Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Muhtar olmak istiyorum

Muhtar olmak istiyorum
 

Seçim ekonomisi diye bir şey var değil mi. Üç tane oya sahibim. Eğer daha çok çalışırsam bu sayıyı yirmiye çıkarabilirim. Ama önce anlaşmamız gerek. Kömür isteyeceğim ama, kış çıktı çıkıyor. Beyaz eşya istesem diye düşünüyorum. En beyazı hangisi ki. Yani en pahalısı. Hem onun için de bir beyaz eşyacı ile görüşsem iyi olacak. Kaça alır ki. Hem ne marka vereceksiniz. Bakın yirmi oy diyorum. Bir haneye bir tane verdiğinize göre. Bir hanede iki oy çıkar. O zaman on tane eşya isterim. En beyazından. Vay anasını be. İşte seçimde çalışmak buna denir. Ama kimden isteyeceğim ki bu eşyaları. Seçim bürosuna gitsem, benden şüphelenirler. Hay Allah ya ne yapsam ki. Bu işin bir yolu olmalı. Hem de kısa yolu. Kısa yolu tıkladığımda sorunu çözmem gerek. Ama nasıl. En iyisi, aşağıdaki sokakta bir seçim bürosu var, ona gitmek. Bir kaç haftadır seçim bürosunu izleyip duruyordum zaten. Bir iki kez gidip gelsem, çevrem de artar. Ne yapsam ki?

Evet, evet gitmeliyim yahu. Gitmeliyim.

-Hanım ben çıkıyorum,

-Çıkacaksan çık banane. Umarım bir kaç hafta gelmezsin dedi. Fonda elektrik süpürgesinin karımın sözlerini onaylanan sesi.

Hanım beni çok sever. Ama temizlik yaparken beni evde görmesin, sevgisini böyle sözlerine yansıtır. Lanet karı ne olacak. İçimden değil, dışımdan söylesem hayatta eve almaz. Öyle de katır gibidir.

-Ben de seni seviyorum canım benim, dedim çıkarken.

Yürüdüm, usulca seçim bürosunun önüne geldim. Galiba beni bekliyorlarmış. "Hadi şu tarafa geç, başkan birazdan gelecek" dedi birisi, ardından beni kenara aldılar. Elime de bir parti bayrağı tutuşturdular. Bir çocuğa en beğendiği şekeri verdiğinde nasıl mutlu olursa ben de elimdeki bayrak sayesinde mutlu oldum. Planım mükemmel bir şekilde işliyordu.

Seçim bürosunda en önde garip bir şekilde gülüyordum. Bayrağı bütün elimle değil, bütün vücudumla sallıyordum. Kıçı başı oynamak deyimini gerçeğe döküyordum sanki. Bu arada gelenler oluyor, ellerine parti bayrakları tutuşturuluyor, sağımıza geçiriyorlardı. En başta ben, çocuklar kadar da mutluydum.

"Heytt ulan az önce neler düşünürken, şimdi başkan ile tanışacaksın oğlum Saci. Bir kartvizitini alırım. Bir kaç gün içinde bu seçim karambolünde bir de iade ziyareti yaparım. Sonra görsün bana senden bir şey olmaz diyen karım."

Yarım saat içinde yüze yakın insan, birikmiştik. Ama hiçbirinde bendeki heyecan, inanç özveri, dürüstlük ve kararlı duruş hiçbirinde yoktu. Bayrakları sallıyorlardı ama ruh hikaye olmuştu. Beş gol fark yemiş takımın seyircileri gibi duruyorlardı. Ben yine fanatik bir şekilde sallanırken, birden kapıdan korumalarıyla başkan girdi. Herkes bağırmaya başladı. Hazırlıksız yakalanmıştım. Seslere önce kulak verdim. “Başkan Hilmi, Başkan Hilmi” Ve katıldım seslere. Ama volümün üzerine çıkarak bağırmaya başladım. Sesim kısılabilir, ama parti işleri böyle galiba diye düşündüm. Her neyse. Başkan iğrenç bir tebessüm halinde bize doğru geldi, en başta bendim. Geldi elimi sıktı.

-Nasılsın dedi oldukça samimi bir havada

-İyiyim başkanım sağlığına duacıyım. Nasıl olalım. Bir de kazanırsak, kimse bizi tutamaz dedim.

-Hiç merak etme, sizlerin sayesinde amuda bile kalkarız dedi.

Ne demek istediğini anlayamadım, ama delicesine yine bağırmaya başladım. “Başkan Hilmi, Başkan Hilmi”

O el sıkmaya devam etti. İlk sırayı bitirince, onun için hazırlanmış, kürsü taklidi yapan bir sehpanın üzerine çıktı. Yarım saate yakın bir konuşma yaptı. Konuşmanın sonlarına doğru, mahallenin muhtarını sordu yanındakilere. Bizden değilmiş dediler. O zaman adayımız var mı diye sordu. Belli değil dediler. O sıra gözleri bana çarptı. Bense gözler üzerime dönünce, yine sallamaya başladım bayrağı. Başkan Hilmi, Başkan Hilmi diye kalabalığı gaza getirdim.

-Böyle sıcakkanlı, partisine bağlı, vatanını milletini seven bir adamı aday yapalım dedi yanındakilere.

“Başkan Hilmi, Başkan Hilmi”, "Kim en büyük, Hilmi” , "Hilmi, Hilmi” kalabalığı amigo gibi coşturmuştum.

Sonra beni yanına çağırdığını gördüm, Hilmi’nin. Yani Başkanın. Yaklaştım yanlarına.

-Ne iş yapıyorsun dedi

-Emekliyim, memurdum Hilmim, pardon başkanım, kusura bakmayın heyecandan

-Tamam tamam, senin gibi adamlara ihtiyacımız var, Muhtar Adayımız olurmusun?, ne dersin.

-Allah derim sonra amuda bile kalkarım dedim. Ama Allah derken, öylesine birden oldu ki, her şey sanki bir rüyadayım.

Başkanı “En büyük Hilmi, Bizim Hilmi” sloganları arasında, yolculadım. Muhtar adayı olarak, orda herkesle tanışmaya başladım. Bir karikatür diyalogları gibi sürüyordu o an her şey. Başkanla muhabbetimden ötürü kimse bana yahu sen kimsin, necisin diye sormadı. Bir aydır taşındığım mahalleye, Muhtar adayı olma maceram böyle başladı.

İki gün sonra elimde Muhtar Adayı Saci Köksür afişimle eve girdiğim de, hanımın suratını görecektiniz. Ama resimde öyle karizmatik çıkmıştım ki, kendimle gurur duymuştum epey bir süre. Ağlamamak için parti bürosunda kendimi zor tutmuş, çaktırmamak için rakip partilere atıp tutmuştum. Yol boyunca içimdeki cevheri neden bu kadar geç keşfettiğime de veryansın etmiştim.

Eve girdiğimde, ortalık sessizdi. Karımı görünce, hemen hazırladığım konuşmaya başladım.

-Benden bir şey olmuyordu, Bu karizmatik adam kim acaba.

Şok olmuştu. Götürdüm afişi salonun duvarına astım. Sonra çıktım, seçim çalışmaları yapmam gerekiyordu.

Karımın arkadan “Kocacığım” seslerini duymamazlıktan gelerek hem de…

 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..