Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '18

 
Kategori
Deneme
 

Mükemmel Bir Gün

Mükemmel Bir Gün
 

“Mükemmel Bir Gün” Ferzan Özpetek imzalı mükemmel bir film. Öyle ki o kadar çok duyguyu bir potada harmanlıyor ki insana nasıl bir insan olmasının uygun olacağını hatırlatıyor. Ve bu filmde fark ediyorum ki ilk defa hem cins ilişkilerine bir gönderme yapmadan, aşkı yüceleştirmeden, hayatın b.ktan olduğu vurgusuna gerek duymadan, sadece ve sadece olduğunca yaşamak duygusu üzerinden, hayatı ve bizleri açıklıyor. Bence bugüne kadar yaptığı filmlerin içerisinde en sade ve yalın olanı ve dolayısıyla en etkileyicisi de!

Sabah serinliği sardı vücudumu saatlerdir. Bir yaz sabahı klasiği olan güneşle uyanmak aslında unutmuş olduğum bir ritüel. 2007’den beri, yani sigarayı bıraktığım Temmuz ayından itibaren, bu kadar erken saatte çayı ilk defa demliyorum. Doğayı dinliyorum sırtıma vuran meltem ile beraber. Soğuk, soğuk sırtıma ve bacaklarıma arkadan vuruyor. Ve kuş sesleri çeşit, çeşit: martı, guguşçuk (güvercin), saka ve evet, karga bile var aralarında… Doğa patlamış yavaş, yavaş varlığını hissettiriyor. Keyfim sarsıcı filme rağmen son derece yerinde! Oysa dün her şey çok kötüydü. Şimdi ise uykumdan yenilenmiş bir biçimde dipdiri kalktım. Üstümde zerre kadar hüzün, üzüntü yok. Artık hayatın bana ait olmayan kısımlarının sorumluluğunu üstüme giyinmiyorum. Çıplağım, üstümde sadece don var. Yani (baba)annemin alıştırdığı üzere çıplaklıktan her zaman haz ettim. Neredeyse tüm hayatım boyunca evde donla dolaştım. Ve bakıyorum oğlum Yetkin de aynı şekilde giyinmemeye meyilli. Şimdi gençliğimden bir kare hatırlıyorum: Kardeşim Mert portmantonun aynası, ben ise telefonluğun üzerinde duran ayna karşısında kaslarımızı sıkmış güzel vücutlarımızı seyrediyoruz. Sadece o an yaptığımız sporların bize güç kattığı kaslarımızın farkındayız. Bir kadın karşısında değil –hiçbir zaman aklıma bile gelmedi- sadece bir ayna karşısında gördüklerimizden mutlu kalmış şekilde ve birazcık da hayran, hayran izliyoruz kendimizi.

Birkaç gün evvel bir arkadaş şöyle demişti: “Bu hayattaki tutkunu bulmalısın. Benimki” demişti; “Ben insanlardan kendim için faydalanırım”. Devam etti; “mesela eşimden faydalanamadığım anda ondan da boşanırım!”.

Gariptir bu sene yaz mevsimi düne kadar gelmemişti. Dün ise tüm ışın huzmeleriyle üstümüze geldi. Bursa’nın o nemli, bunaltan, nefes kesen havası, yazın tüm ıslaklığını üzerime yerleştirdi. Mesela Tahran’da veya Ankara’da olsak, bir ağacın altına tüner ve o an orada rahatlardık. Oysa bu şehirde böyle bir şansınız yok çünkü yüksek oranda nem var.

Hayat gayem ne olacak benim?

Sizce yaşamak yeterince iyi bir güdü mü?

Sınırsız çalışıp zengin olmak? Ne dersiniz?

Yoga yapıp Nirvana’ya ulaşmak?

Ya da tasavvuf ile beraber zikir yapıp En-el Hak demek?

Mevlana gibi dönmek ya da Şems-i Tebriz’i gibi ters dönmek? Başım dönerken sarhoşluktan kendimden geçmek nasıl olurdu acaba? Bana bir gaye verir miydi?

Veyahutta Gaye isminde bir kadına asılmak ve “sen benim Gayem ol” demek, bu hatta bana gaye verir miydi?

Yıllarca birçok konuda gayrete gelmek –peki- bana gaye vermiş miydi?

Ya da Ping-Pong kulübündeki maçlarda sürekli yeniliyor olmam niye karşı tarafı sinirlendiriyordu ki? Yani hep yenilmek bir eziklik miydi bu hayatta? Niye öyle algılanıyordu. Ya da kelime oyununda zevk için ama birinci olmak için yarışıyorum diyen zatlar birinci olamayınca niye yüzleri düşüyordu ki?

Evet, bugün mükemmel bir gün ve ben g(G)ayesiz yaşamaya devam ediyorum. 

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..