Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '18

 
Kategori
Siyaset
 

Mühim Olan Bilinçli ve Vicdanlı Olabilmektir...

Gerçekten de AK Parti, Türkiye’de elde ettiği siyasî başarılar bakımından, siyaset kurumu içinde bir çığır açmıştır. Ülkede önemli boyutta hâkimiyetini arttırmakta ve ilginç bir şekilde toplumdan destek görmeye de devam etmektedir. 16 yıldır bir ülkede tekbaşına iktidar olmak ve ülkenin seçmenlerinden hatırı sayılır düzeyde teveccüh görmeye devam etmek, sanırım tesadüf olmasa gerek!?

Neden, Adalet ve Kalkınma Partisi, seçmenler açısından tek adres olarak görülmekte?

Tamam...

Ak Parti, devletin “ceberut yüzüyle” savaşım verdi, hem askerî, hem de yargı vesayetini geriletti.

Askerî vesayetin siyasal sisteme olan müdahalesini, devletin kurumlarını örselemeden, kırmadan ve dökmeden olması gereken yere doğru çekti.(?)

Devletin siyaset kurumu dışındaki bürokrat tarafını, -siyasete demokrasi ve hukuk devletinin cevaz vermeyeceği şekilde müdahil olmasını- tedrîcen de olsa, “Demokratik ve Hukuk Devlet” gereğine dönmeye zorladı.

Şimdilik görünen bu yönde...

* * *

AK Parti, Türkiye’de bir dönüşüm gerçekleştirdi.(?)

Ama, gerçekleştirilen dönüşümün sancıları yaşanmakta.

Eskiden, bir dönem, ülkemizdeki “Endişeli Kitleleri” yeterince anlayamaz; onları anlama yönünde kendimi fazla yormazdım.

Bu, moderniteyi hayatlarının merkezine koyan kesimlerin, endişelerinin yersiz olduğunu düşünürdüm.

Ülkede AK Parti tarafından yapılan hizmetlerin ve icraatların, bu bahsettiğim kesimlerce eleştirilmesini, veya bu kesimlerin tehlike boyutunda topluma, AK Parti ve onun icraatları ve gelecekte hayata geçirilmesi tasavvur edilen projeleri doğrultusunda uyarılarda bulunmalarına, daha çok “Hazımsızlık” gözüyle bakardım.

AK Parti’nin arkasındaki gücü, “Milli İradeyi”, küçümsemekle ve alay etmekle itham ederdim, bu endişeli ve Cumhuriyetçi kesimleri.

Hatta, gereksiz yere “Vehimlere” kapıldıklarına inanırdım.

* * *

Şöyle bir dönüp kendime baktığımda...

Hayata olan bakışımı irdelediğimde...

Hakikaten, “Cumhuriyet” ve “Türkiye Bütünlüğü” yönündeki endişeler ekseninde, toplumun diğer yüzde 50’lik kesimine, “Hak” vermemek elde değil.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, kamuoyu önündeki açıklamalarına, basın mensuplarının sorduğu sorulara verdiği cevaplara...

Bakınca...

AK Parti’nin ne denli kıyasıya eleştirildiğini de anlıyorsunuz.

Vesayetle mücadele eden...

Siyasetin hamle alanını daraltan...

Siyasetçiyi “Şamar Oğlanına” çeviren...

Siyaset üzerinde hak ve inisiyatif talep eden...

Mecralarla savaşan, demokratik siyaset merkezinin toplumumuzda içselleşmesi adına siyasî riskler alan, siyasî polemiklerle koyulduğu yoldan çıkan ve farklı alanlara sürüklenen...

Bir siyaset erbabının, daha dikkatli olması gerekmez mi?

* * *

Adalet ve Kalkınma Partisi, siyaseti, kendi merkezinden yönetmekte. Yani siyaset, iktidar odağının bulunduğu konum itibariyle önem kazanmakta.

Kim ne derse desin...

Siyasî iktidar, şu ana kadar gerekli diyalog ve iletişim kanallarını, muhalefet partileri için açık tutmadı?

Ülkenin kökleşmiş sorunları üzerinde, toplumun diğerlerini temsil eden parlamento aktörleri ile, uyumlu olabilecek girişimlerde bulunmadı?

Siyasî iktidar; muhalefet partilerini, daha çok “Polemik” hususlarında muhatap aldı veya onları daha çok polemik yaratılacak odaklar olarak gördü.

Tamam, muhalefet partilerini eleştirelim, yeterince muhalefet yapamadıkları için eleştirelim, ülkemizde bir muhalefet boşluğundan dem vuralım...

Bunların hepsi kabul.

Ama, ortada her şeyin en iyisini bildiğini zanneden bir “İktidar” sorunu var.

* * *

Millet iradesinin ve millet egemenliğinin önemli bir savunucusu olduğunu defaatle belirten siyasî iktidarın, siyaset ayağının diğerlerine de, millet egemenliği ve iradesi gözüyle bakması gerekir.

Vicdan ve adalet, sadece sözcüklerden ibaret olmamalıdır.

Yüzlerce üniversite öğrencisi genç, gençliklerinin verdiği heyecan ve muhalif olma duruşuyla, memlekette beğenmedikleri birtakım hususları, meseleleri, uygulamaları, iktidarın uyguladığı politikaları eleştiriyor diye, sokakta gösteri ve yürüyüş yapıyor diye, baskı altına alınamaz. Bu gençler, terörist veya militan diye de yaftalanamaz.

İşçiler, en doğal haklarından mahrum bırakılamaz.

Evet ya, gerçekten Türkiye’de “Muhalif” olmak suç mu?

Muhalefet yapılamayacak mı?

Zaten, AK Parti’nin de, şu an yaşadığı iktidar egoizmi, bundan kaynaklanmıyor mu? (Muhalefet eksikliği/yoksunluğu)

Çokça tekrarlanan şey...

Güçlü ve etkili bir muhalefet merkezlerinin olamaması.

Güçlü partiler var mı?

Cumhuriyet Halk Partisi?

Milliyetçi Hareket Partisi?

* * *

AK Parti, birazda, toplumun alternatifsizliğini de, kullanmakta. Birçok insan, sırf CHP’si iktidara gelmesin diye, AK Parti’ye yönelebilmekte.

AK Parti’yi, yıllardır iktidarda tutan hususlardan bir tanesi de budur.

Tabii ki, millet, AK Parti’ye, askeri vesayetle mücadele ettiğinden ötürü, yargı organlarının siyasete ve siyasetçiye nizam vermeye yönelik kendilerinde olmayan yetkisini yapılan referandumlarla tırpanladığından ötürü, belli bir oranda yakınlık duymakta.

Ama...

Türkiye’nin daha demokratik hukuk devleti olma yolundaki gayesinde, ilerlemeler kaydedilirken, birtakım kayıplar da yaşanmıyor mu?

Parlamento yapısında ne değişti?

Yasama organı, yürütmenin telkininin dışında, kendi iradesiyle karar alabiliyor mu?

Yasama ve yürütme organı, zaten tek”el”den işletilmekte desem, çok yanlış bir şey söylemiş olmam, sanırım.

Son günlerde meydana gelen gelişmeler neticesinde, vicdanlı insanlar yığını vardır diyebilir miyiz?

Gözlerinin önünde olan-biten karşısında, “Vicdanen” rahatsızlık hisseden, vicdanının sesini dinleyecek bir kitle mevcut mudur?

Hükümet döneminde vatandaş/yurttaş olan; ama seçim dönemlerinde “Seçmen” olan insan yığınları, ne kadar “Vicdanlı” olabilmekte?

Yoksa mesele...

Yığın mı olmakta?

Yoksa mesele, bilinçli vatandaş değil de, “Taraftar” veya “Tarafgir” mi olmakta?

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..