Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Muhteşem Yüzyıl- Hürrem Sultan

Muhteşem Yüzyıl- Hürrem Sultan
 

Tablolardan bize yansıyan Hürrem Sultan


Efendim, arandı tarandı, Türkiye’de bulunamadı, Almanya’dan bulundu dizinin Hürrem’i. 8 ay süren seçmeleri 1983 Almanya doğumlu, Türk- Alman karışımı Meryem Uzerli kazandı. Apar topar Almanya’dan Türkiye’ye kalktı geldi. Hürrem rolünü üstlendi. Rolü üstlenmek yetmez, hakkını da vermeli. Bence de rolün hakkını verdi ve beğenilerek seyrediliyor. Hürrem olmadan önce de dizi, kısa film ve sinema oyunculuğu yapmaktaydı. Ama Hürrem, Meryem Uzerli için bir dönüm noktası oldu. Şöhreti yakaladı.

Ve gelelim Hürrem Sultan'a dedik, işte buradayız. Her dönemde insanların dikkatini çeken bu sultanın tarih sayfalarına yansımış hayat hikayesini anlatmak üzere, Hürrem Sultan'ın yanında karşınıza çıkıyorum. Umarım yazdıklarım, bilgi olarak sizleri doyurur ve sezonda diziyi seyrederken bir karılaştırma yapabilme imkanı sağlar. PERDEEEEEEEEEEEEE....

Hürrem Haseki Sultan ya da Haseki Hürrem Sultan adı ile tarih sayfalarına yansımıştır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. Malum o zamanın nüfus kayıtları şimdiki gibi değildi. 1500-1506 yıllarında Lehistan'a bağlı Rutenya'da (şimdiki Ukrayna)bir papazın 3 kızından biri olarak dünyaya geldi. İsmi Alexsandra Anastasia Lisowka idi dünyaya açtığı gözlerini Haseki Hürrem Sultan olarak 15 Nisan 1558 de kapadı.  Avrupalılar Hürrem Sulatn'ı Roxelana adı ile tanımaktadır. Güçlü, hırslı Hürrem Sultan, 1. Süleyman'ın eşi, Padişah 2. Selim'in annesidir. Hürrem Sultan hepimizin tanıdığı bir kadın, Muhteşem Yüzyıl dizisi sayesinde tekrar eski popülerliğini kazandı.

Renkli bir hayat sürdüğü söylenmektedir. İhtirasını zekası ve cesareti ile körüklediği de bir gerçek. Hayatı her dönem dikkat çekmiş, hakkında sadece tarih sayfaları değil, romanlar, tiyatro oyunları, opera ve bale eserleri yazılmıştır. Hürrem Sultan sadece Türkiye'de değil Avrupa'da da sanatçılara ilhan kaynağı olmayı başarmıştır. Joseph Haydn'ın 63. senfonisi buna bir örnek teşkil eder. Eserin ikinci bölümünün adı Roksalan'dır ve bu isim Hürrem Sultan'ın Avrupalılar arasında tanıdığı isimlerden biridir.

Türk tiyatrosunda Yusuf Niyazi'nin ''Mazlum Şehzadeler'', Orhan Asena'nın ''Hürrem Sultan'' ve ''Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe'' piyesleri önemli eserlerdir. İlk büyük Türk balesi de ''Hürrem Sultan'' balesidir. Orhan Asena'nın eserinden ilhan alan Nevit Kodallı bu baleyi Türk balesine hediye etmiştir. Ukraynalılar tarafından hayranlıkla hatırlanan kadın da Hürrem Sultan'dır. Ukraynalılar 2007 yılında Hürrem Sultan'ın heykelini bile diktiler. Bu bir nevi Hürrem Sultan'a saygı olarak da kabul edilebilir. Ukraynalı Tatarlar da Moriupol'a Hanımefendi anısına Hürrem Sultan Cami'sini yaptırdı. Acaba Ukraynalıların Türkiye sevdası, Ukraynalı kadınların Türk erkeği merakı kendi küçük dünyalarının Hürrem Sultan'ı olmak istemelerinden midir? Onlar belki de kendi hayallerindeki Türk padişahlarını yöneten Hürrem Sultanlar olmak istiyorlardır. Kim bilir?

Haydi! gelin bizim Hürrem'e dönelim. Devlet işlerine karışan kimliği ile Osmanlı İmparatorluğu'nda haremi iktidara taşıyan ilk kadındır. Osmanlı sarayına gelene kadar yaşamından sadece Lehistan Krallığı sınırlarında bulunan Rutenya'da (Ukrayna) doğduğu ve bir papazın 3 kızından biri olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Saraya gelişini ise Tatar akıncıların Hürrem'i kaçırmalarına borçludur. Tarihçiler ve yazarlar, Kırım Hanı'nın himayesine girmesi ile Osmanlı sarayına hediye olarak gönderildiğini kabul ediyorlar. Hürrem ismini saraya gelmesi ile alıyor. Hürrem'in isim anlamı ''neşeli, soylu kişi''dir. Anlamının da anlattığı gibi Hürrem pek cilveli ama mesafeli alımlı bir kadındı.

Kanun-i Sultan Süleyman ile tanışması hakkında pek çok hikaye var. Hikayeleri tabi ki anlatacağım. Ama bilinen ve gerçek olan şudur ki; 1. Süleyman ve Mah-ı Devran saraya geldiklerinde, Hürrem'in sarayda ikamet ettiğidir. Paadişahın annesi Ayşe Hafsa Sultan'dan sonra ki en kıdemli kadın ise Mah-ı Devran'dır. Hürrem kendine yakışan entrikaları ile Süleyman'ın ilgisini çekmeyi başardı. Bir de ondan hamile kaldı ve Şehzade Mehmet'i dünyaya getirdi. Doğumdan sonra Hürrem haremdeki 3. kıdemli kadın vasfını eline geçirdi. Hürrem gibi hırslı bir kadın için 3. lük yeterli bir derece değildi. Çeşitli entrikalarla Mah-ı Devran'ın huzurunu kaçırmaya da başladı. Hürrem alem etti, kallem etti ve Mah-ı Devran'ın koltuğuna oturdu.

Kanun-i Sultan Süleyman'ın nikahlı eşi unvanını da almış bir kadındır. Hürrem, Hürremce oyunlarının belki de en kıvrağını Şehzade Mehmet'i doğurması ile yürürlüğe koymuş ve bunda da başarılı olmuştur. Hürrem'e padişahın nikah kıyma sebebine gelirsek, derler ki; bizim iyi yürekli Hürrem'imiz saraydan aldığı maaşı gereksiz bulur ve bununla hayır, hasenad işleri yapmaya karar verir. Ama ne var ki o bir köledir ve kölelerin de böyle bir hakkı yoktur. Bunu öğrenen 1. Süleyman Hürrem'i azat eder. Elde var bir..

Kanun-i'nin kendine olan zaafını iyiden iyiye fark eden Hürrem ikinci darbeyi indirmeye hazırdır. Kanun-i bir gece Hürrem'i odasına çağırır. Ama Hürrem gitmez. Çünkü o artık özgür bir kadındır ve nikahsız biri ile ilişkiye girerse günahtır. Bu kadar namuslu kadın nerede bulunur, sorarım size? Padişah bunun üzerine görkemli bir düğünle basar nikahı Hürrem'e. Hürrem 2. darbeyi de başarı ile sonuçlandırmıştır. Gel gelelim bu evlilikten 1 i kız olmak üzere 6 çocuk doğurur. Mihrimah Sultan, Şehzade Mehmet, Şehzade Selim,(2. selim adı ile tahta geçmiştir.) Şehzade Beyazid, Şehzade Cihangir, Şehzade Abdullah.(2 yaşında hastalıktan ölmüştür)

İşte Hürremin oyunları ile başladık. yazımın bölümde Hürrem Sultan'ın entrikaları nasıl yönettiği hakkında biraz fikir sahibi olalım istedim. Ayşe Hafsa Sultan'ın ölümü haremdeki dengeleri bozdu. Hürrem iyiden iyiye planlarını yürürlüğe koyuyordu. Entrikacı Hürrem Sultan ibreyi kendine doğru çevirmeyi becerdi. Aslında Mah-ı Devran'ın oğlu Şehzade Mustafa taht için en uygun aday olarak görülüyordu. Gerek karakter olarak, gerekse yeniçeriler ve halkın üzerindeki etkisi nedeni ile tahtın rakipsiz adayı yapıyordu Şehzade Mustafa'yı. Bu da Mah-ı Devran'ı, Valide Sultan yapacaktı. Mah-ı Devran bu sayede Harem'de sözü geçen ilk kadın rütbesini alacaktı.

Ama bizim Hürrem bunu kabul edemezdi. Doğurduğu oğullardan biri tahta geçmeliydi. Valide Sultan unvanını Hürrem Sultan almalıydı. Bu unvan için akla hayale gelmeyen bütün oyunları oynadı Hürrem Sultan ve bu konuda da başarılı oldu. Sırada Pargalı vardı. Onu da söylentiler ve sahte evraklar ile çocukları ile Kanun-i'nin aklına girip yok etti. İşte önünden çekilen bu iki engel sayesinde Hürrem iktidarını ilan etmekle kalmadı, devlet işlerini bence de en önemlisi ''Muhteşem Süleyman''ı idare etmeye başladı.

Hürrem Sultan'ın en önemli devrimlerden biri de Harem'i Topkapı Sarayına taşımayı başararak idari işlere parmağını sokmasıydı. Harem Eski Saray'dan 1541 yılında bir yangın sebebi ile Topkapı Sarayı'na taşınır. Sizce bu yangın nasıl ve kim tarafından organize edilmiştir? İşte! Harem protokolü Osmanlı Sarayına böyle girdi. Hürrem, her zaman Kanun-i'ye yakın olmalıydı, dizinin dibinde oturup, sözde dert dinliyormuş gibi görünüp bazı fikirlerini Süleyman'a enpoze etmeliydi. Bu sayede istediğine de ulaşmış oldu.

Şehzadelerini Sancak Beylikleri'ne atanması planları da Hürrem'in istediği gibi olumlu sonuçlar verdi. Sadece padişah adaylarının atandığı Manisa Sancağına oğlu Mehmet'i getirtip, Şehzade Mustafa'yı Amasya Sancağına attırıp, gözden düşürdü. Bu planı yürürlüğe soktuğunda tarih 1541 yılını gösteriyordu. Ama ne yazık ki Şehzade Mehmet bu planın yarım kalmasına sebebiyet verdi ve 1543 yılında hayata veda etti. Bu planın işlememesine sebep olarak bazı tarihçiler Mah-ı Devran'ı suçlar. Mah-ı Devran'ın ricası üzerine Barbaros çiçek hastalığı taşıyan bir cariyeyi Mehmet'e sundu ve Şehzade çiçek hastalığından hayatını kaybetti. Bu konu sadece dedikodudan ibaretdir. Şehzade Mehmed'in ölümü Kanun-i'yi derinden sarstı. Acısından Mimar Sinan'a Şehzade Cami'yi sipariş etti. Şehzade Cami, Mimar Sinan'ın ''Çıraklık eserim'' dediği, Osmanlı Mimarisi'nin en seçkin eserlerinden biri olarak gösterilir.

Hürrem Sultan'ı durdurabilmek tabi ki imkansızdı. Hürrem, planının yarım kalmasına izin verecek kadın mıydı? 1544 yılında ''Sarı Selim'' lakaplı Şehzade Selim'in Manisa Sancak Beyi olmasını sağladı. Hürrem Sultan için Valide Sultan'lıktan ''ölmek var dönmek yoktu''. Hatırlarsanız Valide Sultan adayları Şehzadeleri ile birlikte, Şehzadenin yetiştirildiği beylikte bulunmak zorundaydı. Ama Hürrem bu kuralı da ihlal etti. Çeşitli zamanlarda Şehzadeleri ziyaret edip, saraya geri dönerek Sancak- Saray arasını ''su yolu'' yapmayı da başardı. Sancakta görevli kalırsa Kanun-i'nin üzerindeki etkisi kaybolabilir korkusu bu git gelleri yapmasına sebep teşkil etmiştir. Etkisi azalırsa planları suya düşer, belki de Kanun-i'nin gözdesi başka kadın olurdu. Kim bilir?

Hürrem Sultan, Mihr-i mah Sultan'dan başka kız çocuğu doğurmadı. Böyle fettan anneye, böyle fettan kız yakışır. 1539 yılında Diyarbekir Valisi ve 3. Vezir Rüstem Paşa ile Mihr-mah Sultan evlendirildi. ''Damat'' unvanı alan Rüstem Paşa 1544 yılında Sadrazamlığa getirildi. Ama ne akla hizmettir anlaşılamaz bir sıçramaydı bu. Kaynaklara göre Sadrazamlıktan azledilen Hadım Süleyman Paşa'nın yerine 2. Vezir getirilmeliydi. Şimdi nereden çıktı 3. Vezirin sıra atlayarak Sadrazamlığa getirilmesi? Tabi Hürrem ve Mihr-i mah Sultanların başlarının altından çıktı. Durun! Daha neler çıkacak bu iki fettanın başının altından.

Mah-ı Devran'ın oğlu Şehzade Mustafa'nın halk ve yeniçeriler tarafından tahta yakıştırılan tek isim olarak görülmesi Hürrem'i çıldırtıyordu. Hatta ölümünden sonra bile Şehzadeye olan hayranlık ve sevgi bitmedi. Hürem, haliyle Mustafa'yı Kanuni Sultan Süleyman'ın gözünden düşürmeli ve padişahlık sırası Mustafa'ya gelmeden onu yok etmeliydi.

Bu planı tek başına beceremezdi. Haliyle de kızı ve damadı kendine yardım etmeliydi. Plan karalamalarla başladı. Kanuni bu karalamalardan pek etkilenmemiş gibi gözükse de içinde bir kurt büyümeye başlamıştı. Hürrem bu arada Mustafa’ya çeşitli suikastlar düzenlemekteydi. Beni en çok etkileyen ''Zehirli Kaftan'' hikayesidir. Bu hikayeyi sizlerle paylaşmak isterim. Adamlarına hazırlatıp, Şehzadeye bir kaftan hediye etti Hürrem. Şehzadenin akıllı ve Hürrem'i iyi tanıyan adamları Mustafa'yı kaftanda bir sorun olduğuna ikna ettiler. Kaftanı şehzadesi için canını vermekten kaçınmayan bir gönüllü giydi ve ani bir ölümle hayata gözlerini yumdu. Ama şehzade, Hürem'in ''Şeytani Yüzü 2’’ ile bir kez daha karşılaşmış oldu.

Planlarına her seferinde daha acımasızını katıp, yürürlüğe sunan Hürrem, şehzadenin başını ''İhanet' ile alacağına artık hepten kanaat getirmişti. Planını da işleme koydu. Kanuni Sultan Süleyman'a Mustafa'nın kendisini tahtan indirmek için İran Şahı Tahmasb ile gizlice mektuplaştığını ve bunu kanıtlayacağını söyledi. Kanuni'nin içinde büyüyüp beslenen kurt artık işbaşına geçmişti.

Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa'nın mühüründen kazıtıp (bazı tarihçiler Tuğra çektirmenin bile bir başkaldırı olduğunu belirtmektedir), bir eşini yaptırdı. Şehzade adına İran Şahı'na mektuplar yazdı ve Şehzadenin sahte mühür ile de mühürledi.  

Rüstem Paşa, mektuplara vurduğu sahta mühürle Şehzade Mustafa'nın hayatını da mühürlemişti. Hürem bu sahte mektupları Kanuni'ye kendi adamları sayesinde ulaştırdı. İhanetin ispatı da Şehzadenin boynuna ilmeği geçirmesine sebep oldu. Hem de ne geçirmek?

Şehzade Mustafa'nın 1533 yılında Nahçıvan seferi sırasında, padişahın otağında padişahın elini öpmek isterken ölümünün fetvasını da vermiş oldu. İşler Hürrem açısından tıkır tıkır işliyordu. Süleyman nasıl bir babadır? Kendi gözlerinin önünde oğlunun öldürülüşünü seyretmiş, cesedini de ibret olsun diye çadırının önüne astırıp, çevreye gözdağı vermiştir. Bilmiyorum, nasıl bir baba? Düzen o düzen olduğu içindir ki Kanuni Sultan Süleyman'ın yüreği bu acıya katlanmış. Ama yüreği bu acıya dayanamayan biri vardır. Hürrem'den olma Şehzade Cihangir, gözlerinin önünde cereyan eden bu olay sonrası hastalandı. Sefer devam ederken de Halep'te hayatını kaybetti. Tanrı’nın ''İlahi Adaleti'' sonunda Hürrem'de bir şehzadeden olmuştu.

Acaba Hürrem'in yüreği evlat acısıyla yandı mı? Hürem bir oğlunu daha kaybetmişti ama elde 2 şehzade daha vardı. Şehzadeler Beyazid ve Selim'di. Plan devam etmeliydi ve Hürrem Valide Sultan unvanını alıp, tıpkı kocasını parmağında oynattığı gibi şehzadeleri de parmağında oynatmalıydı.

Hürrem bu rahat durur mu? Ne cüretle anlamıyorum, dış işlere de el atmıştı. Yapılacak seferleri yönlerini bile gizli gizli işleyerek padişaha yaptırıyordu. Bu seferlerin en bilinenleri de Rodos ve İran seferleri olarak işaret edilmektedir. Hürrem, hiç bir Sultanın yapamadığını yaptı 1548 yılında Lehistan tahtına çıkan yeni krala tebrik mektubu yazmakla kalmadı, bir de hediyeler gönderdi.

Hedeflerinden hiç şaşmayan Hürrem artık oğullarını taht varisi yapmıştı. Son hedefi kalmıştı o da Valide Sultan payesini almak. Bu payeyi alamadan Hürrem hayatını kaybetti. Son senelerini hep hasta olarak geçirdi. Ama o yılmaz tavrı ile hep Kanuni Sultan Süleyman'ın yanından ayrılmadı. Ne de olsa bu Hürrem! hastalığı bile seferlerde geçmiş. Rahatsızlığı artınca zorunlu olarak İstanbul'a gelmek zorunda kaldı. Eminim Hürrem bu mecburiyete de üzülmüştür. Öldükten sonra cenazesi Süleymaniye Camisi avlusuna gömülmüştür. Türbeyi ise biricik aşkı Süleyman yaptırdı. Entrikalarla geçen bir yaşam oldukça yorucu olmalı.

Hayat sizi yormasın.

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..