Mursi Savaşları/ %50 demokratik çoğunluk değildir; kalan %50’yi de ikna etmeniz gerekir

Eskiden seçim olur, mecliste çoğunluğu alan parti iktidarı eline alır ve bütün ülke kurulan bu hükümetin icraatlarına uyardı. Bu çoğunluk ülkenin hatta seçime katılanların çoğunluğu değildi. Yani düşünün %34 ile bile çoğunluk sağlanıyor, hükümet kuruluyordu.

Ama o gün %34’e itiraz etmeyenler bugün %52’ye karşı çıkıyorlar. Çünkü o günün %34’ü kalan %66’nın hassasiyetlerini de dikkate alıyordu. Bugün ise iktidardaki parti siz ne düşünürseniz düşünün benim dediğim olacak diyor. Bu anlayışla %90 oy alsanız da ülkeyi yönetemezsiniz; geri kalan %10 size hayatı zindan eder.

Maalesef Türkiye siyasetinde intikam alma, rövanş zihniyeti devam ediyor. Önceki hükümetlerde muhafazakâr kesimlerin dışlandığı doğru. Şimdi bu hükümet de tersini yapıyor; Ak Parti hükümeti tarafından laik-özgür-cumhuriyetçi kesimler çok ciddi şekilde mağdur ediliyorlar. Adeta daha önceki yıllarda muhafazakârlara çektirilenlerin öcü alınıyor. İşe alma, ihale, kredi verme, saygınlık ve daha pek çok konuda muhafazakâr olmayan kesimler dışlanıyor. Örneğin devletin televizyonunda program var; A stüdyosunda sakallı, B stüdyosunda türbanlı oturuyor. Bu tablo Türkiye’yi iç savaşa götürür.

Gezi parkı eylemlerinin ateşi söndürüldü (belki de AKP iktidarı öyle sanıyor) Taksim Türkiye’nin siyasal direniş noktası olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor. Çocukların ördeklere simit attığı “kapitalist kandırma parkı” konumuna getiriliyor. Orada ne yaparsan yap, Taksim insanların içinde. Değil Taksim’e ağaç dikmek Beyoğlu’nu orman yapsan bile haksızlıklar devam ederse Taksim Adeviye Meydanı olur.

Ben Gezi Parkı eylemlerinin artan bir şekilde devam edeceğini düşünüyorum. Eylül ayında yeniden başlayacağı söylenen Gezi eylemleri için tehditler savuran başbakanın

Türkiye’yi Mısır, Taksim’i de Adeviye meydanı yapacağı endişesini taşıyorum. Mısırda da Türkiye’de de sorun halkta değil Hitler zihniyetli yöneticilerde.

İnsanlar Adeviye meydanında toplansalar nolur. Bir rahatsızlıkları var ki sokaklara çıkıyorlar. Halkın üzerine ateş edeceğine sorunlarını dinle. Mısırda dirayetli yöneticiler olsa bir kişi bile ölmezdi. Bizde de başbakan hala bağırıyor, tehdit ediyor; (gelin de göstereyim ben size) der gibi insanları adeta sokağa çağırıyor. Allah’tan halk sağduyulu. Ben hükümet olsam Gezi Parkı eylemlerine asla müdahale etmez, içlerinden suça yönelenleri tek tek tespit eder guruplardan ayırırdım. Halk ülkenin her yerinde istediği gibi protestosunu yapsın.

Başbakan ifade ve gösteri hürriyetine saygımız var deyince bu pişkinliğe gülüyorum. Buraya giremezsin, şu sokakta yürüyemezsin, pankart taşıyamazsın, köprü kapatıldı, vapurlar iptal; karısını çocuğunu alıp Taksim’e gezmeye giden adamı döverek evine yolladınız.

Başbakanın biz 76 milyonun hükümetiyiz dese de kendisine oy vermeyen %50’yi yok saydığı görülüyor maalesef. Şüphesiz bu muhalif %50 içinde ülkeyi bölmeye çalışan, kargaşa isteyen suç gurupları ve kötü niyetliler var. Ama yani demokrasi bu değil(hele de ileri demokrasiden bahsediliyor ya bu hiç değil) Örgütler varmış, propaganda yapıyorlarmış, afişleri pankartları varmış. E tabiî ki siyasi yapılanmalar olacak ve sen buna izin vereceksin sayın başbakan. Önemli olan bunların eylemleri. Oturmuş gitar çalan insanları bunlar örgüt diye içeri mi atacaksın? Bir konuda basın açıklaması yapan insanlar örgüt olsa nolur. Kusura bakmayın, önce siz bir demokrasi kitabı alıp okuyun. Kanunlarınız izin vermiyorsa değiştirin. Örneğin bizin kanunlarımızda (Ahe Kanunları) fiili olarak suça bulaşmadıkça bu tür örgütler serbest olacak.

Ama elbette hükümet doğru icraatlar yapmazsa kümesteki tavuklar bile ellerine pankart alıp Taksim’e çıkar. Senin sorunun türbanlıyı içeri aldığın zaman ötekini dışarı atmak. Tıpkı laikler nasıl kapalılara tahammül edemiyorlar, sen de açıklara tahammül edemiyorsun. Yani ikisi de faşistlik. Niye birlikte yan yana olsalar.