Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Muş gibi

Muş gibi
 

Av. İsmet Karadöl; fotoğrafını yayımlamamıza izin verdiği için teşekkür ederiz.


Sevgili Suna’nın ödevine yardımcı oluyorduk ve medya bağımsız değildir, diyorduk. Öyle ise orada gerçek demokrasi olabilir mi? Yoktur elbet.

Türkiye’de medya özgür mü?”

*   

Olay 1880 yılında, bundan 133 yıl önce ABD’de geçiyor. 

 "Şimdi, işin yılını ve ülke boyutunu unutalım ve gazeteci John Swinton’un sözlerini günümüz Türkiye’sinde gazetecilik yapan medya mensuplarına uyarlayalım" diyor usta gazeteci Emin Çölaşan

“Gazeteci Swinton 1880 yılında New York Times gazetesinde yazıyor. Günün birinde gazeteyi bir işadamı satın alıyor. Gazetede yeni patron onuruna görkemli bir toplantı düzenleniyor. Davetli olan gazeteciler konuşma yapacak, basının onuruna kadeh kaldırılacak.  

 Swinton’u da bu amaçla kürsüye çağırıyorlar. Elinde kadehle kürsüye çıkıp konuşmaya başlıyor. Salonda çıt yok… Ve tarihi bir konuşma yapıyor."

Siwinton diyor ki: 

“Dünya tarihinin şu anına kadar Amerika’da özgür ve bağımsız basın diye bir şey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de... Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalkıştığınızda, yazdıklarınızın basılmayacağını (gazetenin sayfasına girmeyeceğini) bilirsiniz… Çünkü çalıştığınız gazete size düşüncelerinizi özgürce yazmanız için değil, tam tersine yazmamanız için ücret öder. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar ‘salak’ olan herhangi biri, sokakta başka iş arıyor olacaktır. Ben çalıştığım gazetenin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazsaydım, 24 saat dolmadan işten kovulurdum. Gazetecilerin işi gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, olayları saptırmak, servet sahiplerine ve iktidarlara dalkavukluk etmektir. Kendi günlük çıkarları uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunları siz de biliyorsunuz, ben de. Öyleyse şimdi burada 'Bağımsız özgür basının (!)' şerefine kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız. Onlar ipleri çekiyor, biz dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. Bizler entelektüel fahişeleriz.” 

Çölaşan'ın aktarımıyla Swinton, aynen bunları söyler ve toplantıyı şaşkın bakışlar altında terk eder. 

Hemen ardından da gazetesinden istifa eder. (İyi dersler dilerim. A.AK)

*

"Kitap önerilerinizi bekliyorum. Kitaplığımı oluşturuyorum yavaş-yavaş, siz yine önerirseniz çok sevinirim" diyor Sevgili Suna kızımız:
            *
 Elbette; kitap önerimi bu defa Doğan Öğretmenimden vermek istiyorum: Sevgili Cüceloğlu Hocamdan çok şeyler öğrendim;

"Özüne yabancılaşmış insanların oluşturduğu" toplumumuzu en güzel eleştiren eserlerinden biri "Mış GİBİ Yaşamlar..." Remzi Kitapevinden çıktı. 16 Ocak 2007'de adıma imzalayıp verdiği kitabının 61'inci sayfasındaki Murat Birsel'in mektubunu bize ithaf eden Doğan Cüceloğlu Öğretmenimizin diğer eserlerini de öneririm: "Hizmet mi istiyorsun, al sana hizmet! Vatandaşın başına gelen, ara sıra tek tük insanın başına gelen bir durum mu? Hayır! Binlerce vatandaşın devlet kapısında bu durumları yaşadığını düşünüyorum, kimsenin de umurunda değil, vatandaşın parası da zamanı da umursanmıyor, o nedenle bürokrasinin verdiği hizmetin akla dayanan ve işlevsel olması diye bir kaygısı yok. Çünkü vatandaşın sadece parası ve zamanı değil, vatandaşın insan olarak kendisi umursanmıyor! Çünkü vatandaş güçsüz, devletten rasyonel, kaliteli ve işlevsel bir hizmet alamıyor. Devlet bürokrasisi 'mış gibi hizmetini' ne dersek diyelim, sürdürüp gidiyor. Devlet vatandaşını umursamıyor, adam yerine koymuyor. Siz adınızı ARİF olarak bana tekrar-tekrar söylediğiniz halde ben size AVNİ Bey diye hitap etmekte ısrar etsem hoşunuza gider mi? Gitmez, neden? Sizi umursamadığımı, size önem vermediğimi düşünmez misiniz? Düşünürsünüz elbet! ..."
 İşte böyle bir şey demek istediğim, bunu en güzel özetleyen yılların kaymakamı, vali vekilliği de yapmış, şimdilerin tecrübeli avukatı Lüleburgaz’da İsmet Ağabeyimiz, diyor ki:

“Ahmet, devlet memurlarının vatandaşı umursamadıkları, kültürsüzlükten, bilgisizlikten kaynaklanır ‘ne oldum’ böbürlenmesi var çoğunda. Hal bu ki hizmeti nazik yapmak asalettir. Üst makamlar da görgü, görenek öğretmiyorlar. Onları da kursa almak gerekir. Herkesin bir sekreteri, bir koruması var. Böyle bir şey, şarklılık değil midir?”

İsmet Ağabey “laf olsun” diye söylemez, bu da bizim özeleştirimiz olsun.

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..