Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '09

 
Kategori
İnançlar
 

Muhammedül Emin Hz. Muhammed

Sayın Hilmi Polat'ın yazısına cevaptır...

MB yazarlarından Hilmi Polat "Öz eleştiri ve din gerçeği" başlıklı yazısında dinlerin ve ibadetlerin yararlı olduklarını belirttikten sonra "Dinlerin; her şeyi bildiğine ve gördüğüne inanılan ve her din için de tek olan Allah tarafından getirilmediğinin, üstün yeteneklere sahip bu insanlarca (Peygamberlerce) icat edildiğinin bilinmesini istiyorum" diye yazdı.

Sayın Polat'ın samimi olarak inandıklarını ve düşüncelerini okuyucularıyla paylaşmasını normal karşıladığımı belirtmeliyim. Ayrıca bu şekilde düşünmesi de çok normaldır. Çünkü maddeten ispatlanması hiçbir zaman mümkün olmayan bir durum yani inanma söz konusudur. İnanma da insanın kendi ruh dünyasıyla ilgili bir olaydır. Bu yazıya cevap verme ihtiyacı hisseden biri olarak benim iç dünyamda bile bu konuyla ilgili zaman zaman ne fırtınalar koptuğunu itiraf etmeliyim. Bendeki fırtınalar, vicdan azabıyla ve suçluluk duygusuyla sonuçlanıyor. Belki bir savunma mekanizması olarak, her defasında faturayı Şeytan'a çıkarıyorum!

Öncelikle belirtmeliyim ki, Allah'ın varlığı konusunda, bugüne kadar içimde en ufak bir kuşku oluşmamıştır. Gördüğüm herşeyin bir mucize ve bu mucizenin müsebbibinin de Allah olduğunu biliyorum. Sayın Polat da bir yoruma verdiği cevapta, Allah'ın olmadığını iddia etmediğini söylüyor.

Peki, varlığından kuşku duymadığımız Allah, peygamberler vasıtasıyla kullarına mesaj göndermiş olamaz mı? Burada Sayın Polat'la yollarımız ayrılmaktadır.

Hz Muhammed dışındaki peygamberlerin hayatlarını, tarihi kaynaklardan tam olarak bilemiyoruz. Bize ulaşan bilgiler daha çok dini kaynaklı bilgilerdir. Fakat Hz Muhammed'i tarihi kaynaklardan da çok yakın olarak araştırmak, öğrenmek ve tanımak mümkündür.

Sayın Polat'ın iddiasına dönecek olursak, İslam dini Allah tarafından gönderilmeyip, Hz Muhammed tarafından mı icat edilmiştir, başka bir ifadeyle uydurulmuştur? Eğer öyleyse, en basit ifadesiyle Hz Muhammed yalancı olmalıdır!

Oysa tarihi kaynaklardan çok iyi biliyoruz ki, Hz Muhammed'ın peygamberlik gelene kadarki toplumdaki lakabı "Muhammed-ül Emin"dir. Yani kendisine güvenilen Muhammed demektir. Bu lakabı hak etmenin birinci şartı hiç yalan söylememek olmalıdır. Hz Muhammed'in dürüstlüğü o kadar öne çıkmıştır ki, öksüz olarak büyümüş olmasına rağmen, o, ileri gelen kabile reislerinin aralarındaki ihtilafı gidermek için hakem tayin edilmekteydi.

Peygamberlik Hz Muhammed'e 40 yaşında verilmiştir. Bir insanın 40 yaşına kadar dürüstlük rolü yapması mantiken mümkün müdür? Tahminen 300 hanelik küçük bir toplumdan bahsediyoruz. Mutlaka bir yalanı, bir kötü niyeti açığa çıkmalıydı. 40 yaşından sonra da, herhalde insanın huyu 180 derece değişemez.

İkinci bir konu; peygamberler peygamberliklerini mucizelerle ispatlamışlardır. Hz Muhammed'in en önemli mucizesi Kur'anı kerim'dir. İslam ilahıyatçıları bu konuda ittifak içindedirler. Buna göre Kur'an lafız ve mana olarak kudsidir. Bir insan tarafından ortaya çıkarılması imkansızdır. Gerçekten de Kur'an'ın sesli olarak okunması dinleyenleri derinden etkilemektedir. Nitekim Hz Ömer, Hz Muhammed'i öldürmek niyetiyle, hiddetle yola çıkıp Hz Muhammed'in kapısına geldiğinde içeride sesli Kur'an okunmaktadır. Bir müddet okunan Kur'an'ı dinleyen ve bundan çok etkilenen Hz Ömer içeri girerek müslüman olmuştur.

Eğer Kur'an'ı Hz Muhammed uydurmuş olsaydı Hz Muhammed'in hadisleri de aynı derecede etkili olmalıydı. Birazcık Arapça bilgisi olanlar, hadislerle ayetler arasındaki farkı hemen anlayabilirler. İkisinin aynı kaynaktan gelmediği o kadar açıktır ki...

Bu iki konu yani Hz muhammed'in dürüstlüğü ve Kur'an'ın insanüstü bir metin oluşu dışında, benim içimdeki Şeytan'ı bastıran çok önemli bir argüman daha vardır ki, bu bile başlı başına Hz. Muhammed'in yalancı olmadığının en büyük delilidir;

Hz Muhammed İslam dinini getirmekle beraber aynı zamanda ilk İslam devletini de kurmuştur. Doğal olarak kendisi de bu devletin başkanıdır. İslam dininin olağanüstü bir teveccühle hızla yayılması, genişlemesi devleti de aynı oranda zenginleştirmiştir. Ama bu zenginleşme Hz Muhammed'in maddi durumunda ve hayat standardında en ufak bir değişikliğe sebep olmamıştır. Etrafındaki hükümdarlar gibi Hz muhammed de kendisine ilk iş olarak bir saray yaptırabilir, hizmetçiler tutabilir ve zenginlik içerisinde yaşayabilirdi. Oysa o, Medine'ye nasıl gelmişse aynı şekilde de ölmüştür; altı toprak baraka gibi bir ev, bir kuru ekmek iki hurma azık...

Çevremizdeki zenginleşen insanların, bu zenginleşmeyle beraber hayat standartlarınında aniden nasıl değiştiğine şahit olmuşuzdur. altlarında lüks arabalar, yatlar, villalar vs vs...

Hele de bu servet alın teriyle değil de üçkağıtla, dolandırıcılıkla kazanılmışsa lüküs hayat çok daha abartılıdır...

Yakın geçmişte "Titan Saadet Zinciri"ni görmüştük! Bu dolandırıcılık din adına bile olabilmektedir...

Tarikat liderliğine soyunup kendilerine "Şeyhlik" payesi verenleri, bir taraftan inandırıcı olsun diye dış görüntüye önem verip Hz Muhammed gibi görünmeye, onun gibi giyinmeye özen gösterirken, diğer taraftan İslam dininin en önemli ve temel hükümlerinden olan "Yiyininiz, içiniz fakat israf etmeyiniz! Muhakkak Allah israf edenleri sevmez" hükmünü yerle bir edercesine, bu yolla kazandıkları paralarla lüks havuzlu sitelerde, tuvalet ve banyoları som altından yapılmış villalarda arzı endam ederken, dünyanın en lüks ve pahalı plajlarında, çıplaklar arasında "jet ski"yle tur atarken gördük!

İnsanları kandırmak ve bu yolla köşeyi dönmek için dış görüntüye uymaya ve buna tahammül etmeye mutlaka ihtiyaç vardır ama lüks yaşamayı engelleyemezsiniz ki... Çünkü tezgah zaten lüks yaşam için kurulmuş değil midir?

Hz Muhammed'in, kısa sürede büyük bir zenginleşmeye rağmen, devlet imkanlarından yararlanmadığı ve lüks yaşamadığı tarihen sabittir.

Kendisi için lüks bir yaşam sağlamayan Hz Muhammed, yakınları için de bir ikbal ve gelecek peşinde olmamıştır. Veda Hutbesi'nde Hz Muhammed, risalet görevini tamamladığını bildirmiş, bu görevi yaptığına sahabeyi şahit göstermiş, son nasihatlarını da yaptıktan sonra onlarla vedalaşmıştır. Yaklaşık bir yıl sonra hastalanmış, bir süre sonra da vefat etmiştir. Hasta haliyle yaptığı son hutbesinde öleceğini dolaylı bir şekilde söylemiştir. Hz Muhammed öleceğini bildiği halde, krallık rejiminin hüküm sürdüğü bir çağda, halefini belirlememiştir.

Demek ki Hz Muhammed, getirdiği İslam diniyle beraber zorunlu olarak ortaya çıkan İslam devletinden, ne kendisi için, ne de yakınları için hiç bir beklenti içerisinde olmamıştır...

Dinler peygamberlerin icadıdır diyen, dolayısıyla peygamberlerin yalancı olduklarını ima eden sayın Polat ve onun gibi düşünenlere sadece tek bir sorum olacak:

Eğer Hz Muhammed yalancıysa, onun yalancı taklitçileri lüks içerisinde yaşarlarken, orijinali olarak o, çok daha büyük imkanlara sahip olmasına rağmen, neden yokluk içerisinde yaşamıştır.

Devletse büyük bir devlet kurmuş, makamsa büyük bir makama kavuşmuş. Neden bundan yararlanmamıştır?

Gerçekten Ahiret hayatına inanmayan biri eline geçen dünya nimetlerini reddedebilir mi?

Hz muhammed, kendi sözlerini Allah sözleri diye söyleyerek, neden yalan söylemiş olabilir?

Bana göre bütün bunların tek bir cevabı olabilir:

Allahtan başka ilah yoktur - Hz Muhammed Allah'ın kulu ve resuludur.

Sizlere hayırlı Ramazanlar dilerken iki cihan serveri Hz Muhammed'e salat ve selam gönderiyorum...

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..