Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Muhalif yaşamak (2)..

Muhalif yaşamak (2)..
 

Hasta- doktor ilişkileri yıpratıcıdır demiştik.. Sabır çok önemlidir bizim meslekte; hatta olmazsa olmazlardandır. Zaten “sabır taşı” olmayı bilmeyen heba olur gider kısa zamanda.

İhtisaslaşma konusunda şüphelerimiz vardır halk olarak. Bir türlü kişilerin diplomasına güvenemeyiz. Hep daha iyisi hangisi arayışındayızdır. Hatta “en iyisi” düşüncesiyle üniversite hastanelerinin kapılarını kırmıştır(!) hastalar.

Hiç unutmam bir gün mobil sağlık hizmetleri kapsamında ilçemize günübirlik “sağlık otobüsü” tahsis edilmişti. Aldık otobüsü köy köy geziyoruz yaylalarda anons ederek. Amaç hasta olup da bir sağlık kurumuna ulaşabilirliliği olmayan vatandaşlara sağlık hizmeti vermek.. Sabahtan akşama kadar gezdik dolaştık, epeyce de hasta baktık. En son bir köyde; muayeneleri bitirdik, mesai de bitti, ufak ufak toparlanıp evin yolunu bulalım diyoruz. Bir kişi hastası olduğunu ve göstermek istediğini biraz bekleyip bekleyemeyeceğimi sordu. “Tamam, bekleyelim” dedik. Geldi-geliyor derken yarım saat kadar sonra bir traktör römorkunun arkasında tıngır-mıngır, yatalak bir hastayı getirmesinler mi?
“Hayırdır, neyi var hastamızın?”
“Doktor bey, bu felçli. Götürmediğimiz yer kalmadı, bir de size gösterelim dedik”
“İyi etmişsiniz, nerelere götürdünüz?”
Bir saydılar kulaklarıma inanamadım, ilçedeki doktorlardan, ilçe devlet hastanesinden, il devlet hastanesinden, üniversite hastanesinden geçmiş hasta. En son olarak da komşu bir ilin bölge hastanesi konumundaki üniversite hastanesine gitmiş ve Beyin Cerrahisi bölüm başkanı olan hocamız görmüş. Daha ne diyeyim ben. Benim önümde ne işi vardı ki bu hastanın..

Şimdi size “doktorların mizahı neden güçlüdür” desem; büyük ihtimalle bana hocalarımızın söylediği “Tıp Fakültesinden her şey çıkar, ara sıra da doktor çıkar” sözünü anımsatır veya “zeki adamlar, akılları taşıyor.. Doktorluk kesmiyor, can sıkıntısını böyle uğraşlarla atıyorlar” diyebilirsiniz. Alakası yok! Her şey doğaçlama gelişiyor; hastalar ve hasta sahipleri bize mütemadiyen malzeme verdiklerinden canlı canlı stand-up şansı yakalamış oluyoruz. Bir çeşit beyin fırtınasına (zoraki) tutulan doktor; çaresizce, benim diyen güldürü ustalarını cebinden çıkarmaya başlıyor.

Güldürü eğlencelidir ama, her zaman değil.. Hasta size espri yaptığında, bu onun için komiktir; ama aynı espriyi siz ona yaptığınızda ne tepki vereceğini bilemezsiniz. O; onun o anki ruh haline bağlıdır. Onun için doktorsanız, siz siz olun kime espri yapacağınızı iyi bilin ya da en iyisi hiç denemeyin.

Yıllar öncesiydi.. Çalıştığım bir sağlık ocağına bir akrep sokması vakası getirildi. 60 yaşlarında bir amcaydı ve oğlunu tanıyordum. Akdeniz bölgesindeki akrep türleri pek zehirli değildir ama yine de dikkatli olmakta fayda vardı. Bir yandan müdahaleyi yaparken bir yandan da zehirli olup olmadığını anlayabilmek için rengini ve boğum sayısını falan öğrenmeye çalıştım (İşin ilginci bu tip vakalarda hastalar kendisini neyin ısırdığını biliyor, ama hayvanı görmemiş oluyorlar.).

“Akrebin kaç boğumu vardı” dedim; “Bilmiyorum” dedi. “İnsan düşmanını bilmez mi?” dedim şaka olsun diye. Demez olaydım; amcam sinirli sinirli “Sen ne biçim konuşuyorsun” demez mi? Ayıkla pirincin taşını.. Her ne kadar oğlu özür falan dilese de bizde moral sıfırlandı; o gün başka espri yapamadım. Ama bir gün sürüyor etkisi böyle olayların. Sonra mı?“Eeee, güldürü sanatının da bazı komplikasyonları var” diyoruz ve icra-i sanata devam ediyoruz.

Diplomaya karşı pasif direniş devam etmekte insanımızda.. Yazının başında bahsi geçen traktör römorkundaki hastayı; muhtemelen profesör ve benim aramda daha kim bilir kaç kişi (doktorlardan bahsetmiyorum) görmüştür. Gittiği birkaç doktorda (kendi çapında) hayal kırıklığına uğrayan nice hasta ve hasta yakınları çareyi kırık-çıkıkçılarda, deli doktorlarda, (mesleği değil de) lakabı doktor olanlarda, otacılarda aramaktadır.

Hatta kimi zaman bir komşu doktordan daha güvenilirdir onlar için. Hiç unutmam bir gün sağlık ocağına gelen bir hastanın tansiyonu abartılı rakamlarda çıkmıştı. Beyin kanaması geçirmesi işten bile değildi. İlaç kullanıp kullanmadığını sorduğumda bıraktığını söyledi. Sebebini sorduğumda şok edici bir yanıtla karşılaştım: “Komşum, sürekli kullanma alışkanlık yapar dedi, ben de bıraktım”. Birinin yaptığı cinayete teşebbüs, diğerinin ki intihar. Sağlık ocağından cenazesi çıksa ihale doktora kalacak.

Seyyar doktorumuz da vardır bol miktarda. Gezmeye gittiği evlerde ehliyeti olsun olmasın herkes birilerine doktorluk yapar. Hatta bazıları abartıp sağlık ocağının içine kadar sızabiliyor. Birkaç örnek geliyor hemen aklıma.. Yine bir akrep sokması vakası.. İlk müdahaleyi yapıyor ve yakınlardaki devlet hastanesinin acil servisine gidip akrep serumu yaptırmasını söylüyorum. Kenardan bir teyzemiz hemen olaya müdahil oluyor: (Bana çekil bakayım kenara, sen ne anlarsın akrepten makrepten dercesine) “Akrebi ezip soktuğu yere yapıştırsaydın bir şey olmazdı” diyor.

Bir başka örnek yine gözümün önünde cereyan ediyor. Yine sağlık ocağında kan şekeri ölçümü için tahlil sırası bekleyen kişiye diğeri kan şekerini düşürmek için “acı yavşan” içmeyi tavsiye ediyor.

Bir defasında hiç unutmam; Yozgat’ta çalışırken.. Yaşlı bir amcam hızla ocağa girdi ve başladı beni fırçalamaya.. Ama nefes almıyor homurdanırken.. O değil daha önce görmedim de.. Zaten günde iki hasta olurdu; biri mesaiden önce, diğeri mesai bitince gelirdi. Daha önce gelse kesin tanırdım yani. “Ne biçim ilaçlar, niye iyileşmedim ben” deyip duruyordu. “Dur bakalım amca, ne oldu, neyin vardı” derken sakinleşti. Biraz araştırınca amcamın bana gelmediği gibi başka doktora da gitmediği, ilaçları hastalığını tarif ettiği eczaneden aldığını anladık. İyileşmeyince de hesabını bize soruyordu. Eczacıya bir şey dese “Ben doktor muyum” diyecek, gözüne bizi kestirmiş olacak ki bize daldı.

Sıkı durun! Şimdi anlatacağım şey literatürlük..

Bir gün masamda otururken içeri giren vatandaş “Nasılsın, iyi misin?” diye hatırımı sorar. Ben de “Sağol iyiyim, yalnızca biraz boynum ağrıyor, maçta sakatlandım” dedim. Bana ne dese beğenirsiniz? “Doktorum, benim tavsiyem lasonil sür, iyi geliyor”. Cevap vermedim; sadece gülümsedim..

19.12.2008 saat 09.48

 
Toplam blog
: 32
: 859
Kayıt tarihi
: 04.12.08
 
 

Hayatı yaşanabilir kılan bilgidir... Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Yazılamayan, kaydedileme..