bu anlamda Muhafazakâr devrimi sevmez, ama reform veya ıslahat fikrine sıcak bakabilir. Tedrici (gradual) değişimi savunmaktadır. (Son iki cümle muhafazakârların iddiasıdır.)

Ancak genel anlamda; Muhafazakârlık bir akım ya da ideoloji olmaktan çok bir “tavır”dır. Bir tepki ve koruma (savunma) hareketi olarak gelişen doğu toplumlarında anşalıldığı gibi muhafazakârlığı durağan ve edilgen olduğunu sanmak yanlıştır. Bu kanı olgularla çelişmektedir. Amerikan yeni muhafazakârlığının, klasik muhafazakarlıkla karşılaştırıldığında daha dinamik, müdahaleci ve saldırgan olduğu açıktır. Fakat klasik İngiliz muhafazakârlarının, “üzerinde güneş batmayan” küresel bir sömürgeler imparatorluğu kurduklarını da unutmamak gereklidir. Bu nedenle muhafazakârlık, siyasal düzeyde bir içe kapanma ve savunmada kalma hali de değildir.

Son tahlilde muhafazakârlık, “eski ve yerleşik olanın, geleneksel ve kutsalın modern koşullarda sürekliliğini sağlamaya çalışmanın” belirlediği siyasal ve kültürel akımın ve hareketin adıdır. Dolayısıyla, modern muhafazakârlığa, “rasyonelleşmiş gelenekçilik” ya da akılcı tutuculuk da denilebilir. Aydınlanmanın dönüştürdüğü ve modernizmin terbiye ettiği bir gelenekselciliktir bu. Deyim uygunsa, aydınlanmış bir tutuculuktur! Bu anlamda günümüzde modern muhafazakârlık, bütünüyle aydınlanmaya değil, onun radikalizmine ve “aşırılıklarına” karşıdır.

Kimi araştırmacılar veya bazı insanlar muhafazakârlığı ne kadar yüceltmeye çalışırsa çalışsın, muhafazakârlık ve tutuculuk bir erdem değil, insan hayatını daraltan, akıldışı kurallarla kıskacına alan sevgisiz, mutsuz, yaşama korku dolu bir bakış açısıdır. Kaybetme korkusu, “öteki” korkusu, Tanrı korkusu. Psikolojik olarak bu insanlar mutlu olmayı değil, mutsuz olmamayı ulaşılabilecek en yüksek seviye olarak algılar. Bu bakış açısında yaşam sevincine, neşeye, yaratıcılığa, spontanlığa, gelişime, değişime, doğallığa, özgürlüğe, eşitliğe, sevgiye yer yoktur. Muhafazakârlık ya içe kapanıklık ya da saldırganlık ve şiddet olarak tezahür eder. Muhafazakâr insanlar, kendi yaşamında doyumsuz olduğu için, gücünün yettiği herkesin hayatını denetlemeye, kontrol etmeye meraklıdır.

Muhafazakârlık olarak adlandırılan tavır, ideolojik dogmalar sisteminden ziyade bir sezgiler (hisler) manzumesine dayanmaktadır, Muhafazakârlar, süreklilik arz eden bir ahlakî düzenin varlığına inandıkları için geleneklere, teamüllere (âdetlere) ve devamlılığa inanırlar. İnsanların bir arada huzur içinde yaşamalarını sağlayan şey onlara göre eski geleneklerdir, itiyat (alışkanlıkları devam ettirme) ilkesi olarak adlandırabileceğimiz bir inançtır.

İhtiyat ilkesi onlara rehberlik eder, radikal sistemlerin, dar kalıplı tek düzeliğinden ve boğucu eşitliğinden ayırt edilecek şekilde, kadim toplumsal kurumların ve hayat tarzlarının artan giriftliğine karşı sempati beslerler, mükemmel olunamazlık prensibine inanırlar, özgürlük ve mülkiyetin birbiriyle yakinen ilişkili olduğuna inanırlar, gönüllülüğe dayanmayan kolektivizme karşı olmaları sebebiyle, gönüllü bir toplumu desteklemezler. İktidarın ve insanın ihtiraslarının sınırsız olduğuna inanırlar, pek düşünenine rastlanmaz ama düşünen bir Muhafazakâr görmüştür ki, güçlü bir toplumda süreklilik ve değişim üzerinde uzlaşma sağlanmalı, her ikisi de kabul görmelidir. Muhafazakârlar, yeryüzünde mistik (kutsal) bir İlerleme olduğundan kuşku duysalar da, toplumsal gelişmeye genelde karşıdırlar. Bir toplumda, bazı açılardan ilerleme kat ettiğinde, genellikle karşısında muhafazakâr bakış açısı çıkar. Muhafazakârlığın tarihsel süreci böyle olmuştur. Ve halen bu uygulamaları daha da sertleşerek devam etmektedir.

Dincilik ve köktencilikten ayrılan modern muhafazakârlık ise, aydınlanma ve modernizmin tam olarak zıddı ve bütünsel bir inkarı değil, onun içinde tutucu ve geriye çekici rol oynayan sağcı bir akımdır. Bütünlüklü bir ideolojik yapısı olmadığı için bu ikili karakteri sorun da yaratmaz. Bu anlamda muhafazakârlık, zaman içinde devrimci veya ilerici niteliğini kaybeden ve tutuculaşan burjuvazinin ideolojisi ya da siyasal tavırlarından biri haline gelmiştir. Özellikle Türkiyede yapılan sosyal araştırmaların sonuçlarına göre dindarlığın azaldığı buna karşın ise muhafazakarlığın artığı gerçeğidir.

Yeni muhafazakârlık ise yeni gericiliktir, aydınlanmaya, rasyonel akla karşı, bir tür ortaçağa geri dönüş ideolojisinin temsilciliğidir.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..