- Kategori
- Güncel
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur
BÜYÜK TAARRUZ
Muhtaç Olduğun Kudret
Damarlarındaki Asil Kanda Mevcuttur
Milletimizin insanlık tarihine yön vermiş, dünya ülkeleri arasında uzunca bir zaman içinde etkin ve küresel güç olmuş Osmanlı Devleti, 1699’dan itibaren duraklayan ve gerileyen, sonra da çöküşe giden bir devlet olarak 20. yüzyılın ilk çeyreği bitmeden girdiği Birinci Dünya Savaşı’nda Alman emperyalizmiyle birlikte yenilmiş; Mondros Mütarekesi namıyla koşulları çok ağır bir ateşkes imzalayarak devletin ve milletin ölüm fermanı imzalanmıştı. Ülkenin dört bir yanı birer bahaneyle İtilaf Devletlerin ve onların piyonlarınca işgale başlanmış, millet fakrü zaruret altında gerilikler ve yoksulluklar içinde debelenmekteydi. İstanbul’daki Padişah ve onun hükümetleri emperyalistlerle işbirliği için de kendi koltuklarının hesabına düşmüşlerdi. O yokluklar, yoksulluklar, o bitik sayılan koşullarda milletin birliğini ve dirliğini sağlayan, dağıtılmış ve elinden silahları alınmış orduları yeniden yaratmış olan Mustafa Kemal, işgal ordularını yene yene Büyük Taarruz’a kadar gelip dayanmıştı. Dananın kuyruğu Kocatepe’de, sabaha karşı vereceği komutla kopacaktı.
* * *
26 Ağustos 1922, saat 02, 30.
…
Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını
Seyrediyordu Kocatepe’den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
…
Dağlarda tek tek
Ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin
yanında,
birdenbire beş adım sağında O’nu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar ‘Üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
Eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.
-beş otuz…
Ve başladı topçu ateşiyle
Ve fecirle birlikte büyük taarruz…
sonra.
sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
…
Sonra, 30 Ağustos’ta düşman kuvayi külliyesi imha
ve esir olundu.
…
sonra,
sonra, 9 Eylül’de İzmir’e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya, Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
* * *
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 89. yıldönümünü, ordusu kendi ülkesinde yabancı bir devletin psikolojik savaş operasyonuyla hırpalanan, tek kurşun atılmadan hemen hemen bütün emekli ya da muvazzaf generalleri esir alınan, Silivri ve Hasdal’da zindana atılan ülkemiz koşullarında kutlamaktayız. Gene bütün kalelerimiz işgal edilmiş, bütün tersanelerimize girilmiş, ordu savaşamaz duruma getirilmiş, millet fakrü zaruret altına düşürülmüş, sadakaya muhtaç durumda biçare hale getirilmiştir.
Yıkılan mili devletimizi yeniden kurmak için yeni bir İstiklal Savaşına ihtiyacımız var. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Ya İstiklal Ya Ölüm!