Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '12

 
Kategori
Müzik
 

Müslüm Gürses ile yeniden..

Müslüm Gürses ile yeniden..
 

Onunla '85 yılında soğuk bir kış gününde "Kul kuldan beter" film setinde tanışmıştım.

Küçük bir rol paylaştım kendisiyle.

Kan davası konulu filmde senaryo gereği beni öldürmüştü. O sahne çekimi belleğimde hala canlı duruyor. İnternetten bazan filmi izliyorum.

Çekim molalarında yanıma gelip benimle muhabbet ettiği anları unutmadım. Egosuz doğal davranışları beni etkilemişti.

İcra etmiş olduğu müzik türünü sevmem. Ama yorumu ve sesi tartışılamaz.

O bir evsane, o bir duayen kendi kulvarında.

O arabesk'in babası.

Hakikaten de öyle.

O pavyon şarkıcılığından bugünlere gelmiş, zirveye başarılarıyla ulaşmış ve zirveden hiç düşmeden doruklarda kalmayı başarabilmiş ender dört sanatçıdan biridir.

O bir Müslüm Gürses..

Geçtiğimiz günlerde kalp krizi geçirerek bir hastanede yoğun bakımda tedavi görmekte.

Acil şifa diliyoruz.

Doktorunun ifade ettiği gibi vucüdunu hor kullanmış olduğundan tedavi süresi kısalamıyor. Ancak eski sağlığına kavuşacağına inanıyorum.

Eski dönemdeki sanatçıların bir çoğu çok zor şartlarda çalışmalarını sürdürüyorlardı tıpkı diğer meslek dallarında olduğu gibi.

Dönemin sosyo-ekonomik yapısı yaşam koşullarını gerçekten de zorlaştırıyordu.

Gecenin geç saatlerine kadar, bazan sabahlara kadar efor sarf edip uykusuz kalabiliyor, dengesiz beslenebiliyorlardı.

Bizler onları sadece görüntüleriyle değerlendiriyoruz. Oysa ne enerjiler tüketiyorlar şarkı veya türkü icra ederlerken.

Sadece güzel sese sahip olmak yetmiyor zirveye ulaşabilmek için. Sahne performansı ve seyirci ile sıcak temas kurabilme yeteneği ayrica bir yetenek gerektiriyor. Zirvede kalıcılığı sürdürebilmekse ayrı bir savaş ayrı bir enerji gerektiriyor.

Gerek sahne öncesi çalışmalarında olsun, gerek sahne çalışmalarındaki canlı performanslarında olsun, bir sanatçı için en çetin süreçlerdendir.

Tiyatro oyunculuğunda da aynı zorluklar yaşanıyor. Bizler birbuçuk saatlık oyunu keyifle izliyor, çekip gidiyoruz. Oysa o oyunun oynar hale gelebilmesi için ne enerjiler tüketiliyor, ne özverilerde bulunuluyor.

Kısacası sanatçılık zor zanaattır. Ne zaman yorgun düşeceğinizi bilemezsiniz.

Bazan zirveden koptuğunuzu anladığınızda. Bazan üretemediğinizi anladığınızda.

Sanatçı hep alkış ister. Alkış sesinin kısıldığını hisseden sanatçının vucüdunun yorulduğunu yavaş yavaş kabül etmeye başlar ve psikolojik tramvalar bile yaşayabilir.

Tabi bu durum toplumun yarattığı sanatçı profillerinde görülür genellikle. Oysa akademik eğitimini almış sanatçılarda böyle durumların yaşanması pek ender görülür.

Akademik eğitim alan sanatçılarda öz güven duygusu daha fazla gelişmiş olduğunu düşünürsek yaşlanmış olsalar dahi hep üretmeye devam ederler, hareketlerinde yavaşlama olsa dahi. (magazin-medya sanatçıları kast etmiyorum)..

 
Toplam blog
: 2327
: 450
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

25.05.1960 doğumlu. Üniversite terk. Müzik, seyahat ve tiyatro sever. Antalya Devlet Tiyatrosu'nd..