Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '12

 
Kategori
TV Programları
 

Muhteşem yüzyıl- cariyeler, halvet ve sadabad

Muhteşem yüzyıl- cariyeler, halvet ve sadabad
 

Gel gidelim Sadabad'a!


Muhteşem yüzyılda Hürrem hapırdı, köpürdü, halvet de halvet ortalığı birbirine kattı durdu. Acaba halvet Osmanlıda malum durum muydu? Bir bakalım, bakalım da nelere  halvet denirmiş paylaşalım.                   

Padişahın oğulları, kızları, hanımları, sevdicekleri ve harem çalışanlarının yaşadığı, yüzlerce odaya sahip evinin kapılarının arkasında dönen dolaplardan, sapkınca cinselliklerden bahsedile dursun, unutulmaması gereken sarayın aslında bir ev olduğudur. ‘’Halvet!’’ denince de padişahın bu sapkın cinselliğini yaşaması sanıldı, durdu. Oysa halvet sadece padişah tarafından yapılmazdı. Haremde yaşayan sakinlerin ‘’Halvet vakti’’ olurdu. Halvet, Arapçada ‘’tenhaya çekilmek, yalnız kalmak’’ anlamına gelmektedir. Padişah ve ailesi ısınmak, samimi olmak, tanışıp, kaynaşmak, duygu ve düşüncelerini tartıp, paylaşmak için yaparlardı. Dini yolda yürürken (Tarik) halvete ‘’Çile’’ denirdi. Çile, farsça Çihil (kırk) den türemiştir. Tarikte çile 40 gün nefsi terbiye etmek için geçen bir süre olduğu içindir ki ‘’Çile’’ denmiştir. Kaldığım yere geri döneyim, Halveti sadece padişah yapmaz bu hak bütün saray halkının hakkıdır.

Harem’in diğer adı ‘’Darüssaade’’ (Saadet Dairesi) dir. Cariyeler bazen isteyerek bazen istemeden gelirlerdi bu kısma. Aslında hür kadınların bile girmek için can attıkları bir eğitim kurumudur. Güzeller güzeli cariyelerin kimisinin bahtı sonuna kadar açıktı. Kiminin şansı yaver gitmedi, kimi güldü, kimi eğlendi, kimi üzüldü, tar-umar oldu. Kimileri mutlu, kimileri mutsuz oldu. Kimileri ömürlerinin bir kısmını burada geçirmek zorunda kaldı, kimileri burada kalmak istedi de kalamadı. Dışarı çıkarılanlar sır kutusu gibi bu konuda dilsiz ve sağır gibi davrandı. Ayrılanlar hasretle andılar mı haremi?

Harem, aslında özgürlükleri belirli sınırlar içerisinde bu hanımlara verdi. Bence de özgürlük sınırlıdır ve sınırsız sadece sevgi olabilir. Hadi bakalım neler varmış, neler yokmuş, neler çokmuş haremde? Haremde yaşayan hanım kızlar ve kadınlar zaman zaman bahçelerde ve mesirelerde ‘’Halvet’’ denilen eğlenceler tertip ederlerdi. Halvet günü üçüncü avlu tamamı ile boşaltılır, bahçenin dışarıdan görülebilinecek yerlerine ‘’Halvet Bezi’’ adı ile perdeler çekilirdi. Oturulacak, namaz kılınacak, oynanacak, eğlenilecek, yemek yenilecek çadırlardı bunlar. Perdeler sayesinde de kapalı sokaklar ve oturma yerleri meydana getirilir, böylece de kızlar ve hanımlar örtünmeden rahat rahat eğlenir, dolaşırlardı.

Her halde 13-14 yaşlarındaydım turizm sektörüne de büyük hizmetler vermiş merhum Çelik Gülersoy’un bir kitabında buna benzer hikayelere rastlamıştım. Aklımdan çıkmayan bir Çırağan Sarayı hikayesi vardır. Yıldız Parkı ile Çırağan Sarayı arasındaki süslü, altından da arabaların geçtiği geçit Halvet için yapılmış. Gece Yıldız Parkı’nda gezmeye çıkan hanımlar böylelikle bu üst geçit sayesinde kimselere görülmeden, tabi Haremağalarının eşliğinde sarayın arka bahçesinde (Yıldız Parkı) eğlenir, gülerlermiş. Bir gün içlerinden 14-15 yaşlarında olan cariye kızlardan birinin sayımda haremde olmadığı fark edilmiş. Haremağası ‘’Tez bulun!’’ diye emir vermiş. Güzel, küçük kız bulunmuş, hem de bu süslü üst geçidin üstünde uyurken. Akıbeti ne olmuş bilmem? Ama Çırağan caddesinden Ortaköy’e geçerken hiç tanımadığım bu kız gelir aklıma. Şimdi ise çocukluğum geldi bu yazıda bu bilgiyi paylaşırken. Neyse konumuza dönelim.

Haremağaları ‘’Halvet!’’ diye bağırınca nöbetçiler haricinde de bütün saray halkı perdeler ve çadırlardan oluşan gezinti alanına dağılırlardı. Kadınlar, kızlar sohbet eder, kelebek edası ile salınır,  

Raks ederler, çalar, söylerlerdi. Altın kafesteki serbest günleriydi bu Halvet. Akşam olduğunda haremağaları tekrardan ‘’Halvet!’’ sadaları ile dinlenme anının bittiğini acı bir haber gibi verirdi. Artık tatlı rüya bitmiş, başka hayallerle bir başka rüyaya geçilmiştir. Halvet eğlenceleri yaz ve bahar aylarında İstanbul’un en popüler yerlerine yapılırdı. İsmi de Sadabad olurdu. Sadabada, Beylik Gezileri de denirdi.

Mesire yeri gene Halvet perdeleri ile ayrılır, çadırlar kurulurdu. Bu Sadabad’lar seyyar bir kasaba havasındaydı. Halvet perdelerinin oluşturduğu sokaklar sayesinde saraylı kadınlar rahatça dolaşırlardı. Çadırların rengi de yeşildi. Sanırım bu renk kamuflaj amaçlı olarak tercih edilmiştir. Hoş huzuru da yeşil renk ile birleştirebiliriz. Geziler Cuma günleri yapılırdı, sanırım cumanın seçilme nedeni de İslam dininde cumanın tatil günü olması sebebiyledir.  Mesire yerine yapılacak Halvet gezisinin nereye yapılacağı ve kimlerin bu geziye katılabileceğini Baş ve 2. Katibe hanımlar bildirirdi. Geziye katılacak hanımların sevincini düşünün bir kez. Bir de gidemeyenlerdeki hüznü. Geziye gidenler en güzel elbiselerini akşamdan hazırlayıp, sabah erkenden de süslenmeye başlarlardı. Oysa geride kalanlar ertesi sabaha uyanmak bile istemezlerdi bence.  Ertesi gün geziye gidenlerin üzerine güneş bir başka sevinçle doğardı. Arabalarla mesire yerine getirilen hanımlar eğlenir, çiçek toplar, yer, içer, gezer ve aynı neşe ile Altın Kafese geri dönerlerdi. Yatılı okul yaşamını anımsatıyor bana. Yaz ve bahar aylarında böyle geçerdi de kışları ne yapacaklardı? Kışları sarayın Has Bahçesinde geçerdi bu eğlenceler.

Sözün özü Halvet, Hürem’in Kanuni’yi kıskandığı halvet değildi sadece. Halvet gezilerine gidemeyen küçük hanımların da keyfince yaşayamaya duydukları kıskançlıktı.      

Hayatta kıskananlarınız olmaması dileği ile...

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..