Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '09

 
Kategori
Spor
 

Mustafa Denizli Beşiktaş'a hücum futbolu oynatabilecek mi?

Mustafa Denizli Beşiktaş'a hücum futbolu oynatabilecek mi?
 

Maç sonundaki istatistik sonuçlara baktığımda ben bu sayıları bir yerden hatırlıyorum dedim kendime. Çok uzağa gitmeme de gerek yoktu. Yaklaşık on gün önce Manchester United-Beşiktaş karşılaşmasında İngiliz takımının genç oyuncuları gol atmak, kazanmak için futbolun bütün gereklerini yerine getirmiş ancak bir türlü Beşiktaş defansını, kalecisini ve direklerini geçememişti.

Şimdi roller değişti, Beşiktaş Manchester, Diyarbakırspor da Beşiktaş oldu.

Haftalar önce, derbi maçından önce bir değerlendirme yapmıştım. Beşiktaş’ın oturmuş takım savunmasını bozmak için Fenerbahçe’nin Beşiktaş’a oynayacak alan bırakması gerektiğini yorumlamıştım. Bunu yazarken de bir hafta önceki Trabzonspor maçının genel karakteristiğini anlamaya çalışmıştım.

Fenerbahçe, Beşiktaş'ın hücum etmesine izin vererek bugün olduğu gibi hatlarının arasındaki mesafeyi de açıp, belki de sıkıçtığı ve nefes alamadığı o defansının içinde oyun oynayacak boşluklar bulabilecekti. Ama tersi oldu; Fenerbahçe baskılı oynadı; pozisyonlar kaçırdı ama Beşiktaş istediğini aldı.

Beşiktaş haftalardır oyunu dar alanda, takım savunması yaparak oynuyor ve kazanıyordu. Hatta Beşiktaş oynamıyor sadece rakibinin açık kapılarını yokluyordu. İnönü’deki Wolfsburg maçını hatırlayalım. Mutlak kazanması gereken bir maç oynadı Beşiktaş. Oynamak zorunda olduğu bu karşılaşma Beşiktaş için bir hezimete dönüştü.

Yine derbi öncesinde özgüveni yerine gelmiş Mustafa Denizli ne demişti:

“Defans yapmak futbolda en kolay şeydir. Önemli olan hücum futbolunu gerçekleştirebilmektir.”

Mustafa Denizli sezona böyle başladı zaten. Rakip karşısında baskı kurup, bir an önce golü bulup, hatta gollerle farkı yakalamak. Galatasaray karşısında izlediğimiz Beşiktaş’ın da bugünkünden hiçbir farkı yoktu.

Sonuç?

“Beşiktaş hücum yapmasını, atak organizasyonu gerçekleştirmeyi, gol atmasını bilmiyor ya da bunu yapacak oyuncusu yok."

Bugün Beşiktaş haftalar sonra baskılı oynayarak başladı. İlk yarı Diyarbakırspor’u kilitledi, top yapmasına bile izin vermedi. Özellikle sağ kanattan atak geliştirdi. Rakip ileriye top çıkaramadı. Ancak Beşiktaş her şeyi denemesine rağmen o golü atamadı. Gol gelmeyince de sinirlendi, daha fazla efor sarf etti. Yoruldu.

İkinci yarı Beşiktaş’ın ilk yarı gibi oynayamamasının nedeni de belki de buydu. Önceki karşılaşmalarda hep üzerine gelen rakiplere karşı "aktif dinlenme" gerçekleştiriyordu. İlk yarılarda yorulmak bir yana çok dinç kalıyordu takım ve ikinci yarılarda gücünü harcamış rakibin hem konsantrasyon eksikliklerinden hem de yaptıkları hatalardan gol buluyor ve tek gollü galibiyetlerle işi götürüyordu. Roller değişince Beşiktaş önceki rakiplerinin durumuna düşmüş oldu.

Hatta ikinci yarı Beşiktaş’ın kazanırken ortaya koyduğu takım görüntüsü ortadan kalktı; rakip ceza sahası içinde birbirine çarpacak kadar dağıldılar ki İsmail ile Tabata’nın o çarpışma anı gerçekten hem çok komikti hem de mesaj niteliğindeydi.

Diyarbakırspor’un ileri ucunda oynayan Tazemeta, Mendoza, Job… Bu oyunculara verilen paralara yazık. Daha dramatik olansa bu basit oyuncular sahadayken yerli oyuncuların kendilerine forma bulamamaları. Özellikle ikinci yarı Tazemeta ile Mendoza öyle boş alanlar ve uygun pozisyonlar buldular ki, bu kritik anlarda ne bir pas verebildiler, ne topla oyun oynadılar ne de topsuz koşular gerçekleştirebildiler.

Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarının akılda kalan oyuncusu benim için Şener’di. Bugün bütün Diyarbakırsporlu oyuncular gibi mücadele ederken etkili olmaktan, bitirici paslar vermekten çok uzaktı. Bugün Ayman’ın da sahada kalması ilginç bir nottu.

Ancak Ziya hoca en doğru taktikle oynattı takımını. İstedi ki; “oynamayı beceremeyen Beşiktaş oynasın kendileri de topun arkasına geçip dayanabildikleri kadar savunma yapsın.” Sonuçta son on beş dakikada belki de galibiyeti ve üç puanı kaçıran takım oldu.

Mustafa Denizli maç sonunda “futbolda bu da var, oyuncularım elinden geleni yaptı” diye açıklamada bulunuyor. Ancak esas mesele bunu kendisi aynı şekilde oynar ve kazanırken rakip takım için söyleyebilmektir. Örneğin Manchester United maçı sonrasında…

Şimdi önümüzde bir test daha var.

Beşiktaş Şampiyonlar Ligi’ndeki kazanmak zorunda olduğu son maçına çıkıyor. Hangi Beşiktaş’ın gerçek olduğunu görmek bakımından bir ölçü olacaktır bu karşılama. Ayrıca yine önümüzdeki maçlarda bu puanları telafi edebileceğini söyleyerek gönüllere su serpiyor Mustafa Hoca. Mustafa Denizli defans yaparak değil, bugün oynadığı gibi sahaya çıkıp mücadele edip puanlar kazanabildiği zaman futbol oynadığını ispatlayabilecektir. Eğer böyle oynadığında değil de, o kilitleyen, rakibin sinirini bozan taktiği ile kazanabiliyorsa, ne Beşiktaşlılar ne de Mustafa Denizli kusura bakmasın o zaman bu maç kayıp olarak yazılmasın, bir puan kazandık diye düşünülsün. Kayserispor’un tarifesi de işleyebilir, puansız da geçebilirdi bu geceyi.

Evet, futbolda defans var. Yunanistan böyle Avrupa Şampiyonu oldu. Ancak herhalde Türkiye’nin üçüncülüğü kadar turnuvaya damgasını vuramadı.

Şimdi merakımız bu.

Mustafa Denizli, Beşiktaş'a hücum oynatarak sonuç alabilecek mi? Yoksa yine idare etmeye mi çalışacak?

Kariyerine "hücum futbolunu" yerleştiren adam olarak başlayan Mustafa Denizli bunu "defans futbolu" ile mi noktalayacak?

Yalnız ilginç bir şey var. Hangi takımın teknik direktörü başarılı olduğu taktiğini, oyuncularını değiştirirse bir şekilde kaybediyor.

O zaman dün attığımız başlığı hatırlayalım...

"Sistemde keramet var."

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..