Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '13

 
Kategori
Güncel
 

Mümkün olan nedir? Tarafsızlık mı, dürüstlük mü?

Mümkün olan nedir? Tarafsızlık mı, dürüstlük mü?
 

İkinci resimde çocuk oynuyor


Emniyet Genel Müdürlüğü, yaptığı araştırmada Gezi Parkı olaylarında gaz kapsülüyle gözünden yaralananlardan yalnızca 3 tanesine ulaşabilmiş. Türk Tabipler Birliği ise bunların sayısının 3 değil 11 olduğunu söylüyormuş.

Emniyet, bunun üzerine bir yazıyla Tabipler Birliği'nden, "sorumluların bulunması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gerekçesiyle" sözünü ettiği 11 kişiden 9 unun, ismini talep etmiş.

Türk Tabipler Birliği ise gönderdiği cevapta, mağdur olduğu iddia edilen şahısların isimlerine yer vermemiş ve şöyle bir açıklamada bulunmuş: "Birliğimize hekimler ve Tabip Odaları tarafından iletilen sağlık bilgileri, büyük oranda kişisel bilgilerden arındırılmış olan anonim bilgilerdir. (Zaten) olsaydı da vermezdik." (Bugün)

Olayı derinlemesine araştırmadım. Zira burada anlatmaya çalışacaklarımın TTB veya EGM ile bir alakası bulunmuyor. Yazım, üstte ve altta parantez içine aldığım iki gazete arasındaki haber farkını konu ediniyor. Bunlardan ilkinin haberi hakkında, (alıntı çok kısa da olsa) bilgi sahibi oldunuz. İkincisi, olayı ezcümle şu biçimde sunuyor: "TTB, emniyete verdiği cevapta, hekimlik kuralları gereği hastalarının isimleri(ni) vermenin söz konusu olmadığını söylüyor."

İkinci gazete, birincideki asıl kısmı atlıyor ve TTB'liğinin, emniyete gönderdiği yazının ardından kamuoyuna yaptığı savunma açıklamasından bir bölüm yayınlıyor:

"Anlaşılan gözünü kaybedenlerle ilgili Emniyet hiçbir araştırma yapmamış. ... ... Dünyanın hiçbir yerinde görevini insan haklarına uygun yürüten bir polis örgütü, suçluları yakalamak için gözünü kaybedenlerin izini, haftalar, aylar sonra onları tedavi eden hekimlerin, insanlık ve hekimlik değerlerinin koruması altındaki bilgilerde aramaz." (Radikal, Hürriyet'ten almış)

Burada, gazetelerin okuyucularına, aynı haberi nasıl farklı biçimde verdiklerini görebiliyoruz. Duruma göre hangi ifadeleri öne çıkarıp, hangilerini gizleyebildiklerini (eğer bir konuda birden fazla dayanak varsa) hangilerinin işlerine yarayabileceğini gözden uzak tutmadıklarını da anlayabiliyoruz.

Türk Tabipler Birliği'nin cevap yazısında ya da açıklamasındaki, "mağdur (hastalarımızın) ların isimlerini size vermeyiz" olarak anlamamız gereken kısım, iki gazetenin haberinde de yer alıyor. Ancak, emniyete gönderdiği yazıda bulunduğu iddia edilen, "Birliğimize hekimler ve Tabip Odaları tarafından iletilen sağlık bilgileri, büyük oranda kişisel bilgilerden arındırılmış olan anonim bilgilerdir" cümlesi, gazetelerden ikincisinde (aslında bazılarında) bulunmuyor. (En azından aynı günün gazetelerinde)

Esasen, iki kurum arasında gerçekleşen yazışmada dikkat çeken en önemli kısım burası oluyor ama bazı gazeteler bu ifadeyi atlıyor. Diğer taraftan Tabipler Birliği, "bize gelen sağlık bilgileri kişisel bilgilerden arındırılmış olan anonim bilgilerdir" beyanıyla, hem kendini "fişleme yapıyor" isnadından kurtarıyor, hem de (eğer varsa bile) şahısların ismini vermemenin mazeretini üretmiş oluyor.

Saygın bir kurum, elinde somut delil olmadan, yalnızca anonim (1) bilgilere dayanarak 11 kişinin gaz fişeğiyle gözünü kaybettiğine dair kamuoyuna açıklama yapıyor, medyaya beyanatta bulunuyorsa, "vay halimize" demek hakkımızdır. Aynı kurumun, bir kısım basının, "Türk Tabipler Birliği, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne istediği bilgileri vermedi" haberi üzerine, "talep hekimlik etiğine aykırdır" şeklinde kısa bir açıklama yapmak yerine, uzun bir beyanat yazma ihtiyacı duyması ise düşündürücüdür.

Konumuza dönersek şunu söyleyebiliriz. Bazılarının sandığı ya da iddia ettiği gibi kimse masum değildir. Etrafa gülücükler saçan, "hepinizi çok seviyorum" diyen, yumuşacık ve tatlı laflar eden kişiler, çıkarları, konumları veya görevleri gereği böyle davranmakta, yani bir çeşit maymunluk yapmaktadırlar. Eğer şimdiye kadar, o mütebessim çehrelerin ve büyülü sözlerin altındaki garabeti göremediyseniz boşuna uğraşmayın. Zira bu, "bundan sonra da göremeyeceksiniz" demektir.

Açıkçası tarafsız insan yoktur. Olması da mümkün değildir. Her bir ferdin, şu veya bu şekilde bir aidiyeti vardır. Soy sop, ırk, büyük aile, aşiret, tarikat, cemaat, sosyalizm, komünizm, kemalizm, ateizm, din, ideoloji, particilik bunlardan bazılarıdır. Bunlardan birini benimsemiş biri nasıl tarafsız olabilir ki?

Dinlediğiniz her haber/söz, okuduğunuz her kitap/gazete, aldığınız her bilgi ya da malumat, izlediğiniz her film/dizi sizi, yukarıdakilerden birine evirecek biçimde dizayn edilmiştir/edilmektedir. Yazının başındaki alıntılarda da görüldüğü üzere, aynı haberin gazetelerdeki veriliş biçimi birbirinden farklıdır. Yani haber okuyucuya, gerçeğiyle değil amaçlanan biçimiyle sunulmaktadır. O yüzdendir ki, her kesimin gazetesi, tv. kanalı, radyosu, kitapçısı ayrıdır. Hatta oturduğu semt veya mahallesi bile...

Farklı grupların kendi tarafını dizayn etmek için mücadele verdiği; haberin, olayın, konuşma veya tartışmanın işine gelen kısmını yayınlayıp, diğer yanını ademe mahkum ettiği bir ortamda kitleleri manipüle etmek kolaydır. Mesela bazı gençler, ellerindeki molotof bombalarıyla, havai fişeklerle ortalığı ateşe verirken, taş ve sopalarla ticari mekanları, araçları, kaldırımları kısacası sağlam gördükleri her şeyi tahrip ederken bile "özgürlük" isteyebilmektedirler. Onlara, "şu ana kadar isteyip te yapamadığınız bir şey söyleyin veya gösterin" dense, eminim verecek cevap bulumayacaklardır. Peki bu neyi gösterir?

Anlatmaya çalışayım. İnancın bir mantığı vardır. Bunu, "eser varsa, ustası da olmalıdır" önermesiyle örnekleyebiliriz. Belki inançsızlığın da bir mantığı vardır. Çünkü o da ispata muhtaçtır. Fakat ideolojinin mantığı yoktur. Dinin ideoloji haline getirilmesi de böyledir. Demem o ki, kendini bir ideolojiye kaptırmış olan insan realiteden kopmuş demektir. Böyle biri, kırmızı görmüş boğaya benzer ki, önüne çıkan her şeye saldırır. Anlayışını ve bu anlayışından neşet eden hayat tarzını çevreye hakim kılmak, tek ve biricik olmak ister. Kimseyi dinlemez, dinlese bile anlamaz, anlamak istemez. En somut, en yalın doğruları bile reddeder. Onun yanında, kendi değerleri dışında hiç bir düşüncenin kıymeti harbiyesi yoktur. Sonuç olarak düşme yahut kalp krizi sebebiyle hayatını yitiren kişilerin, polisin attığı biber gazından öldükleri iddiasını yaymak böyleleri için rutin bir görev sayılır.

Dolayısı ile bu insanlardan mantıklı karar, nesnel düşünce ve tarafsız tutum beklemek beyhudedir. Bundan çıkar uman birilerinin yılmadan, bıkıp usanmadan, "her ne pahasına olursa olsun" biçimindeki sonu gelmez gayretleri, ülkemizdeki ideolojik kalkışmaya nerdeyse zirve yaptırmıştır. Bu sebeple, bazı şehirlerin belli bölgelerinde yaşayanların rahatsızlığı giderek artmış, isyan ettirici noktaya kadar gelmiştir.

Malesef medyanın/sosyal medyanın da burada verdiği haberler, yaptığı duygusal veya tahrik yollu yorumlarla yadsınamayacak bir etkisi olmuş ve olmaktadır. Söylemeye çalıştığım gibi insanların tamamen tarafsız olmaları, her zaman tam ortada durmaları mümkün değildir. Yani yansız, nesnel insanı gerçekleştirmek zordur veya imkansızdır. Çünkü onun her zaman, belli bir görüşü benimseme ihtimali vardır. Ancak insan, buna rağmen dürüst olabilir. Vicdanı harekete geçirildiğinde, kendi fikrine ters düşecek konularda bile doğrudan yana tavır koyabilir; adil davranabilir. Bunun için de iyi bir ahlak eğitimine ihtiyaç vardır.

Olgu ve olayları hep kendi arzumuza uydurmaya çalıştığımıza göre, galiba bizde eksik olan bu!

(1)- Anonim: (edebiyat;) Yazanı, yapanı, söyleyeni bilinmeyen, laedri TDK

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..