Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

Muhteşem Yüzyıl- Şehzade Mustafa

Muhteşem Yüzyıl- Şehzade Mustafa
 

Şehzade Mustafa Türbesi


Ekranlarda Mehmet Günsur’un nefesi ile can buluyor Şehzade Mustafa. Önce Mehmet Günsur’un bu role çok yakıştığını belirtmek isterim. Kast hazırlanırken Şehzade Mustafa’nın karakterine çok dikkat edilmiş ki bu isimde karar kılınmış. Çünkü Mehmet Günsur dingin, sabırlı ve zeki görüntülü(eminim gerçekte de öyledir) bir oyuncu. Tıpkı Şehzade Mustafa gibi! Kimilerine göre evinizin oğlu, kimilerine göre yaşayan ‘’en seksi Türk’’ ilan edildi Mehmet Günsur. Aslen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunudur. Ferhan Özpetek’in çok ses getiren filmi Hamam(1997) onu şöhrete taşıdı. Oyunculuk hayatına İtalya’da devam etti. 2 çocuk babası olan Mehmet Günsur, Muhteşem Yüzyıl sayesinde tekrar İstanbul’a yerleşti. Dizi onun için yavaş yavaş sona yaklaşıyor. Tekrar tası tarağı alıp İtalya’ya dönecek mi? Ne dersiniz? Mehmet Günsur, oyunculuğa yabancı değil. 7 yaşında reklamlar, 12 yaşında sinema filminde rol aldı. Müzik asıl aşkıydı, Dawn gurubunda solist olarak da yer aldı. Ama kader onu bambaşka bir tarafa sürükledi. İyi ki de sürüklemiş çünkü bu rolün de hakkını verdi. Dizide Şehzade sona yaklaşırken biraz gerçek Şehzademizden bahsedelim istedim.

Şehzadelerin başına tarih boyunca neler geldiğini hepimiz biliyoruz. İçimizi acıtan sonlarla bitmiş taht kavgalarına bir bir feda edilen taze canlar, kan gölü ortasında bedenler, nefesleri boğularak alınmış bedenler. Bu hikaye de onlardan biri.

Şehzade Mustafa, 1515 yılında her şeyden habersiz Manisa'da Şehzade Süleyman ile Mah-ı Devran'ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının 1. Süleyman adı ile tahta geçeceğini, dünyanın onu Kanuni Sultan Süleyman olarak tanıyacağını, babasının emriyle katli gerçekleşeceğini, annesinin baş kadın iktidarını Hürrem'e kaybedeceğini bilmeden ilk çığlığını attı dünyaya. Fiziksel olarak dedesi Yavuz Sultan Selim'e benziyordu. İyi eğitim gören Şehzade Mustafa, karakter olarak da çok sağlam bir kişilik olarak ortalığa çıktı. Yeniçerilerin ve ulemaların da göz bebeğiydi. Kanuni de yaşı ve karakteri ile tahta en güçlü aday olarak Şehzade Mustafa'yı gösteriyordu.

Hürrem Sultan, Şehzade Mustafa'nın tahta geçmesiyle Valide Sultan merciini Mah-ı Devran'a kaptıracaktı, dolayısıyla da buna izin vermez, veremezdi. Bu durumu düşünmek bile Hürrem Sultan'ı çıldırtmaya yetiyor da artıyordu bile. Buna engel olmaya, haremin, sarayın hatta dünyanın idarecisi olmak isteği Hürrem Sultanı çılgınca entrikalara sürüklüyordu.

Şehzade Mustafa için hazırlanan komplolara ve suç ortaklarına dair notları Hürrem Sultan'ın hayatı bölümünde yer vermiştim. Sacayağı olarak Hürrem, Mihr-i Mah ve Damat Rüstem Paşa'yı da göstermiştim hatırlarsanız.

1552 yılında ''Bitli'' Rüstem Paşa Doğu Seferine gidecek ordunun başına getirildi. Damat Rüstem Paşa bu sefer sırasında bir şey fark etti. O da Anadolu'da Şehzade Mustafa'nın çok sevildiğiydi. Askerlerin arasında 60 yaşına gelmiş, ‘’Kocamış Kanuni Sultan Süleyman’’ın neredeyse 10 yıldır aktif olarak ordusunun başına geçmediği, yerini hakkı ile Şehzade Mustafa'ya bırakması gerektiği söylentileri ayyuka çıkmıştı.

Bu durum hareketi tamamlamaları için biçilmiş kaftandı. Damat Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'a bir adamını gönderdi. Bu söylentilerin Kanuni'nin kulağına fısıldanması işte böyle oldu. Şah Tahmasb'a yazılan sahte mektuplar, söylentiler Kanuni'yi iyiden iyiye hiddetlendirip, sinirlendirmişti. Kanuni ilk iş orduyu geri çağırdı. Bir sene sonra ordunun başına geçip, seferi kendi idare etmek istediğini bildirdi.

1553 yılında gerçekten de ordunun başına geçip sefere çıktı. 1553 yılında 3 Ekim günü Konya Ereğlisi yakınlarında yanına Şehzade Cihangir ve Şehzade Selim'i de alarak çıktığı seferde konakladı. Her şeyden habersiz Şehzademiz Mustafa'ya da haber edildi ve sefere katılması buyruldu. Şehzade Mustafa'm babasının içinden geçen kötü duyguları, aklından geçen kötü düşünceleri bilmeden emre uydu.

Şehzade Mustafa'yı seven 2. Vezir Kara Ahmet Paşa ''Yiğidini'' uyardı. Sözleri duymak bile istemedi Şehzadem. Akşama doğru babasını otağında ziyaret etmek üzere yola düştüğünde, otağı tarafından gelen serseri bir ok yolunu kesti Mustafa'nın. Okun gövdesine iliştirilmiş bir uyarı mektubu vardı. Ok serseri değilmiş demek ki! Bilerek ve isteyerek Mustafa'ya gönül vermiş bir okmuş meğer.

Artık yapılan etrikalardan yorulmuş olan Şehzade bunun da Rüstem Paşa'nın bir dolabı olarak adlandırdı. Otağa gitmeyerek babasını kızdırmak, hiddetlendirmek istemedi Mustafa. Sefere çıkmak için hazırlanmış olan babasının elini, eteğini öpmek için çadıra doğru yollandı. Kendi için kurulmuş tuzağın farkına varamadı bile. Ayrıca Şehzade Mustafa, babasının kendini öldürtmesi için bir suç da işlememişti kendince. Atılan uyarı okunu önemsemedi bile.

Şehzade Mustafa, kimilerine göre otağıya geldiğinde onu 7 cellat karşıladı. Kimilerine göre babası bir perdenin arkasında Şehzadenin ölümüne şahitlik etmek için otağında Mustafa'yı beklemekteydi. Şehzade Mustafa'nın öldürülmesini bu sırlı perdenin arkasında izledi ve o an Kanuni ile perde arasında sır olarak kaldı. Her neyse ne! Her türlü benim için acı verici, yüreğe düşen ayrı bir kor!

Anlatılanlara göre Şehzade Mustafa çok güçlü biriydi. 7 cellat onu al-aşağı etmeye yetmedi. Mustafa, Kanuni'den medet umarak ''BABAAAAAAA!'' diye bağırıyordu. Babasının otağıdaki taht bölmesine doğru kaçmak için mi? Yoksa konuşmak için mi bilinmez? Bedenini sürüklemeye çalışırken son darbeyi Zal Mahmut Ağa vurdu. Mustafa'mı altına alıp boğdu. Kimilerine göre de cesedi çadırın önüne bir halı üzerine atıldı veya asıldı. Bu kısmı beni ilgilendirmiyor! Sonuç Şehzadenin ölümü beni ilgilendiren de bu. Tarih boyunca Osmanlı öldürülürken hep boğuldu. Çünkü Osmanlı kanı asil bir kandır ve toprağa akıtmamak gerektiği inancı yaygındı.

Naşın çevreye sunumu gözdağı niteliği taşımaktaydı. Şehzadelerinin katli sarayda, devlet adamları ve yeniçeriler arasında öfkelenmelere sebep oldu. Hemen Hürrem bu durumda bir suçlu bulmalıydı ve suçlu da bulundu Rüstem Paşa... ki bu da doğruydu. Rüstem Paşa görevden azledildi. Cayır cayır yanan yüreklerin soğuması imkansızdı.

Bu katliam üzerine Şair Taşlıca'nın yazdığı mersiye dudaktan kulağa yayılmış, askerlerin arasında sesli olarak okunmaya başlamıştı.

''Meded, meded ki cihanın yıkıldı bir yanı,

Ecel celalileri aldı Mustafa Han'ı.

Dokundu mih-i cemali, bozuldu erkan-ı,

Vebale koydular al ile Al-i Osman-ı.''

Şehzade Mustafa'nın naşı Bursa'ya 2. Murad'ın türbesine gömüldü. Ölümünden sonra da homurdanmalar, ayaklanmalar pek sönmedi. Şehzade Mustafa’nın katli halk, ulema ve yeniçeriler arasında hiç kabullenmedi, kabullenemedi. Pek kabul görecek bir durum bence de değil.

Ana yüreği evlat acısı ile söndü.

Kimin umurunda Hürrem'in dünyası döndü.

Bir ocak sönerken, tarih utançtan boynunu bükdü.

Duygularımı başka türlü dile getirip yazının sonunu tamamlayamadım, af ola! Bir mırıldanma da ben yapayım dedim.

Hayatta boynunuz bükülmeden yaşamanız dileği ile........

 

 

 
Toplam blog
: 781
: 3899
Kayıt tarihi
: 23.09.12
 
 

16- 06- İstanbul'da doğdum. Tatbiki Güzel Sanatlar Tekstil Ana sanat dalı Moda tasarımı bölümünde..